Bursanın sevilen simalarından, benimde sevdiğim bir şahıs olan Selçuk Türkoğlunun Covit olduğu haberini okuyunca Aşı olanlar da Covit oluyor ( Dolayısı ile taşıyıcı oluyor ise) neden PCR testine sadece aşı olmayanla zorlanıyor…? Sorusu aklıma geldi ve bu makaleyi yazmaya karar verdim.
Selçuk Türkoğlu ismet koyuncunun “Gündem Özel” Programına konuk olmuştu, bende İsmet Koyuncu aracılığı ile kendisine; “ Ben aşı karşıtı değilim, aşı olmak isteyen insanın bu hakkına kim engel olabilir, ancak çocuklarımız veliler, çalışanlar PCR testi veya aşı olmaya zorlanıyor, aşılar lisansız, PCR testi doğru sonuç vermiyor, bu konuda ne düşünüyor” diye sormuştum, cevaben; “…Hastanede covitten yatan iki partili arkadaşı olduğunu, bunlarında aşı olmadığını için yoğun bakımlık olduğunu, kendisinin ise tüm aşılarını olduğunu, 2 doz biontech vurulduğunu, yeni aşı dozları çıkar ise onları da olacağını ve herkes aşı olması gerektiğini…”söylemişti.(https://www.youtube.com/watch?v=nZywixtISIQ&t=3582s Videonun 59. dakisasında bu konuşma geçiyor)
Selçuk TÜRKOĞLU nazik bir insandır ve benim sorumu İsmet koyuncu kendisine iletince; “Cüneyt Beyin görüşüne de saygılıyım ama” diye başlamıştı, bilindiği üzere “ama” dan önce söylenenler değersizdir. Ben Selçuk Türkoğluna “Aşı olmak gerekli mi, zaruri mi” diye sormamıştım, ben sadece “AŞI ZORLAMASINA KARŞI TAVRINI” sordum, Selçuk Türkoğlu da çok nazik bir dil kullanmış olsa da açık bir şekilde; “AŞI BASKISINDAN YANA” olduğunu ortaya koymuş oldu, böylece İYİ partinin de bu konuda ki tavrını anlamış olduk, çünkü Selçuk Türkoğlu İYİ partide gelecek vaat eden, önemli bir isim, bu kadar önemli bir konuda ( benim özel düşüncemdir) diye belirtmeden, kamuoyu önünde parti politikasına aykırı bir görüş belirteceğini zanetmiyorum, bunu da buradan özellikle “ZORUNLU AŞI KARŞITI” camiaya duyurmak istiyorum…
Ve bu “Zorunlu aşı karşıtı” camiada sadece aşı olmayanlardan ibaret değildir, bu büyük bir camiadır Örneğin; işini kaybetmek korkusu ile aşı vurulmak zorunda kalan işçi- öğretmen kesimi bu camiadandır, İş yeri kapanmasın diye aşı vurulmak zorunda kalan işletmeci bu camiadandır, istemiyorum ama çocuğum eğitiminden geri kalmasın baskısı ile aşı olmak zorunda kalan bu camiadandır, en temel hak olan Üniversiteye gitmek-öğrenim hakkını kullanmak için (İstemediği halde) aşı olmak zorunda olanlar bu gençlerimiz bu camiadandır, bir, iki, üç… her ne ise aşı vurulduktan sonra fenalaşmış, felç veya kalp krizi geçirmiş, yahut aşı sonrası yakını-arkadaşı ölmüş kişiler bu camiadandır, bu mantık ve hukuk dışı baskılara şahit olduktan sonra tepki duyan, tekrar aşı vurulmak istemeyen insanlar bu camiadandır. İşte bunların oylarını ZORLA AŞI ZULMÜNE DESTEK VEREN PARTİLER KAYBETMİŞTİR… Tabi bu oy kaybı demokrasinin bir değer ve önemi olması halinde mümkündür, ben bu günleri bize bu zulmü yaşatan üst aklın Türkiye yi bir mutabakat hükümeti ile yönetmek istediğini düşünüyorum.
