Ülkemizin önde gelen kanaat önderlerinden Dr. Fikri Pala ile okuyucularımızdan gelen güncel sorular ve daha birçok merak edilenlere cevaplar bulduğumuz detaylı bir röportaj gerçekleştirdik.
*** Öncelikle değerli hocam bizleri ,ekibimizi tekrardan konuk edip ağırlamış olmanızdan dolayı teşekkür etmek istiyorum. Maneviyat Dünyası üzerine planladığımız röportajımızda tabi okuyucularımızdan gelen güncel sorularda var.İlk bölümde isterseniz güncel sorularla başlayalım.Bunların başında da tabii Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamaları ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuyla ilgili değerlendirmeleri ile son gün ve haftalarda yaşanılan kayyum meselesi. İsterseniz bu konular özelinde röportajımıza başlamış olalım.
MÜSPET MİLLİYETÇİLİK OLABİLİR..!!
—-Zorla dünyaya sevk ediyorsunuz beni.İlerleyen dakikalarda siyasetten kaçınmanın ne kadar önemli olduğuna da değinmek istiyorum.Ben biliyorsunuz Doğuluyum, Vanlıyım. Vanlı olmak gerçekten ayrıcalık.Sizin sorunuza gelince.Burada aslında biraz istismar yapılıyor, bu istismarı yapanlar da ayrımcılığı güdenler. Buna Bediüzzaman Hazretleri menfi, olumsuz ,zararlı milliyetçilik diyor. Milliyetçilik olmaz mı olur. Müspet milliyetçilik denir buna. Müspet milliyetçilik deyince olumlu bir yardımlaşma nedenidir Van’dan biri geldiğinde ilk koşan ona yardım anlamında bir Vanlı olmalı milliyetçilik budur. Yurt dışındaki bir Türk’ün yanına ilk koşacak olan yine bir Türk olmalı. Yardıma koşmaktır ama menfi milliyetçilik denildiği zaman ırkçılık devreye giriyor.Irkçılığı da kainatın efendisi Veda hutbesinde “Ayaklarımın altına aldım” demiştir. Kimse ırkından dolayı mesul değildir. Çünkü seçme hakkınız yok. Seçme hakkınız var mı? Dünyaya Ermeni çocuğu olarak da gelebilirdin, İbrani birisi olarak da gelebilirdin Bu anlamda seçim hakkınız yok. Menfi milliyetçilikte, ırkçılıkta bunu ön plana çıkartmanın bir anlamı var mı? Ülkemize bakıyoruz bir Doğulu olarak batıda 51 senedir yaşıyorum, batının hemen hemen her köşesinde bulundum.O süreçte Doğulu olmaktan dolayı güvenli insan, İtimat edilir insan, yardımsever insan pozisyonunda karşılandım hep hiçbir defa beni doğuluyum diye dışlayan olmadı. Kürt olup olmadığımı bilemezler ki; Kim kimin ne olduğunu biliyor.
O SORUYU SİZLERE DE SORMAK İSTERİM..!!
Mesela canlı televizyon programında seyircilere sormuştum sevgili seyirciler size bir sorum olacak dedim,orada yine milliyetçilik konusu vardı.Benim dedim “anam Kürt’tür, babam Türk’tür, eşim lazdır benim çocuklar nedir? Bilin bakalım… Böyle bir seçim olabilir mi? Eğer biz kainatın efendisi efendimizin kendimize rehber edinmişsek Elhamdülillah öyleyiz, bir müslüman olarak hepimiz o zaman ırkçılığı ayaklarımızın altına almamız gerekiyor. Irkçılığı ön planda sürenler de batının tuzağına düşen gafiller, hainler pozisyonundadır. Yani Esenyurt gibi bir belediyeyi kazanmışsın Doğulu olarak.Kendisiyle tanışma imkanımın olduğu bir toplantıda Vanlılar toplantısında ama tanıştığıma pişman oldum.Vanlılarla ilgili genel bir toplantıydı, menfi ırkçılıkta önde gelen herkese söz hakkı verilmişti. “Gelmişsin İstanbul’a o zaman gitsene Van’a , git Van’da Belediye Başkanlığı yap da görelim” dedim. Gelmişsin İstanbul’un en büyük ilçesinde Belediye Başkanı olmuşsun sana yasaktır diyen mi oldu neyi paylaşamıyorsunuz.
TEPKİ GÖSTEREN İLK ÜLKE HEP TÜRKİYE OLMUŞTUR..!!
