Dilimizdeki deyimler ya da atasözleri, yüzyılların birikimini ve deneyimini kısaca anlatan özlü sözlerdir. Bir dileği, bir sorunu, bir konuyu anlatmak için sıkça başvururuz. Çünkü uzun uzun anlatmak yerine bir deyimle ya da atasözü ile kısa yoldan anlatıveririz meramımızı.
Benim çok sevdiğim deyimlerden biridir elini taşın altına koymak. Günümüzde her birimiz pek çok kişiden ya da kurumdan yakınırız. Eleştirilerde bulunuruz . Ama yakındığımız kişi ya da kurumu düzeltmeye çalışmayız. Sorumluluk almayız. Hep başkalarından bekleriz. İşin kolayına kaçarız. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek sorumluluktan kaçarız. “Maşa varken elini ateşe sokma” öğüdüne uyarak sorumluluğu başkalarına yıkarız.
Ülkemiz ve insanımız pek çok sorunla didişirken karşımıza bir de Corona belası çıktı. İnsanlar, işten çıkarıldı. Evlerine ekmek götüremez duruma düştüler. İşyerleri , siftah yapamaz duruma geldi. Çiftçimiz, üretemez, ürününü satamaz duruma düştü. Emeklimiz, yakınlarının eline bakar oldu. Halkımız, yarınından kuşku duymaya başladı. Ekonomimiz çöktü.
Eğitim , yerle bir oldu. Çocuklarımız, okulundan, öğretmenlerinden, arkadaşlarından uzak kaldı. Pekçoğu internete erişemez, büyük kısmı bilgisayara, tablete ulaşamaz durumda. Eğitime, öğretime uzak kaldılar.
Sağlık konusu , bir başka sorun. Test yaptırmak ayrı bir sorun. Sağaltım (tedavi ) ayrı bir sorun, hastanelerde yer bulmak ayrı bir sorun. Hastalar , hastaneye gidemez, ilaç bulamaz durumda. Sağlık çalışanları, istifa edemez, izin alamaz, emekli olamaz, tatile çıkamaz. Özlük haklarını kazanmaları bir başka bahara kaldı. Sağlık sistemi acınacak durumda.
Hak, hukuk ve adaleti mumla ara ki bulasın. Herkes yakınıyor ama çözüm yok.
İşte şimdi elini taşın altına koymak zamanı. Yani yakındığımız bir olay veya durum karşısında sorunun çözümü için, sorumluluk alarak çalışmaya başlamak zamanı. Aydınlara, sanatçılara, bilim insanlarına düşüyor elini taşın altına koymak. En çok da muhalefete düşüyor sorumluluk almak. Muhalefet partilerinin yöneticilerine, delegelerine , üyelerine düşüyor yakınmak yerine çözüm üretmek.
Dilerseniz bu deyimin öyküsünü anlatarak konuya açıklık getireyim. Eski zamanlarda geçmiş bir olaydan çıkatılacak bir derstir bu öykü.
Sultan, yolun ortasına bir taş koyuyor ,büyük bir taş…
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye…
Vezir geliyor, taşı görüyor…
Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmiyor bile…
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki; Sultanım’la konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro oluşturalım…
Vezir gidiyor asker geliyor..
Asker de taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak…
O da diyor ki; Vezir’le konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım…
O cezadan anlıyor elbette.
O geliyor, bu geliyor… Çıkarcılar geliyor… Saray dalkavuğu, saray maskarası…
(Eskiden padişahlar öyle akıllı adamlar ki, sarayda, özellikle dalkavuk, saray maskarası bulundururlardı. Sultana dalkavukluk etmeye çalışan olursa, “dur o senin işin değil, bizim kadrolu maskaramız, dalkavuğumuz var, sana ihtiyaç yok” denirdi)…
Dalkavuk taşın etrafında taklalar atıyor, maskaralıklar yapıyor…
Böyledir biliyor musunuz? Çıkarcılar, yalakalar, iki yüzlüler.. Sürekli sorunların etrafında taklalar atarlar…
Asla düzeltmezler… Düzelmesi içinde hiçbir şey yapmazlar…
Onlar sorunları çoğaltanı da överler…
O da yolun kenarında oturup sultana yalakalık için şiir yazayım deyip gidiyor…
Sonra oradan geçen bir köylü, taşı görüyor ve diyor ki; yoldan taşı kaldırmak sadakadır..
Önce taşa gülümsüyor…Kaldırayım yolun ortasından da, kimsenin ayağına arabasına hayvanına takılmasın… Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa “ya Allah Bismillâh” deyip sarılarak, sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor…
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese altın…Kesenin içinde bir not…
Sultan şöyle yazmış; Bu kesedeki altınlar, ” Taşın altına elini sokmayı becerebilenler içindir”
Taşın altına elini sokmazsa bir insan, maalesef başarılı olamaz…
Ne yazık ki bu ülke taşlarla dolu…
Bir hayali gerçekleştirmek isteyen kişi taşın altına elini sokacak…
Yoksa başarılı olması mümkün değildir…
Kolay değildir sorumluluk almak. Emek ister, bilgi birikim ister. Zorluklarla başa çıkabilecek liderlik özelliği gerektirir.
“Sorumluluk yükü her şeyden ölümden bile ağırdır.” M.K. Atatürk
Bu yükü taşıyabilecek yürek gerekir. Bu yükü kaldırabilecek insanlara gereksinim var. Bu yükü hep birlikte omuzlayalım, umudumuzu çoğaltalım.