Aşı lobisi artık ince davranmıyor, insanları apar topar, karga tulumba acele ile aşılamak istiyor, bunun sebebinin; Aşıların insanı uysal ve itâatkar yaptığı, bunun yanı sıra insan ölse bile tepki göstermeyecek kadar duygulardan arındırdığını, 5G devreye girmesinden sonra uzaktan insanların yönlendirilebileceğini, ancak aşı olmayanlar ile aşı olanların kıyaslanmaması için bir an önce aşılama telaşı içinde olduğunu söyleyenler var,
Ama bence artık insanlar; aşı meselesinin, sadece aşıdan ibaret olmadığını, aşı baskısının ardı arkasının kesilmeyeceğini ( En az 10 yıl, 2031 yılına kadar) bazı sıvıların insana zorunlu alarak enjekte ederek, insanın DNA sın da değişiklik yapmak istediklerini (aşı üreten firmalarda bunu söylüyor, bu bir gen terapisi diyorlar) bunun amacının insan salgından korumak olmadığını, (Tüm dünyada) en temel insan özgürlüklerini ortadan kaldırmak ve insanı zihinsel ve hukuksal olarak bir eşya konumuna düşürerek Global Dünya şirketlerinin öncülüğünde, faşizan bir Dünya Yönetimi olduğunu fark etmeye başladı, tabi özellikle M-RNA aşılarından sonra çok sayıda insan kalp krizi geçirdi (bazıları öldü) felç geçirdi, zihni karışıklık yaşadı, birkaç hafta fenalaştı, en önemlisi de aşı sonrası kendisi ve yakın çevresi COVİT-19 oldu, ne yazık ki bunların üstü özenle örtüldü, bu işler başına gelen insanlar ise yargıya güvenmedikleri için haklarını aramaya korkuyorlar, ama bence bu tutumlarını bir an önce değiştirmez iseler yarın çok geç olacağını düşünüyorum.
Ben biontech tarzı (DNA da değişiklik yapan) M-RNA sıvılarını kendine enjekte ettirmek, benim dini inancıma aykırı, insan Allahın ona verdiği fıtratı, ne iş, ne aş, nede ölüm korkusu ile değiştirmemeli, zaten bir çok insan bu aşıları vurulduktan sonra yaşasa bile eskisi gibi olamıyor, yinede bu aşıları vurulan bazı insanların hiçbir şey olmamasını bir türlü anlayamamıştım, arkadaş ve akrabalardan bunları vurulanlar da olduğundan endişe içinde idim ve Ankara da bu aşıları araştırmış bir arkadaşıma bunu sordum; onun verdiği bilgilere göre; ilk dozlarda plasebo (Tuzlu su- Fake aşı) oranı çok fazla idi, ama özellikle 3 dozda gerçek biontech sıvısı ( Aleminyum, Civa, Frapen, açılmamış nano teknoloji ürünü tüpler, spike proteğin-canlı virüs vs.) daha fazla, zannediyorum başlangıçta insanlarda çok tepki oluşmasın diye plasebo oranı yüksek tuttular, tabi önemli bir siyasetçi veya sanatçı iseniz sizin başınıza bir şey gelip kötü reklam yapılmasını hiç kimse istemez, onlara boş sıvı( plasebo) vurulduğunu düşünüyorum, ama aşıyı dolaylı da olsa zorunlu hale getirdikleri şu noktadan sonra vurulan aşılarda plasebo oranının yüksek olacağını sanmıyorum, hele sade vatandaşın tadacağı aşılar bence orijinal olacak.
Aşı taraftarı olmak çok kolay ve karlı, bütün söyledikleri 4-5 basit cümleden ibarettir, en büyük başarıları da bu kadar basit ve yüzeysel sloganlar ile algı oluşturabilmiş olmalarıdır;
1-) “AŞI OLAN HASTALIĞI HAFİF ATLATIYOR”
Bu laf; “Kuduz aşısı Kudurmanızı önlemez, sadece hafif kudurmanızı sağlar” sözü kadar akıl dışı, doğrusu; “Aşı olan hiç hasta olmuyor” olmalıydı, çünkü bu günü kadar aşı olduğumuz hiçbir hastalığa yakalanmadık… Peki aşı olmak hasta olmana mani olmuyor, yani hastalığı hafif atlatmanı sağlıyor ise geçtiğimiz 15-2 yıldan beri aşı olmadığı halde hastalığı hafif atlatanları nereye koyacağız, insanların çoğu bu güne kadar bu hastalığı hafif atlattı, benim etrafımda tanıdığım onlarca insan biraz kan sulandırıcı ve vitamin (C-D) desteği ile bunu atlattı, gördüğüm kadarı ile sıkıntı yaşayanla veya ölenler önerilen genellikle verilen ağır ilaçları uygulayanlar ve hastanede bu garabet tedaviyi kendisine muhatap olanlar.