Ben diyorum ki; Bu menfi ırkçılık PKK hadisesi bunların fikirleri de bellidir ,zaten çoğu Kürt falan da değildir Ermeni kökenli başka yerlerden gelen insanlardır. Türkiye’yi parçalamaya çalışan bunu isteyen kimdir? Türkiye’nin güçlü olmasını istemeyenler kim? Batı istemiyor. İşte bakın küçücük Filistin, Gazze, Lübnan, Beyrut, hepsi küçücük ,darmadağın. Suudi Arabistan’ın burnuna halka takmışlar kıpırdayamaz haldedir. Körfez ülkeleri Bursa’nın dörtte biri kadar ülkeler. Bunları kim yapmış Osmanlı’yı parçalayanlar yapmış. Kim bunlar? İngiliz siyasetini güden ,bugün de en önde giden Amerika olmak üzere bunlar yapmıştır. Ben diyorum ki bu PKK’nın yaptığı Menfi milliyetçilik bunu yaptıran, bunu isteyenler doğulular değil batılılardır.Doğuluları batıdan sürmek istiyorlar herhalde diyeceğim. Gelmişiz Bursa’da oturuyoruz ,Antalya bizim, İzmir bizim, Isparta bizim, İstanbul bizim, Edirne’ye kadar her yer bizim. Hatta çıkın Balkanlar’a her yerde seni müslüman olarak görürler, isim olarak öyle görürler. Türk müsün dediği zaman yani Müslüman mısın anlamında soruyorlar. Şimdi böyle kabullenilmiş bir soyumuz var.
BATI ALÇAKLIĞIN ZİRVESİNDEDİR..!!
Elhamdülillah dünyaya örnek olan bütün insanların koruyucusu pozisyonunda olan adeta öyle bir millete sahibiz. Bu millet de sadece Türklerden Kürtlerden oluşmuyor çeşitli yapıdaki insanlardan lazlardan, çerkezlerden vesaire vesaire oluşan bir milletiz biz.Ne burası Türklerindir, ne Kürtlerindir ne yahudilerindir.Ermenilere Osmanlı sahip çıkmıştır getirmiştir yerleştirmiştir onları.Nerede bir zulüm varsa Osmanlı oraya müdahale etmiştir ve halen de öyleyiz.Yani birisi bir müdahale etsin zayıf bir ülkeye ilk tepki gösteren Türkiye’dir. Bazı mihraklar hariç onlar demek ki bu özelliği tanışmadığına göre ne Türktür, ne Kürktür, ne çerkezdir bunlar batının uşağıdır, batının tetikçileridir.Başka da bir şey olmaları mümkün değildir.Dolayısıyla sen İstanbul’da kazanmışsın büyük bir belediyeyi ya,hizmet et.Eğer kendini doğulu görüyorsan doğululara hizmet et.Koca ilçe senin elinde Büyükşehir de senin elinde orada haydi buyur. Bir tane hizmet mi etti Doğuluları Allah aşkına. Niyet hizmet değil. Niyet Türkiye’yi bölüp parçalayıp küçük küçük üç, dört devlet haline getirip bir de burnuna bir halka takıp istediği gibi oynatmaktır, niyet budur. Bunu yapan aslında Batı’dır.Batı alçaklığın zirvesindedir.
****Maneviyatla ilgili düşüncelerinize günümüz dünyasındaki manevi Hayat manevi dünya ile ilgili fikirlerinizi almak isteriz, Şimdi de değerli hocam.
SADECE ALLAH VARDIR DEMEKLE OLMAZ..!!
—- Neler söylemeliyiz ki;Her gün konuşmaya kalksam aylar sürer ama üç, beş cümle ile Söyle diyorsan en zoru odur inanın.Birkaç açıdan Ben müsaade edersiniz. Bunları anlatmak istiyorum ne yapmamız gerekiyor manevi Hayat Deyince nedir. Manevi hayat deyince İman hizmeti gelir. İman nedir? Allah’ı bilmek, onu tanımak, onu sevmek ve ondan korkmak. Sadece vardır demek değil. O birinci şarttır Allah’ı bilmek, Allah’ı tanımak, Allah’ın gücü kudreti nasıldır neye yeter.Bunu tanıdığın zaman hiçbir kimseden bir minnetin olmuyor her şeyi Cenab-ı Hak’tan isteme şansın oluyor. Onu tanıdığın zaman onun kudretiyle onun hikmetiyle her şeyin olduğunu anladığın zaman kimseye minnet etmiyorsun, yani diğer ifade ile dünyada cehennemde de yaşasan, o sana Cennet hayatı gibi geliyor. Dolayısıyla iman hizmeti Allah’ı bilmek, Allah’ı tanımak, Allah’ı sevmek dördüncüsü de Allah’tan korkmak. Bunları Bediüzzaman lisanıyla anlatmak istiyorum toplumda Allah’tan korkmayı hep böyle cehenneme atacak yıkacak, yakacak diye korkuyoruz. Allah merhamet sahibidir bir yaptığın iyilikten binlerce günahını affediyor böyle bir mevlaya sahibiz böyle bir yaratıcımız vardır, biz onun bizi yakıp yıkmasından korkmamız gerekir mi ? Bizi cehennemin ortasına da koysa isterse cehennemin ortasında bize özel bir cennet yaratabilir.
