“Nerede bir can ölse, Oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa, insan olmaz yüreğim…”
Ahmed Arif Ne zaman bir yıkım olsa, ne zaman evsiz barksız birini görsem içim acır, yüreğim yanar. Nerede acılı bir yürek görsem, benim de yanar yüreğim. Depremde yıkılan bir ev , yanan bir konut, şiddet gören bir kadın , beni derinden yaralar. Acı çeken bir anne, çaresiz bir baba, umutsuz bir gençle birlikte ben de acı çekerim.
Benim de yanar yüreğim. Benim de canım var. Ben de insanım. Bilinen ve beklenen bir deprem yaşandı Güzel İzmir’de. Evler yıkıldı, dalgalar her yanı kapladı. Yıkılan evler, yükselen dalgalar canlar aldı. Yıkıntıların altından sağ çıkanların canı yandı. Kurtulanlar, enkaz altında kalanlara üzüldü.
Arama Kurtarma ekipleri, belediye çalışanları, maden ocaklarında çalışan işçiler, emekçiler, gönüllüler hemen yardıma koştular. Bir can kurtarmanın onurunu, mutluluğunu yaşadılar. Çünkü insandılar. İnsanca yaşamanın değerini, insan olmanın erdemini biliyorlardı. İnsan olmak, insanlık bunu gerektirirdi. İnsan olmak, insanlık ,insanın doğasını oluşturan, özelliğini kuran ve insanı insan yapan niteliklerin tümünü içinde barındırmaktır.
Zor durumda kalan birinin yardımına koşmaktır. Hastaya bir tas çorba, yoksula bir kap yemek götürmektir. Elini uzatmaktır aç ve açıkta olana. Düştüğü kuyudan çıkarmaktır onu. Deprem yangın, sel gibi felaketlerde işini gücünü bırakıp yardıma koşmaktır. Evsiz kalanlara evini açmak, bir lokma ekmeğini bölüşmektir onunla. Böyle davranan, gerçek insanlara çokça rastladık böyle zamanlarda. Adını koyamadığım, yaratıklara da rastladık bu depremlerde. Adını koyamadım bir türlü.
Çünkü arama kurtarma çalışmalarında köpekler de etkin görevler aldı. Ekiplere yardımcı oldu. Adını koyamadığım birileri paylaşımlarda bulundular. Depremin nedeni zinaymış. Tanrı , İzmir’i ve İzmirli’leri cezalandırmak istemiş.
Oysa beşbin yıl önce yaşamış Sümerler bile depremlerin fay (kırıklar) nedeniyle oluştuğunu yazarken insanlıktan nasibini almamış olanlar, zinaya bağlıyorlar depremi. Bu denli bilgiden, bilimden , yaşadığı dönemden uzak bu yaratıklar. Demek ki taş devrinde yaşıyorlar hâlâ. Deprem, Tanrının insanları sınaması değil, bir mühendislik sınavıdır. Mühendislerin ve yüklenicilerin bu sınavı başarmaları gerekir.
Deprem olduğu için, insanlar öidüğü için üzülecekleri yerde sevinçten bayram yapıyorlar adeta. Benzer tutum ve davranışları Marmara depreminde de görmüş ve yaşamıştık. “7,4 Yetmedi mi?” diye pankartlar açmışlardı. Şimdi de depremi, İzmir’in gavurluğuna , dekolteye, kadınların, kızların açık giyinmesine ve zinaya bağladılar. Gavur dedikleri İzmir’liler, insanlık dersi verdiler kara düşüncelilere. Yaralılar için kan bağışı yapıldı.
Ulaşım için okul servisçileri sorumluluk aldı. Evleri sağlam olanlar, kazazedelere evlerini açtı. Art niyetliler, kara düşünceliler, siz neredesiniz? Depremler, insanlara , yönetenlere sürekli mesajlar, dersler veriyor. Bu doğru. Ama sizin anladığınız ya da hiç anlayamadığınız türden mesajlar değil bunlar. B
ir takım olayların nedenini, niçini sorgulamanızı istiyor bilim insanları: Neden kimi binalar ayaktayken kimileri yıkılıyor?
Tanrı, sizlere, siz kafasızlara sorgulayın diyor. Neden, ovalara, sulak yerlere inşaat izni verdiniz? diyor.
Neden deniz kumu kullandınız ?diyor.
Kaçak binalara neden imar affı çıkardınız?
Çürük binaları neden boşaltmadınız ?
Temeli bile olmayan yapılara neden oturma izni verdiniz ?diyor.
Depremlerde yoksullar ölüyor hep. Nedenini hiç sorguladınız mı? Sordunuz mu hiç deprem vergilerine ne oldu? diye.
Sormayı, sorgulamayı bilmezsiniz. Salt kara çalar, çamur atarsınız. Şimdi de bilim insanları uyarıyor; önerilerde bulunuyorlar: Kanal İstanbul’dan vaz geçin .Olası bir deprem için toplanma alanları yapın. Rant için değil bilgili ve bilinçli biçimde kentsel dönüşüm yapın. Bina kolonlarını kesmeyin. Malzemeden çalmayın. Diyorlar da diyorlar.
Onlar yani bilim insanları boğazları yırtılırcasına uyarıyorlar, bilgilendiriyorlar , önerilerde bulunuyorlar da siz ne yapıyorsunuz? Depreme alkış tutuyor, bayram sevinci yaşıyorsunuz. Binlerce yıl önceki insanlardan bile daha geride bilgi ve bilinç düzeyiniz.
İnsan olmak, bilgili olmayı, düşünmeyi, sorgulamayı gerektirir. İşinin gereği gibi yapmayandan, malzemeden çalandan hesap sorulması gerekirken çağının gerisinde kalmış olan sizler , ölenleri suçluyorsunuz. Ölümlere seviniyorsunuz.
Yazıklar olsun size, sizin gibi düşünenlere. Sizlere arkadaşım, meslektaşım Kemal İMER’ in dizeleriyle sesleneyim:
İnsanlar yerine koy benliğini, Sev doğayı, insanı alabildiğine, Öylesine içten, öylesine… İnsan olmak, öpözge şeydir…