2-)“ AŞI OLMAYAN HASTALIĞI BULAŞTIRIYOR”
Prof. DR. Mehmet Ceyhan, Prof. Dr. Murat Aksoy gibi aşı taraftarı olan doktorlar dahi; “ Aşı olan da hastalığı bulaştırabilir” demektedir, çünkü aşı olan (Eğer aşı gerçekten koruyor ise) sadece kendisi hasta olmamakta, virüsün vücutlarında taşıyabilmektedirler, hatta birçok doktor, canlı virüs barındıran M-RNA aşılarını olanların süper bulaştırıcı olabileceğini de söylemektedir.
Ayrıca sayın Türkoğlunun da görüldüğü gibi aşı olanlar Cov it de olabilmektedirler, dolayısı ile bunlar taşıyıcı-bulaştırıcı da olabilmektedir, zaten sayın Türkoğlu da başkasına bulaştırmış olabilirim endişesi ile sosyal medyasından Covit olduğunu ilan etmiş, kendisi ile temasta bulunanları dikkatli olmaya davet etmişti. Genellikle virüs ve bakteriler vücut dışı ve eller vasıtası ile taşınmaktadır. Bu açıdan da aşı olan ile olmayan arasında hiçbir fark yoktur, aksini iddia etmek zaten mantık dışıdır. Aşı olmayanların Covit-19 veya sair bulaşıcı hastalıkları daha fazla bulaştırdığına, aşı olanların daha az covit olduğuna dair ise hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Ama birileri gereksiz tedbir ve kapatmalar ile milletin adeta boğazını sıkmakta, abartılı rakamlar ve algı operasyonları ile insanları korkutmakta, suçu da aşı olmayanların üzerine atmaktadırlar, böylece aşılar ile vakıa ve ölüm oranının arttığının üstünü örtmeye çalışmaktadırlar.
3-) “ AŞI OLMAYANLAR ÖLÜYOR”
Çok hoşuma giden kamyon arkası laflardan birisi de budur, insanın aklına bir türkü geliyor; aşı olmayan öldü de, aşı olan ölmedi mi, insanı gerçekten güldürüyorlar… Ben iki doz aşısını olduktan sonra covit-19 olup entübe olan çok gördüm, ölende, ama şu aradalar daha çok aşı sonrası ölümlere şahit oluyorum, tabi aşı lobisi buna “TESADÜF” diyor.. Bu söylemi şuna benzetiyorum; zengin birisi halktan bir garibanı bıçaklayıp öldürüyor, Adli tıp hekimi zengini kollayacak ya; “mağdurun bıçaklamadan değil, kalbinin durması sonucu ölüm olduğuna karar veriyor” tabi bu düz mantık ile dediği doğru, ama şunu kimse düşünüyor, adamın kalbi, göğsüne bıçak girdikten sonra durmuş… Ayrıca görüştüğüm Doktor arkadaşlar biontech gibi aşıların kalp kası iltihabına sebep olacağını ancak aşı sonrası ölen, felç geçiren veya rahatsızlananların aşı içeriğini vücutları kaldırmadığı için başkaca sebepler ile öldüğünü söyledi. Tabi kimse hastaneye rahatsızlık sebebi ile gelenlerin aşı olup olmadığının istatistiğini tutmuyor, insanlar yakın çevresinde aşı sonrası ölen yoksa bunlardan habersiz.