EN KORKUNCU,ALLAH’IN BİZE OLAN ŞEFKATİNİN AZALMASINDAN KORKMAK..!!
Dolayısıyla o yönden bakmaya gerek yok. Allah’tan korkmanın en üst mertebesi ne biliyor musunuz? Siz annesiniz Allah’ın bize olan sevgisinin azalmasından korkmak. Tıpkı bir Çocuğu düşünün Anne kucağında anne döveceğim seni bak dediğinde çocuk ne yapıyor annesine sarılıyor ,annenin o şefkatine atılıyor. Dövecek diye mi? Yok hayır onu çok seviyor sevdiğini ifade ediyor. Annenin de eli havada kalıyor. Cenab-ı Hakk’a yöneldiğin zaman onun bize olan sevgisinin azalmasından korktuğun zaman ne yapman gerekiyor.Sarılmak için yap dediklerini yapmak yapma dediklerini yapmamak. Bu kadar basit çok zor bir şey değil Kur’an hükümlerinde peygamberler göndermiş 124 bin peygamber gelmiş anlatmış en sonunda hepsinin özeti olarak İslamiyeti bize bir külliyat bir kitaplar külliyatlar dolusu ilmihali geldiği günden Adem aleyhisselam’dan kıyamete kadar bütün hayat safhalarını yaşam safhalarını bize öğreten bir Kur’an’ı göndermiş. O Kur’an’ı anlayabilmemiz için bize öğretmen de göndermiş Peygamberimizi göndermiş bize öğretmiş. Dolayısıyla onun sünneti ile onun tabiriyle Kur’an’a yapıştığımız zaman dolayısıyla Cenab-ı Hakkı sevmiş ona yapışmış oluyoruz. Ona sarılmak budur ona sarıldığın zaman tek şeyimiz vardır, sevgimizi nasıl kullanacağız. Kainatı muhabbet üzerine sevgi üzerine yaratmış. Bunu ifade eden ayet de var senin muhabbetinle yarattım kainatı diyor. Her insana da her insanın kalbine de kainatı kapsayacak kadar sevgiyi yaradılışa koymuş. O insanın yaratılışına koymuş ama biz bu sevgiyi nasıl kullanacağız.Kullanamamamız dünyaya bağlanmak maneviyata bağlanmak o mevzumuz dışıdır onu anlatmaya gerek yok. Allah’a yönelmenin Allah’a yönelmenin iki yolu vardır. Bediüzzaman Hazretleri çok güzel ifade etmiş bunu, biri aşağıdan yukarıya diğeri yukarıdan aşağıya.
DOĞRUSU YUKARIDAN AŞAĞIYA SEVMEKTİR..!!
Aşağıdan yukarıya olduğu zaman ağaçlara bakıyorsun, sineklere bakıyorsun, yaratılmışların her şeyine bakıyorsun, sisteme bakıyorsun o mükemmelliği gördükçe onu yaradanı çok daha seviyorsun.Aşağıdan yukarıya sevgi budur. Ama bunu yaparken bazen hataya düşülebilir insanın yaptığı güzel bir şeyi takdir ederken onu insana vermek gibi. Kainata baktığın zaman ağaca baktığın zaman, buranın Toprağı çok verimli, yanlış yapabilirsin bazen aşağıdan yukarıya riskli bir sevgidir.İkinci sevgi tarzı olan sevmek yukarıdan aşağıyadır. O zaman diyor sana verilmiş olan bu kainatı kapsayacak olan sevgiyi, Cenab-ı Hakk’a yönel onun hesabına onun yarattığı her şeyi seversin en kötü gördüğün şeyleri bile seversin.Eğer o yarattıysa bir hikmeti vardır dersin.Kötü bir örnek mesela deprem görüyoruz değil mi? Deprem yerle bir ediyor deprem olmazsa onun da bir hikmeti var, Her şey hikmetle yaratılmıştır.Cenab-ı Hakk’ın Hakim ismi var. Her şeyi hikmetle yaradan demektir, Hakim. Haakim olunca her şeye hükmeden anlamındadır. Anlamı değişir orada şapkalı a vardır.
ZORLAMA İLE OLMAZ..!!
