“Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım! Teselliden nasibim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda! Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız,kansız evlâdı, Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim hercü merc oldu, SELAHADDİN-İ EYYÜBİ’lerin, FATİH’lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkus inlesin beyninde OSMAN’ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın! Ne hicrandır ki: en şevkatli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harab olsun,türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden YILDIRIM Hân’ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN’ın! Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dinin devrilip,taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslam’ın harem-gahında nâ-mahrem… Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!”
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Ankara Tacettin dergahında Osmanlı’nın başkenti ve Atalar diyarı Bursa’nın Yunanlılar tarafından göz göre göre işgal edilmesinin ardından içinde bulunduğu milli duygularla ‘’BÜLBÜL’’isimli şiiri yazmıştı ve şiirinin sonuna şöyle bir not ilave etmişti. ‘’Bu manzume yazılırken Yunan istilası altındaki topraklarımız hususiyle Bursa’ya dair elim haberler geliyordu; tahkikine de imkan yoktu.’’ O günkü işgalin özeti gibidir adeta Bülbül… 2 yıl, 2 ay, 2 gün sürecek olan Yunan işgali tüm yurtta büyük üzüntü yaratacak, TBMM’nin kürsüsüne Kara örtü astıracaktır.
Bursa’nın tarihine yabancılaşan siyaset anlayışının şehrin göbeğine bir hançer sapladığını ifade eden geçmiş dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın; ”