TÜİK 2019 yılı ölüm oranlarına göre Türkiye de bir yılda 435 bin 941 kişi ölmüş, yani Türkiye de her gün ortalama 1194 kişi ölmüş. Solunum yolu hastalıklarından günde ortalama 160 kişi, (2018 de 142 kişi) Dolaşım yolu hastalıklarından 338 kişi ölmüş… yani geçen sene ve önceki sene ortalama 500 civarında insan solunum ve dolaşım sebepleri ile ölmüş, bu yıl TÜİK ölüm istatistikleri veriler ulaşmasına rağmen zamanında yayımlanmadı, ama Covit-19 ölüm oranları her gün yayımlanıyor ve kalpten ölen de, kanserden ölende, nezleden-zatürreden ölende Covitten öldü yazılıyor, bir de pişkin pişkin; “ Alınan tedbirler sayesinde kimse nezle-zatürre olmuyor “ deniliyor. Geçen sene bu zamanlar günlük ölüm oranları 40-50 civarındaydı, bu gün insanların çoğu aşılanmasına rağmen 300 civarında ölüm var, bu hiç mi insanları düşündürmüyor, son aşılardan sonra vakıa sayılarının artışı insanları hiç mi düşündürmüyor, gerçekten anlamak zor, bir duyarsızlık ve teslimiyet var bizde, hep mi böyleydik, yeni mi oldu bilemiyorum, bazı arkadaşlarım yediğimiz (özellikle paketlenmiş) yiyeceklerde de ciddi sorunlar olduğunu söylüyor?
Bir insan yeterince yaşlı ise, kronik rahatsızlıkları var ise nezleden de ölebilir, ölende çok, ama ben Covit-19 dan öldüğü iddia edilenlerin önemli bir kısmı yanlış tedaviden öldüğünü düşünüyorum, bu Covit tedavi süreci ile ilgili insanlar bana; “Babam-annem yürüyerek hastaneye gitti, ölüsü geldi” diyor, Doktorlara kanda pıhtılaşma yapan “Hidroksi Krokin” uygulayın baskısına Bursa Tabipler Odasını dahi isyan etmişti, Covit-19 a faydalı olduğu hiçbir suret ile kanıtlanmamış ilaçların ( Pleguanil, Paviravir-Pavirakovir) 8+8 uygulanmasının çok kurbanı oldu.. Tabi Covit hastaları 2-3 hafta hastane de yatmalarına karşın, DSÖ nün teklifi ile bunlara 2 saat otopsi yapılmadı, bu mantıksız çelişki de “acaba birileri yanlış tedavinin izlerini mi kapatmak istiyor” şeklinde kafada bir çok soru işareti bıraktı?!
Evinde filyasyon ekibinin ( Hiçbir izahta bulunmadan) eline tutuşturduğu ilaçları kullanmadan, hastalığı kan sulandırıcı, vitamin desteği ile birçok insan kolayca atlattı… Covitten ölen varmıdır? Elbette olabilir, nezlenden de ölenler olduğu gibi…Tabi Covit-19 bir virüs mü, radyasyona maruz bırakılmış bir bakterimi, bizim suyumuzu ve havamızı zehirliyorlarmı… kimse bir türlü bilmiyor, virüsü kimse izole edemedi, ama sabit ve değişmeyen bir şey var; bizdeki tüm tıp camiası her zamanki gibi sadece yukarıdan gelen emirleri uyguladı, tabi bu DSÖ ye ve onun arkasındaki güçlere dayanıyor.
Bu bağlamda Sayın Türkoğlunun aşı olmadıkları için arkadaşlarının yoğun bakımda yattığını söylemesi bence bilimsel bir tespit den çok uzaktır, buna dense dense İNANÇ denilebilir.
Bence hastanede Covit tedavisi adı altında uygulanan (Bir kısmının son kullanma tarihi geçmiş) ağır ve faydasız ilaçlarında insanların Covit-19 u ağır atlatmasında büyük etkisi de var. Yani bu “Aşı olmadığı için Covit-19 u ağır geçirme” iddiasına da ciddi bir illiyet bağı sıkıntısı var.