Cenab-ı Hakk’ın hakim ismine baktığın zaman o Deprem olduğunda magma tabakasından cevherler çıkıyor. Eğer o deprem olmasaydı bugün demirdi, Çelikti, alüminyumdu vesaire hiçbirini kullanamayacaktık. Demek ki Cenab-ı Hakkı sevdiğin zaman en kötü hadiseye baktığında bile bunda Cenab-ı Hakk’ın hikmeti vardır diyorsun ve onu bile seviyorsun. Elbette tedbirini ona göre alacaksın. Cenab-ı Hak akıl vermiş bunun nasıl kullanılacağını öğretmiş yanlışları öğretecek şimdi işte 18 yaş diyorlar akıl bali olmak akıl bali olduktan sonra kendin düşünüyorsun. Ve bunları yaparken de Cenab-ı Hak hiçbir zaman zor kullanmıyor. Hiçbir kimseyi zorlama ile imana getirmemiş. Biz insanlara kalsa işte çekip vuruyorlar ,vay şöyledir, vay böyledir diyerek. Sana geldi işte İnkar etti benim yanımda diyelim. Ben de elimden geldiğince onun yanlış yaptığını anlatmam gerekiyor. Nasıl anlatmam gerektiğini de biraz sonra nasıl davranış biçimlerini yansıtmamız gerektiğinden bahsedeceğim.Anlatırsın üzerine düşen budur netice Cenab-ı Hakk’a aittir.Onu kabul edip ettirmemek Cenab-ı Hakk’a aittir. Cennet ucuz olmadığı gibi Cehennem dahi lüzumsuz değildir. Zorla veya açık seçik olsaydı İmtihan sınırı kalkardı, Ebu Cehil ile Ebubekir’in ruhları aynı kefede olurdu.
HER ŞEY İNSANLAR İÇİN YARATILMIŞTIR..!!
Az önce de söylediğim gibi iman Allah’ı bilmek, onu tanımak, Onu sevmek ve ondan korkmak.Nasıl korkmak? Bize olan şefkatinin azalmasından korkmak. Kullarını çok seviyor Cenab-ı Hak.İnsan için bütün kainatı yaratmış kendisinin ihtiyacı yok, kainatı insan için yaratmış. Güneşi de, ayı da, sistemleri de insan için yaratmış. Sevmediğin birine insan olarak bir şey yapmak ister misin? İstemezsin Cenab-ı Hak o kadar merhamet sahibi ki kendisini inkar edenlere bile o merhametini gösteriyor.Yediriyor, içiriyor belki bizden daha güzel yediriyor, içiriyor ama hesabını ayrıca soracaktır. Dolayısıyla iman ettiğimiz zaman tamam ben Allah’ı böyle tanıdım böyle Sevdim dediğim zaman yani kelime-i şehadeti,kelime-i tevhidi bitirdikten sonra ben kurtuldum diyemiyorsunuz.
MUTLAKA TAZELEMEK GEREKİR..!!
Nasıl diyemiyorsun. Yine Bediüzzaman’dan İmanınızı” la ilahe illallah” diyerek sürekli yenileyin. Neden? Çünkü diyor, insanın bedeni hem bulunduğu ortam, hem bulunduğu Kainat, sürekli değişiyor milyarlarca hücrelerimiz her gün bir kısmı ölüyor yerine yenileri geliyor. Eğer ihtiyacı olmasaydı yenilemeye İlkokulları kaldırmamız gerekiyordu, yıllardır ilkokul bitmesi lazım artık, yeni nesil geliyor yenile yeniden öğretmek gerekiyor. Vücudumuzda da yeni hücreler geliyor .La ilahe illallah diyerek yeniden onlara duyurmamız gerekiyor.La ilahe illallah kainatın Işığını açan bir anahtar hükmündedir.Her an imanınızı la ilahe illallah diyerek yenileyiniz diyor.Dolayısıyla gün içerisinde günahlar işlenebilir işte beş vakit namaz kılıyorsan eğer çıkıyorsun cenab-ı hakkın huzuruna işte sabah namazından öğlen namazına kadar bilerek bilmeyerek günah işlemiş olabilirim sen affet Allahım diyoruz. Mevlana Celaleddin r.a aynen şöyle diyor;”Bugün ey insan namaz kılmadıysan düşün acaba Cenab-ı Hak seni huzuruna neden kabul etmedi”. Almıyor huzuruna İşte görüyorsun her tarafta cami var, camide gerekmez şu tahtanın üzerinde de kılabilirsin eğer ayağa kalkamıyorsan oturarak kıl ,oturarak kılamıyorsan yatarak kıl ,huzura çıkmanın serbestiyeti var ama sen bütün bu serbestiyete rağmen Cenab-ı Hak kabul etmediği için huzuruna çıkamıyorsun. Diyelim ki cumhurbaşkanını görmek için Külliyeye gideceksin kapısında bekleyeceksin bekleyeceksin, güvenlikten bile geçemezsin, görüşmek için bile.
DR.FİKRİ PALA;ZAFERDEN DEĞİL, SEFERDEN MESULÜZ..!!
****Tekrardan Merhabalar değerli hocam ,dün kaldığımız yerden devam edelim isterseniz.İnsanın manevi hayatı ve manevi dünyası ile ilgili bize bilgiler veriyordunuz. Tabii burada İnsanın değer anlayışı ve dünyaya bakışı da etken değil mi?
GÜNDE 5 KERE DAVET GELİYOR..!!
