Bilim ve sanat , egemenler tarafından hep sakıncalı görülmüştür.
Bilim, evrendeki nedensellik, merak ve amaç besleyen olguların ve olayların bir bölümünü ele alır. Birtakım gözlem , düşünce , yöntem ve deney yolları kullanır. Gerçeğe ve gerçekliğe ulaşır. İnsanoğlunun gelişimi, mutluluğu ve erinci için çözümler bulur.
İnsanın merak ettiği olayları araştırır. Değişik yöntemlerle ve uygulamalarla doğrulanan , gerçeklik ve kesinlik kazanan bilgileri insanlığın hizmetine sunar. Bunun için bilgi gerekir, uğraş gerekir.
Sanat ise, bir duygunun, tasarımın, güzelliğin dışavurumudur. Yaratıcılığın ve hayal gücünün çeşitli yöntem ve araçlarla anlatımıdır. Duyguların , düşüncelerin , güzelliklerin taşların yontularak biçim verilmesidir. Sözcüklere dökülüp dizelere yansımasıdır. Çizimlerle duvarlara, renklerle kağıda aktarılmadıdır. Ses olup notalarla gönüllere seslenmesidir.
Bilim ve sanat, insanlğın mutluluğu, güzellik duygusunun gelişimi için çabalar. Bilim merak edilenlere yanıt arar; sanat ise insanlara erdem kazandırır.
Böylesine yüce amaçlar ve güzel duygular için çabalayan bilim ve sanat, egemenler için hep tehlikeli bulunmuştur. Araştıran, sorgulayan, merak eden bilim insanları ile güzellik duygusu aşılayan sanatçılar, çeşitli biçimlerde cezalandırılmışlardır. Bedeller ödemişlerdir.
Baskı dönemlerinde aydınlar ve sanatçılar , ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Kitaplar, yakılmış, yontular kırılmıştır. İnsanlık tarihi, böyle örneklerle doludur. Tümünü buraya taşımak olanaksızdır. Çok bilinen bir kaç örnekle konuya ışık tutmak isterim.
Dünya’ nın döndüğünü kanıtlayan ünlü bilim insan Galileo, ölüme mahkum edilmiştir. Çağının çok ilerisinde olan bu bilim insanı , astronomi ile uğraşmış, matematik ve felsefe ile uğraşmıştır. Gök olaylarını merak etmiş; dünyanın döndüğünü kanıtlamıştır. Buluşu, kimi çevrelerce sakıncalı bulunmuş, ölüme mahkum edilmiştir.
Matematik, geometri , felsefe ve politika ile uğraşan, en büyük filozoflardan Sokrates de düşünceleri yüzünden baskılara uğramış, hapse atılmış, zehir içerek yaşamına son vermiştir.
Tasavvuf felsefesine yeni bir yaklaşım, yeni bir bakış açısı getiren ünlü mutasavvıf Nesimi, düşünceleri yüzünden öldürülmüştür. Egemenler, düşüncelerini ve şiirlerini beğenmedikleri bu ozanın öldürülmesini istemişlerdir.
İstibdat döneminde özgürlüğü savunan , şiirlerinde , romanlarında , tiyatro yapıtlarında yurt ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal, sürgün edilmiştir. Yaşamının bir bölümünü zindanlarda geçirmiştir.
Halkının yoksulluğunu kendi sorunu gibi gören, bu sorunları öykülerinde , romanlarında dile getiren, halkının mutluluğu için çabalayan Sabahattin Ali, bilinmeyen kişi ya da kişilerce öldürülmüştür.
Türk ve dünya şiirinin en büyük ozanı, Kurtuluş Savaşı’mızın en güzel ve en önemli destanını yazan , dilimizi en iyi kullanan Nazım Hikmet, yaşamının uzunca bir bölümünü hapislerde ve yurt dışında geçirmiştir.
En büyük ses ve saz sanatçımız Ruhi Su da türküleri nedeniyle hapse atılmıştır. Yakalandığı amansız hastalığını sağaltım için yurt dışına gönderilmeyerek ölüme mahkum edilmiştir.
Yukarıda da değindiğim gibi örnekleri çoğaltmak olası. Binlerce örnek verilebilir. Bilim ve sanat, insanlığın yararı için buluşlar yaparken, yaratıcılık sergilerken nedense egemenler, bu iki kavramdan rahatsız olmuşlardır.
Sözlerimi yine bir bilim insanının ( Charles Darwin ) özdeyişiyle bitireyim.
” Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir.
Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar.
Uçamayanlar ise tavuk olur.
‘Tavuk toplum’ önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz.”