4-) AŞI OLMAKTAN BAŞKA ÇAREMİZ Mİ VAR
Her türlü kaynağa sahip aşı lobisi tarafından; “Aşı olmaktan başka çaremiz yok” şeklinde bilim dışı bir propaganda yapılmakta, ancak daha önce covit-19 dan çok daha ağır seyreden; domuz gribi, kuş gribi, sars gibi Covit ler için neden aşı olmadığımız, bunları aşısız nasıl atlattığımız bir türlü açıklanamamaktadır. ( Covit-19 öldürücülüğü binde 3, yani nezle- zatürreden ölenler ile aynı, SARS ın öldürücülüğü yüzde 6 / Covit-19 o kadar bulaşıcı ki; örneğin karı ağır hasta oluyor, onun ile ağız yolu ile temasta bulunan koca ve çocukları ise covit dahi olmuyor… Sosyal medyada bir espri okumuştum; “Öyle müthiş bir salgın hastalık var ki; test olmadan hasta olduğunu anlamıyorsun, Hastane tedavisi olmadan hastalığı ağır geçirmiyorsun” diyordu..
5-) Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), BU KADAR PROF DOKTOR, DEVLET-HÜKUMET, YALAN MI SÖYLÜYOR VE SEN AŞI UZMANIMISIN DA KONUŞUYORSUN VS…
a-) DSÖ de bir dönem görev yapmış bir arkadaşım; “DSÖ Türkiye yi sever, ama içinde Türkler olmadan” demişti, bu derin söze başka ekleyecek şey bulamıyorum.
b-) İlaç ve aşı kartelinin Dünyanın en güçlü karteli olduğunu, tıp sektörü üzerinde çok etkili olduğunu, doktorların kapısından ayrılmayan yakışıklı-güzel reprezanları hepimiz zaten biliyoruz, meslek etiğini her şeyin üstünde tutan doktor ve sağlık çalışanlarını tenzih ederim, ancak bu kartel ve yetiştirmelerinin en iyi yaptığı şeyin insanları korkutmak ve bunu paraya çevirmek olduğunu da biliyoruz, başarıları daha çok bir algı ve ilaç- ameliyat satış başarısı, işler yolunda gitmez ise de, “Tanrı verdi Tanrı aldı…” oluyor. Ama gerçek ki bu aşı ve ilaç işinde çok para var, bu dönem doğruları söyleyen doktorlar ise ne yazık ki çok ağır bir baskı altındadırlar.
c-) Devlet gerekli bir müessesedir, ancak lastik bir eldivene benzer, onu kim yönetiyorsa onun şeklini alır… Geçmişte Türkiye hükümetlerin bir çok yargı dışı işleri karşılaşmıştı, özellikle darbe dönemlerinde bunların yanlışlarına, hukuksuz işlemlerine yargı direnmiştir, bu sayede devlet ayakta kalabilmiştir, bu günde yargıdan aynı cesareti ve asaleti bekliyoruz, eğer bu cesareti gösteremezler ise ne yazık ki bizi iyi günler beklemiyor.
d-) Çok duyduğum laflardan birisi de; “Sen doktormusun, uzmanmısın” lafıdır, elbette değilim, aynen TV. De konuşan birçok doktor gibi, aynen aşı üreten Bily Gates gibi, aynen DSÖ başkanı gibi, Tabi biz hukukçular da adli tıp gibi tıbbi dersleri görüyoruz, yinede benim her anlatımım doktorlardan, uzmanlardan duyduğum şeylerin bir aktarımından ibarettir, bir şeyi aktarmak içinde uzman olmak gerekmez.
PCR TESTİ ZORLANABİLİR Mİ?
Aslında aşı zorlaması nasıl en temel insan haklarına aykırı ise, PCN testi zorlaması da aynı şekilde hukuka aykırıdır, AY 17. / TCK 90 / MK 23/ Hasta hakları yönetmeliği/ Avrupa biyotıp sözleşmesi vs. hep insan üzerinde rıza ve yazılı izin olmadan deney ve test yapılamayacağını anlatır, ancak gördüğüm kadarı ile birileri bize “ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar” sanki bizi sıtma etmeye hakları varmış gibi…!?