—-Halbuki Cenab-ı Hak her gün beş vakit sana davetiye gönderiyor, buyur gel kulum diyor, siz hariç diyor Mevlana’nın tabirini söyledim. Cenab-ı Hak kimseyi dışlamıyor elbette ama biz İnsan olarak böyle düşünmemiz lazım. Ey insan bugün namaz kılmadıysan düşün acaba Cenab-ı Hak seni huzuruna neden kabul etmedi. Belki bir insanın ya da başka bir kulunun kalbini kırmışındır, gönlünü yaralamışındır ,farkında bile değilsindir. Ama sen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktığında bilerek ya da bilmeyerek işlediğimiz günahları affet dediğimizde, Cenab-ı Allah affediyor. Ama insanlar affetmiyor. Hep söylüyorum Cenab-ı Hak İyi ki insanlara cennete ,cehenneme girecekleri siz belirleyin dememiş. İnsanlara kalsa bir kişi cennete giremezdi. Cenab-ı hak merhamet sahibi, Şefkat sahibi bütün yanlışlarımıza rağmen her gün 5 vakit davet ediyor, ikramda bulunuyor. İçeriye girip çıktıktan sonra aldığın lezzet var ya dünyevi hiçbir lezzetle kıyaslanamaz. Ve kılarken bir an bile aklına getirdiğin zaman namazdayken Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olduğunu bir an bile aklına getirirsen bu kafidir. Seni görüyor o yetiyor. Onun için Cenab-ı Hakk’ın merhametine sığınalım, onun şefkatiyle insanları sevelim. Önce onu Sevelim onun sevgisi ile bütün mahlukatı sevelim. İşte budur yaradanı yaratılandan ötürü değil de, yaradandan ötürü yaratılanları seveceksin. Bütün sevgini ona vereceksin hiç dağıtmadan ondan sonra neye baksan onu görürsün ,onu seversin.Tarih boyunca da görüyoruz birini görüyorlar,orayı bombalarla yerle bir ediyorlar böyle zalim insanlara Cehennem olmasaydı ne yapardık , gücümüz yetermiydi.Bazı amaçsız insanlar da Yarabbi görmüyor musun diyor o görüyor da sen görmüyorsun. Sen bu hale getirdin bunları.
VERİLEN SÖZLERİN TUTULMASI LAZIM..!!
Namaz kılmak elbette huzura kabul anlamında çok önemli ama huzurdan ayrıldıktan sonra Cenab-ı Hakk’a verdiğin sözleri tutmamak da ahde vefasızlıktır, cezasını görürsün. Bu da kolay bir ceza değil. Namaza çıkacaksın Cenab-ı Hakk’a söz vereceksin senin dediklerin başımın üstüne, şunları yapacağım, bunları yapmayacağım de ama seccadeden iner inmez kime ne kötülük yapacağım diye düşün. Böyle bir şey olmaz, burada verdiğin sözü çiğnemektir sonrasında bunun cezası çok daha büyük olur. Sonra işte Kalbim temiz denilir hep. Şeytanın da kalbi temizdi. Şeytan meleklerden daha üst makamdaydı. Ama sırf Adem Aleyhisselam’a secde etmek secde etmek derken Allah’a secde etmek yanlış anlaşılmasın. Ben ateşten yaratılmışım o topraktan ben niye ona secde edeceğim o bana secde etsin deyince ne oldu? Şeytan. Kalbi temizdi hani en üstteydi o.
ZAMANIMIZ HAKİKAT ZAMANI..!!
İman hizmeti ve ehemmiyetini ortaya koymuştuk. Allah’ı bilmek onu tanımak ,Onu sevmek ve ondan korkmak 4. aşamadan sonra Cenab-ı Hakk’ın rızası dairesinde yaşamak hedef bu. İlk sahabelere baktığınızda günümüzde çeşitli hizmet tarzları vardır. Tarikatlarda bunlardan birisidir tarih boyunca bakmayın Cumhuriyet’te biraz kötülendi suç örgütü gibi halbuki tamamen iman hizmeti veren gruplardı.Bediüzzaman’ın ifadesiyle zamanımız tarikat zamanı değildir diyor hakikat zamanıdır diye ekliyor. Tarikatla hakikat arasında ne fark vardır? Tarikat şahsın kemaletini yükseltmek için zikirlerle vesaire mertebeye ulaşmayı hedeflersin. Bir de şeyhin vardır onunla beraber. Hakikatte ise sürekli zikirde değilsin hayatın içindesin, koşturuyorsun, dünyevi işlerini yapıyorsun bunlar ne olacak? O zaman tarikatta yücelmek için orada zikir yapmak dünya hayatına girdiği zaman yanlış yapmaya başlıyor. O zaman ne gerekiyor? Hakikat mesleğinde,tarzında zaman imanı kurtarma zamanıdır. Bir kişinin imanının kurtulmasına vesile olmak.