İLKLERİ YAŞAMAK VE YAŞATMAK

İLKLERİ YAŞAMAK VE YAŞATMAK

Hava kapalı. Güneş , gri bulutların ardına saklanmış. Deniz dalgalı. Deniz bulutların rengini almış. Mavilikten uzaklaşmış. Ülkemin içinde bulunduğu durum gibi. Umutlar tükenmiş. Mutsuzluk ve karamsarlık sarmış her yanı. Havanin kapalı oluşu biraz ikirciklendirdi beni.

Bir ara vazgeçmeyi düşündüm İstanbul’a gitmekten.” Gitsem mi? Gitmesem mi? ” ikilemine düştüm. Yeniden karar verdim gitmeye. Arkadaşlarımı görecektim. Okulumu görecektim. Karış karış gezdiğim İstanbul’u görecektim. Nasıl vazgeçerdim gitmekten? 09.30 ‘da hareket etti gemimiz.

Yolculuk başladı. Grilikler arasında yol aldık. Önce Armutlu karşıladı bizi. Armutlu yolcuları indikten sonra deniz otobüsümüz yeniden yol aldı gençlıgimin geçtiği kente doğru. Dalgalar , biraz daha büyüdü. Ama azimle, kararlılıkla yürüdü bilim, sanat, kültür kentine. Uzaktan göründü yedi tepeli kent. Göründü Iki görkemli yapıt; Ayasofya, Sultanahmet.

Göründü Topkapı Sarayı. Iki saatlik yolculuk sonunda Bandırma vapuru gibi dalgaları aşarak vardık İstanbul’a. Bandırma vapuru Samsuna, biz İstanbul’a .Aynı kararlıkla. Şehir hatları vapurlarının arasından geçerek yanaştık kıyıya. Martıların çığlıkları karşıladı bizi. Eminönü, Sirkeci…Kız Kulesi, Galata Kulesi., Galata köprüsü. Hepsi duruyor yerli yerinde. Hıç kımıldamamışlar yerlerinden.

Mısır çarşısı, Kapalı Çarşı. Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa. Nazım:ın sevgilisiyle buluşmak için gittiği ama polisten saklandığı Gülhane Parkı. Ne polis farkında ne de sevgilisi. Sultanahmet . Türk kadınının direnişini simgeleyen alan. Daha sonraları bizim miting alanımız. Cağaloğlu., Çemberlitaş : Kültürün, sanatın, basının ve yazının merkezi. Sirkeci’den bindiğim tramvaydan Beyazıt’ta indim. Sahaflar Çarşısı ile Kapalı Çarşı’ya uzaktan bakarak İstanbul Üniversitesinin giriş kapısını hayranlıkla ve özlemle izledim.

Anılarım canlandı. Ne düşler kurmuş ne eylemler yapmıştık bu kapının önünde ardında. Ülkeyi kurtarmaya soyunmuştuk. Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkacak, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine üzerine çıkaracaktık. Aydınlanma ışığını ülkenin dört bir yanına yatacaktık. Bu düşlerle yürüyerek Laleli’ye vardım. Fen ve Edebiyat Fakültelerinin bulunduğu binanın kapısından içeri adımımı attım.

Çevreme bakınırken sınıf ve takım arkadaşım Yusuf Dörtbölük buldu beni. Hemen koluma girerek benden önce gelenlerin yanına götürdü. Yarım yüzyıl geçmiş aradan. Kimini yüzünden kimini sesinden tanıdım. Tanıyamadıklarım da oldu elbet. En sıcak karşılayanlar Recep Usta, Mümin Tuğlu, Münir Korkut oldu. Kapı önünde buluştuktan sonra içeri geçtik. Dekanlık güzel bir hazırlık yapmış. Amfiye girmeden önce bizler için özel hazırlanmış cüppeler dağıtıldı.

Elli yıl önce yapamadığımız töreni bugün yapacaktık. Cüppeleri giydik , keplerimizi taktık. Elli yıl öncesinin mezunları olarak sıralarımıza oturduk. Nuriye Eracar’ın sunuculuğunu yaptığı etkinliğin ilk konuşmasını mezunlar adına Recep Usta yaptı. Sıcak, kucaklayıcı içten bir konuşmaydı. Sırasıyla bölüm başkanı, dekan yardımcıları ve dekan konuştu. Ardından bizim dönemin öğretim üyelerinden Prof.Dr. Günay Kut ile Prof. Dr. Birol Emil konuştular.

Konuşmaların ardından hepimiz için ayrı ayrı hazırlanan anmalıklar ( plaketler) törenle verildi. Edebiyat Fakültesinde bir ilki yaşamanın ve yaşatmanın onurunu ve mutluluğunu yaşadık.50. Yıl buluşması, toplu fotoğraf çekimlerinin ardından sona erdi. Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen Recep Usta, Coşkun Öztürk ile Yusuf Dörtbölük’e; sıcak bir ilgiyle karşılayan , konukseverliği ile bizleri onurlandıran Dekan, Dekan Yardımcıları, Bölüm Başkanı ve araştırma görevlilerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?