BANA KİMSE MASAL ANLATMASIN!

BANA KİMSE MASAL ANLATMASIN!

Çocukluğumuzda çok masal dinledik. Uzun kış gecelerinde tek eğlencemiz masal dinlemekti. ” Bir varmış, bir yokmuş ” ile başlayan hayal ürünü olayları , gerçeküstü kahramanları yerleştirdik belleğimize. Nasıl oluyorsa ” Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik.” Bir bakıvermişiz ” pireler berber, develer tellal” oluvermiş.

Önceleri ” Keloğlan” oldu kahramanımız. Sonra masal dinlemeye ve okumaya okul çağında başladık. ” Uyu uyu yat uyu, yat yat uyu” masalıyla uyutulduk. Okullarda sınıf düzeylerimiz yükseldikçe “Ezop masalları, Andersen masalları, La Fontaine Masalları ” girdi yaşamımıza. Karganın aptallığına güldük, tilkinin zekasına hayran kaldık.

Her masalın bir konusu bir de öğretici yönü vardır. Hatta her masal, tüm insanlığa birtakım kültürel mesajlar iletir. Anadolu’nun kültürünü, geleneklerini anne, baba, dede, nine gibi anlatıcı kişilerle çocuklara aktarılır. Anlatılan masallarda genelde en acı hayat dersi bile hayal ürünü ve gerçek üstü kahramanlarla tatlandırılarak anlatıldığından, kahramanın örnek davranışları çocuk bilincine yerleştirilmesinde eğitici ve öğretici bir yön taşır.

Genelde masalların sonunun mutlu bitmesi, çocukların kendilerini geliştirmesinde, keşfetmesinde, dünyaya umutla bakmasında, iyinin ve doğrunun öğretilmesinde önemi oldukça büyüktür. “Doğruluk, dürüstlük, sabır, adalet, eşitlik, bağlılık gibi evrensel değerler en güzel masallarda dile gelir. Bu yönleriyle özellikle Türk masallarında yüzlerce yıllık deneyimlerden süzülerek günümüze gelen harika bir eğitici yön bulunmaktadır.

Tüm masallar , anonimdir. Halkın ortak malıdır. Masalların dili yalındır. Yer ve zaman belli değildir. Olaylar gerçek dışı, kahramanlar olağanüstüdür. Hayal ürünü yaratıklar, birtakım güçlere sahip kişilikler, nesneler, yardımcı hayvanlar kötülerin karşısında, iyilerin her zaman yanındadır.

Masallarda kahraman, yaşanılan çevre, inançlar, gelenek ve görenekler en önemli özellikler arasında yer alır.

Türk halk masallarında: “Hak, adalet” kavramı, olayların gelişimi ile birlikte gerçekleşir.

Anlatılan masalın gizemli havası, serüven dolu fantastik olaylar içermesi, çoğunlukla iyilerin kazanıp kötülerin yenilgiye uğratılması çocuklar tarafından ilgi çekici yapıya sahiptir. İlgi çekmesinin en büyük nedeni de çocuğun da kendisini anlatılan masalla aynı dünyanın içinde bulmasından dolayıdır. Bu nedenle masal dinleyen çocuklar anlatmaktan çok, daha çok anlatılan masalın kahramanı ile kendisini özleştirir.

Çocuğun kelime hazinesinin zenginleşmesine, yeni kavramların hızlıca öğrenilmesine katkı sağlar.

Çocuğun merak duygusunu ve soru sorma yeteneğini geliştirir.

Çocuğun dinlediği masallarda “neden-sonuç” ilişkisi kurma becerisini geliştirir.

Çocuğun korkularını giderir.

Çocuğun özlemlerini dile getirmesine, karşılaştıkları güçlükler karşısında kendiliğinden çözüm bulmasına katkı sağlar.

Çocuğun kişiliğini geliştirir.

Çocukların kendi sorunlarını anlatılan masallar aracılığıyla ciddiye alınarak çözüme kavuşturulduğunu görmesine de katkı sağlar.

Çocuklar masallarda kendilerini bulurlar.

Gelelim günümüze. Yaşanan gerçekler ve anlatılan masallar.

Siftahsız günler, biriken borçlar, kaynamayan tencereler…Ödenemeyen krediler, internet erişimine uzak köyler, tarlasına, traktörüne el konulan köylüler, ürettiği para etmeyen üreticiler, sahipsiz köylüler, eğitimden uzak öğrenciler, emeklilikte yaşa takılanlar…

Vergiler, ödenemeyen faturalar, kapanan işyerleri, işinden çıkarılan işçiler, evini satmak zorunda kalan esnaf, atanamayan öğretmenler, dört dil bilip iş bulamayan gençler…

Eve ekmek götüremeyen babalar, tencere kaynatamayan anneler, babasının ekmek getirmesini bekleyen çocuklar…

Çarşıda, pazarda durmadan artan fiyatlar, elektriğe, doğal gaza gelen zamlar, işsizlik, yoksulluk, pahalılık…

Dağıtılamayan maskeler, yapılamayan aşılar, sonlandırılamayan salgınlar, hastalıklar…Hakları ödenmeyen sağlıkçılar, özgürlükleri elinden alınmış aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler…

Bunlar, yaşanan gerçekler, yaşayanlar gerçek kahramanlar. Ya anlatıcılara ne demeli?

İnsanlar işsiz kaldıkça, işyerleri kapandıkça, sağlıkçılar görev başında yaşamlarını yitirdikçe masal anlatıcılar , masal anlatmaya başladılar. ” Corona ile mücadelede dünya birincisiyiz” denildi. Beş maske dağıtamayalar , dünyanın pek çok ülkesine sağlık malzemesi gönderdiklerini anlattılar.

“Yoksulluk ülkemizde yoktur” masalının içine ” kuru ekmeğin varsa yoksul değilsin ” diyerek yoksulu masal kahramanı yaptılar. ” Kepenk indiren esnaf yoktur” güzellemesini ” Aşı üretiminde dünyada 3. sıradayız” , ” Salgın ile mücadelede dünya bizi örnek alıyor” masalını çokça dinler olduk.

“Askıda ekmek” ile başlayan yoksulluğu önleme önerisi ” Askıda fatura”, ” bakkal defteri kapatma”, ” Askıda yemek” , ” askıda aşı” olarak yön ve biçim değiştirdi. Günün koşullarına uyarak yeni çözümler önerildi. Ama hiçbir öneri ve önem çözüm getirmedi.

Masallar, mutlu sonla biter. Her masal sonunda okuyucu ya da dinleticiye bir ders vardır. Bizler de bu masallardan gereken dersi aldık mı? Sizler, bu masallarda kendinizi buldunuz mu?

Ben , masallara doydum. Kimse bana masal anlatmaya kalkmasın.

Son söz ” Gökten üç elma düştü. Biri bana, biri bu yazıyı okuyanlara, üçüncüsü de tüm seçmenlere düştü. Seçmenler, ersin muradına, biz çıkalım kerevete.

Sağlıcakla kalın.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?