Şöyle şu kadar insanın imanının kurtulmasını sağladım diyemezsin. Bütün ömrünü versen bir kişinin imanının kurtulmasını bile sağlayamıyorsun yapamıyorsun onu, sana düşen bildiklerini ona anlatmak. Ondan sonra gene hak onun kalbine ister imanı koyar ya da koymaz. O senin vazifen değil.Ama şimdi bir kişi melela birisine iki şey anlatıyor sonra bundan adam olmaz diyor çöpe atıyor. Yok böyle bir şey yok hakikat imanı kurtarmaktır. Bir kişiyi makama çıkartmaktansa ,binlerce kişiyi hayata bağlamaktır. Daha Elzem daha güzel değil midir?.Şu anda toplumların en büyük zafiyet budur hakikat mesleğini anlayamamaktır. Hakikatinde tek şeyi az önce anlattığım yukarıdan aşağıya doğru sevmenin yoludur, kalbini ona bağlarsın, onun istediği her şeyi o çerçevede seversin. Böyle bir tarz vardır.Bu tarzda kimlere anlatacağız. Bir paragrafla anlatmak isterim. 3-5 gün önce geldik siyasetçiydin şimdi siyasetten mi konuşacaksınız diyeceksiniz. Siyaset özellikle Bediüzzaman’ın tabiriyle menfaate dayanan siyaset canavardır diyor. Siyaseti iman hizmeti için kullanabilirsin, ama iman hizmetine siyaset için kullanamazsın.”Ben dindarım bak hey millet gelin bana oy verin” diyemezsin.Ama siyasetle geldiğin zaman bir görev aldığın zaman gençlere, İnsanlara bütün imkanları sağlayıp imanlarını kurtarmasına vesile olabilirsin. Siyaset özellikle günümüzdeki siyaset menfaate dayalı bir siyaset oluyor siyaset cennahında da 1. sırada ne yer alıyor? Tarafgirlik yer alıyor. Bizdendir değildir, bizdendir değildir meselesi.Halbuki bizim vazifemiz ne Cenab-ı Hakk’ın bize emrettiklerini yine bütün insanlara sadece Müslümanlara değil bütün insanlara anlatmaktır.Yahudiler de dahil dolayısıyla siyasetle benim tarafımdandır değildir dediğin zaman o zaman anlatamazsın. Bir iman hakikatini anlatamazsın o karşı partidendir vesaire anlatamam diyemezsin. Çünkü senin vazifen bütün insanlara ulaşmaktır. Peygamberimiz s.a.v de bunu bize emretmiş.
2 SAHABENİN DÜRÜSTLÜĞÜ UZAKDOĞU’DA İSLAMI YAYMIŞ ..!!
2 sahabe gitmiş Endonezya’ya şu anda dünyanın en büyük İslam ülkesidir.2 tane kumaşçı gitmiş İslamiyeti oraya tanıtmış. 2 sahabe oraya gidiyor bir dükkan açıyorlar. Kumaş dükkanı açıyorlar orada bir gün kendileri dükkanda yokken müşteri geliyor oradaN epey bir mal alıyor ve FiyatıNI da en az 2-3 kat fazla veriyor.Sahabeler gelince oradaki satıcı çocuk şu fiyata sattım deyince sen ne yaptın demiş hakkımız olmayanı nasıl alırsın demiş.Tabii o zamanlar fatura vesaire yok bütün her tarafa,tüm ülkeye haberler salınmış kim bizden alışveriş yaptıysa fazla para alınmış gelsin iadesini alsın diye günlerce aylarca araştırmışlar sonra oranın en büyük kabilesinin reisiymiş o alışverişi yapan öğreniyor gidiyor huzuruna.Bu kadar kumaş almışsın fazla ödeme yapmışsın diyorlar, hakkımız olmayan parayı sizden almış elemanımız özür dileriz, aylardır sizi arıyoruz , lütfen fazla verdiğiniz parayı alın demiş .Ne olmuş işte fazla almışsa almış ne güzel sizin için demiş. Bizim dinimizde hakkımız olmayan bir şeyi almak haramdır. Bunu size geri vermemiz lazım demiş sahabe.Sizin dininiz ne demiş gelin otur bakalım şuraya eğer sizin dininiz böyle davranıyorsa oturun anlatın bakalım bize demiş. Sonra sahabe onlara güzel bir şekilde anlatıyor sonra o kabile komple reisi ile birlikte İslamiyeti seçiyorlar.
BENDE SİYASETTEN ÇEKİLDİM..!!