Birincisi Hıfzısıhha kanunu 57 ve TCK 195 de hep Hasta olan veya hastalığa maruz kalanların karantina duruna aykırı davranmalarından bahsetmektedir, yani kendisi hasta olmayan veya hasta ile birlikte aynı evde oturup yakın temasta bulunmayan kimseye karantina altına da sayılmaz ve karantina altına alınmadı iseniz yukarıdaki maddeler size uygulanamaz. Zaten HES kodu bu açıdan yararlı bir uygulama idi, karantinadan kaçan hasta ve yakını var ise onu toplu yerlere girmeden durduruyordu, ama bu gün HÜKUMET KENDİ OLUŞTURDUĞU HES KODU SİSTEMİ İLE ÇELİŞİYOR, kodda Risksiz olan insanların PCR ve AŞI olmadığı için seyahat, eğitim, çalışma haklarını hukuksuz bir şekilde engelliyor.
Bu gün Tüm ülkedeki sağlıklı insanların hasta olmadığını ispat etmesi gibi garabet bir durum ile karşı karşıyayız. Üstelik bizim hasta olup olmadığımızı tespit etmeye çalıştıkları test; mucidinin “ Bulaşıcı hastalıkları tespitte kullanılamaz” dediği Prof.Dr.Mehmet Ceylan gibi aşı savunucusu doktorun; “ % 50 yanılma payı vardır” dediği bir testtir. PCR testinde burundan beyin köküne doğru çubuk dürtülmesi bu zara dolayısı ile beyne büyük zarar verebiliyor, Samsunda test esnasında ölen 37 yaşındaki İsmet Ş. Bunun önemli bir kanıtı, tabi test den sonra beyin sıvısı akan insanlar da tanıyorum…
Bu testin insanı hastalıklara açık hale getirdiği, yapılış şeklinin (hele haftada 2 defa olmasının) bir işkence olduğu, aşı olanların da hasta olmasına karşın sadece deney sıvısı vurulmayanlardan bu testin istenmesi, artık burundan bir sıvı ile aşı yapılabilmesi; PCR testi zorlamasının iyi niyetli olmadığını, amacın kanunların etrafını dolaşarak insanları aşı zorlaması yapmak olduğu açık, bu baskının şuç olduğuna da hiç şüphe yok, Üstelik % 100 doğru tanı dahi koysa her gün yapılmayan bir test anlamsız, hele lisansız aşıların yararına ilerde vereceği zarara kimse kefil değil ise, hele insanlar yazı tura atmaktan daha güvenilir olamayan bir teste zorlanıyor ise….
Tabi ben PCR testi zorlamasının en önemli amaçlarından birisinin de; AŞI OLMAMIŞ İNSANLARI HASTALIK BULAŞTIRAN durumuna sokarak, zorunlu aşıyı desteklemek olduğunu düşünüyorum, bildiğiniz gibi PCR hasta olmayan adamı da pozitif çıkartabiliyor, bir PCR testinde pozitif, diğer PCR testinde negatif çıkabiliyorsunuz, bu gazetelere defalarca yansıdı, etrafımızda da çok şahit olduk.
Hukuken hiç kimseye durduk yerde “HASTA OLMADIĞINI İSPAT ET” denilemez, ancak bunların yaptığı şuna benziyor; Bir binada cinayet işlenmiş olsa, yapılacak şey en fazla binayı kapatmak ve içindeki, girip çıkanı sorgulamaktır, ama bunların yaptığı şey; her hangi bir yerdeki herhangi bir adamı yoldan çevirip “ Hadi bakim sen bu cinayeti işlemediğini ispat et” diyorsun, birde bunu Tüm ülkeye yaptığını düşün, bu da bir cinayet, tabi burada öldürülen bilim, mantık ve hukuk…
Sayın Selçuk Türkoğluna şifalar diliyorum, umarım aşı olduğu için ( Birçok aşı olmayıp da Covit-19 u hafif atlatanlar gibi) hastalığını hafif atlatır, son olarak zorla aşıyı savunduğu için kendisine şu soruyu sormak istiyorum; Neden Afkanlılara, Suriyelilere ve Turistlere yapılmayan aşı ve test baskısı Türk Milletine yapılmaktadır, bu ülke de Türk Milletinden başka hastalık bulaştıran yok mu dur, neden birileri bize “ HASTA ADAM” muamelesi yapılmaktadır.