Ve hızla İslamiyet uzak doğuda yayılıyor. Bir işletmecinin yaptığı dürüst davranış gidip orada aylarca dini anlatsaydı belki böyle şey olmazdı ama böyle dürüstçe davranması aylarca o kişiyi aramaları tabii etkilemiş tüm toplumu. O nedenle siyasette biraz tarafgirlik ön plandadır. Hele günümüz siyasetinde bütün dünyevi menfaatler ön plandadır.Böyle olunca da bütün dalkavukluklar, dışlanmalar vesaireler hepsi siyasetle karşımıza çıkıyor.Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım diyor ve siyasetten çekildim Diyor.Zaten Cumhuriyetin ilk döneminde de bütün o baskılarda vesairelerde bütün İslam alimleri idam olmuş vesaire Bediüzzaman’ı idam etmemişler. Çünkü doğru söylemiş ve yüzlerine karşı her şeyi söylemiş ve sonra siyasetten çekildim demiş.Demişler ki sen taraftar toplamaya çalışıyorsun, benim ihtiyacım yok diyor. Benim hedefim Rıza-i ilahidir, ben vazifemi yaparım. Dünya sizin olsun diyor. Bende siyasetten çekildim:)…
SEFER BİZDEN ,ZAFER ALLAH’TANDIR..!!
Hizmet tarzında da bütün vazifemiz müspet hareket etmektir, menfi hareket değildir. yani bir yerleri yakıp yıkmak yerle bir etmek değil. Her şeye yapıcı davranmak her kesime yapıcı olarak ulaşmak hedefimiz olmalıdır.Bizim hedefimizde budur. İnşallah bu şekilde çalışıyoruz bir defasında üniversitede tanımadığım birini göndermiş dostum. Yanımdaki arkadaş, sen buna niye yardım ediyorsun dedi ,bu senin gibi düşünen biri değil diye ekledi. Ya öyle mi dedim zaten ben de onun gibi düşünmüyorum dedim. Ama ben ayrım yapma hakkına sahip değilim kapıma gelen birisi olduğu zaman tanısam da tanımasam da herkese aynı şekilde yaklaşmak onun sıkıntısını sorununu çözmek benim için hep en önde gelen olmuştur.Cenab-ı Hakk’a dua etmiştim eğer bir iyilik yapabilirsem o iyilikleri bana unuttur ki nefsim bir beklenti içerisinde olmasın diye. Bunları bana unutturuyor Cenab-ı Hak çok şükür bu duam da kabul oldu. O halde bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk’a aittir diyor..Örnek olarak da şu örneği veriyor.
HELAL DAİRESİ GENİŞTİR..!!
Celalettin Harzemşah büyük İslam Padişahı bir gün sefere çıkarken Sen yine bu zaferi kazanırsın diyor. O da aynen şunu söylüyor Benim vazifem, İman hizmetine uygun hareket etmektir başarılı kılıp kılmamak Cenab-ı Hakk’ın bileceği iştir diyor. Biz bütün hazırlığımızı yaptık şimdi düzenli olarak sefere çıkıyoruz bundan sonrası Cenab-ı Hakk’a aittir. Sefer bizden Zafer Allah’tandır. Zaferden değil ,seferden Mesulüz.Dünyaya geldiğin zaman birçok günahla karşılaşıyorsun günah işlememek mümkün değil bazen kalbinden geçirsen bile günaha girebiliyorsun, yaptığımız gıybetler vesaire Allah affetsin. Dolayısıyla haram helal ölçüsü çok önemlidir, harama girmeye hiç lüzum yok. Helal dairesi geniştir, Harama girmeye ihtiyaç yoktur diyor.Dolayısıyla bütün mezhepler helal dairesindedir ama çok zaruret var İşte Mecburum vesaire deyip günaha girmek de doğru değil ama diyelim ki işte başka da bir şey yoksa ölmeyecek kadar yemeğe icazet veriyor doyacak kadar değil.Ama o da günümüzde hangi zaruret var ki harama girelim.
**** Değerli hocam tabii bayağı bir uzadı röportajımız son olarak da eklemek istediklerinizi alarak bu seferlik tamamlayalım isterseniz.
NEZİHHANE-NAZİKHANE VE KAVL-I LEYYİN..!!
—– Şimdi gelelim bunları hedefimizi amacımızı ortaya koyduk. Peki nasıl davranmamız gerekiyor, insanlara nasıl davranacağız?. Karşı çıkana sille tokat mı gireceğiz ? Onları cezalandırarak mı cevap vereceğiz?. Mesleğimiz diyor nezihhane, Çok zarif, Nazikhane nazikçe efendice Ve kavl-ı leyyin, Yumuşak üslupla.Peygamberlere de bütün ayetlerde de bütün peygamberlere insanlara kavl-ı leyyin ile ulaşın. Mesleğimiz nezihhane ,nazikhane ve kavl-ı leyyindir diyor.Naif bir davranış naif bir üslup olması gerekiyor. Yoksa iman hizmetlerini kimseye anlatmak mümkün değildir, herkes kendi bildiği ile mesuldür. Hatta ayet iniyor ayet dediğim Cenab-ı Hakk’ın emridir kimsenin ilahlarına sövmeyiniz diyor. Öyle inanıyor olabilir cezasını Cenab-ı Hak verecek senin vazifen değil. Siz nezaket kuralları içerisinde, nezih bir şekilde anlatacaksın ki kabul etmese bile Ya bu çok güzel anlattı değişmek lazım dedirttirmek içinden gerekiyor.
VE TERK-İ ENANİYET..!!
Bunu yaparak da bir şeyimiz vardır terk etmemiz gereken Terk-i Enaniyet. Kendini beğenmişlik.Demek ki Mesleğimizi yapabilmemiz için bunu yapabilmemiz için Kavl-ı Leyyin, Nezihhane,Nazikhane ile Nazik ve Nezih davranışı gösterebilmemiz için elaniyetimizi terk etmemiz lazım. Mütevazi olmamız lazım. O zaman seni dinlerler, bir de mesleğinizin esası da şükürdür.Bir beklentimiz yoktur. Ne kadar başarılı olursak olalım buraya hizmeti yaparken tek şeyimiz şükürdür yarabbim sana şükürler olsun diyebilmek çok güzeldir, başka hiçbir beklentim yoktur .Cenab-ı Hak’ka bizi sev görevlendirdin, biz üzerimize düşeni yapabildik elhamdülillah dedik mi en büyük nimet odur. Peki o zaman bu kadar niye çaba sarf ediyorsun karşılığında da bir şey almıyorsun ?
CENAB-I HAKKIN RIZASINI KAZANMAK..!!
Şöyle söylüyor Ey ahiret kardeşlerim, Kur’an hizmetinde ki arkadaşlarım bilirsiniz ki biliriz bu dünyada özellikle uhrevi hizmetlerde, En mühim esas en büyük bir kuvvet en makbul bir şefaatçi, en büyük dayanak noktası, en büyük hakikati anlatma yolu, en büyük manevi kabul gören dua, amaçlarımızın vesilesi, en yüksek bir haslet, en safi bir kulluk ya da ibadet ihlastır diyor. İhlası kazanmak muhafaza etmek ve ihlassızlığa yol açan o manileri def etmek için bazı düsturlara dikkat etmek gerekiyor. Bunun en önemli 1. düsturu şudur; yani hangi işi yapıyorsanız yapın .Rıza-i ilahi olmak. Bu mesleki bir çalışma olabilir toplumsal bir faaliyet olabilir Ailesel bir yapı olabilir amel yaptığınız işler demektir.Amelinizde Rıza-i ilahi olmak. Şu unutulmamalıdır ki Rıza-ı İlahi yolunda zerre yıldız gibidir. Eğer o razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok, eğer o kabul etse bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra isterse ve Cenab-ı Hak gerekçe olarak kabul ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde halkları kabul ettirir onları da razı eder. Bunun için bu hizmetten doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı hakkın rızasını esas maksat yapmak gerekir.Ben şu makama geleyim, ben çalışayım, ben şöyle olayım, ben böyle olayım, ben aday adayı olayım diye çalışayım hiçbir şey beklemeyeceksin. Demekki Neyi bekliyorsun? Cenabı Hakk’ın rızasını kazanmak esas muhabbetimiz bu olmalıdır.
UZATILAN ELDE KASIT OLSA BİLE O EL SIKILIR..!!
Bir cümle ile sonuca bağlanmak isterim, toplum içerisinde yaşıyoruz. Sevdiklerimizle, sevmediklerimizle bir arada yaşıyoruz. Bize kötülük yapanlar da olabiliyor. Cenab-ı Hak’kın bize bir emri vardır. Fussilet Suresinde Kötülüğe iyiliğin en güzeli ile karşılık verin diyor. İyilikle demiyor iyiliğin de en güzeli ile karşılık ver diyor. Verebilirsin de demiyor “ver” diyor. Bu bir emir. “Bir de bakarsın aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost olmuş”. Dolayısıyla bize kötülük yapanlara kötülük yapmıyoruz. Üniversiteden bir hoca arkadaşım biraz ehli dünya “ya hocam doğru söylüyorsun ama çok zor bir şey sana kötülük yapacak sen de iyiliğin de en güzel şekli ile karşılık vereceksin çok zor bir şey” demişti. Ben demiyorum “Cenab-ı Allah öyle istiyor bizden yaparsan ne ala yapmazsan sen bilirsin” dedim kendisine. Toplumsal hayatta özellikle Müminlerde . Bu nedenle nifak, şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirliği, inadı, haseti terk etmemiz gerekiyor.Bütün terör örgütlerini kapatmamız gerekiyor en başta dediğim uzatılan ellerde bir kasıt olsa bile o eller sıkılır. Eğer huzur bulunursa herkes doğru bildiğini daha rahat bir şekilde anlatır. Ben son olarak sizlere teşekkür etmek istiyorum buradan başla Bursa’da yaşayan insanlarımız olmak üzere Yurt genelinde yaşayan 86 milyon insanımıza sevgilerimi, selamlarımı gönderiyorum, esenlikler diliyorum. Diyerek sözlerini tamamladı.