Bursa’mızın ve ülkemizin tanınmış simalarından değerli iş insanı, siyasetçi ’Demokrat Sami’ lakaplı Sami Bilge ile geçmişten günümüze birçok konuyu programda açıklığa kavuşturdu. Sami Bilge;
‘İYİ’ YAPACAĞIMA İNANIYORDUM
Doğmamış çocuğa don biçmek daha erken. 2018 seçimlerinde de ben aday adayı olmamıştım, gidip müracaat edip ben milletvekili adayı olmak istiyorum demedim ama sonradan genel merkez tarafından aday yapıldım. Şimdi seçim takvimi açıklansın ben de o günün şartlarına göre kararımı vereceğim. Bir dönem milletvekili olmak ister misin? Derseniz, isterim ama benim için olmazsa olmaz değil. Kısaca yani ben ülkeme hizmet etmek isterim. Herkesin bir yapısı vardır, bana gelip belediye başkanı ol deseler belediye başkanlığında hizmet daha aktif bir durum, bana ters. Belediye başkanı şehrin bütün konularına hakim daha iyi bilen biri olması lazım ama milletvekilliğini yapar mısın? Diye sorarsan? İyi yapacağıma İnanıyorum.
HİÇ BİR ZAMAN ULAŞILMAZ OLMADIM
Ben halkın içindeyim, ayakkabı boyacısı da benim arkadaşım, vale de benim arkadaşım, toplumun bütün kesimleri ile aram iyidir. Benim fabrikamda 440 kişi çalışıyor, kimin derdi varsa buraya gelir. Benim telefonum hep açıktır, herkes bana direkt ulaşabilir. Benim annem babam Bulgaristan göçmeni,yeri gelmiş bir kap bir kacak, tencerede pişirip kapağında yemişler. Bir battaniye ile gelmişler. Devlet çeşitli yerlere dağıtmış, kimini Bursa’ya kimini İzmir’e, kimini Tokat’a. Ben Tokat’ın Turhal ilçesinin bir köyünde dünyaya geldim. Allah nur içinde yatırsın babam bizi almış 1962 yılında Tütüncüoğlu denilen yere getirmiş. Ben kenar mahallede ilkokula gittim. Ayağımdaki lastik ayakkabının altı yırtık, Tütüncüoğlu’ndan Emek İlkokuluna yürüyerek gittim geldim. Bazen bakıyordum teneffüslerde arkadaşlara çok istisnaydılar ama işte bir teneffüste tahinli pide- gazoz diğer teneffüste simitle ayran içiyorlardı. Amma zengin bunlar diyordum sonra ben büyüdüm, evlendim eşimi bir hafta sonu sinemaya veya Kültürpark’a götüreceğim bir hafta önce mesai yapıyorum ki sinemaya gitmişken ya da Kültürpark’a gitmişken bir de köfte yiyelim diye. Kışın her hafta mesai yapıyordum, 10 hafta pazar günü çalışarak eve bir çekyat alıyordum bunlardan kesinlikle utanç duymuyorum, ben böyle yaşadım, böyle geldik bugünlere.
KAPI KAPI AYLARCA İŞ YAPACAK YER ARADIM
Bugünkü 5.000 Dolar civarında para biriktirdim kendime iş yapacağım dedim sonra Adil Ağabeyime döktüm içimi. Ömür boyu hamallık yapmak istemiyorum ticaret yapmak istiyorum dedim. Kumaş üretip İstanbul’a satmayı düşünüyordum. Bir ara ümidimizi yitirdik ama daha sonrasında vazgeçmedim, Elyaf Tekstil kartımı da aldım, oradan çıkıyorum öbürüne oradan çıkıyorum öbürüne ‘sağ ol kardeşim’ diyor biri, diğeri çalıştığımız yer var zaten diyor. Öbür hafta başka yerlere öbür hafta başka yerlere, gide gele yerler bitti. Ben kararlıyım yapmaya çok uğraştım çok gittim geldim. Bir buçuk sene sonra eşarp piyasasının imparatoru olduk.
EŞARP PİYASASINI BELİRLEYENİ OLDUK
Ben bu yollardan geldim, buralardan arsa alma fikri o kadar ütopya ki fabrika kurmak bir kenara dursun, biri bana ‘ileride 440 tane eleman çalıştıracaksın’ dese dalga geçme derdim. Biz böyle mücadele ettik buraya geldik. Şimdi 20 bin küsür metrekare kapalı alanda 440 kişinin çalıştığı bir fabrikanın sahibisin. Çok mu akıllısın? Bu işler akılla olsa ekonomi profesörleri milyarder olur. Çok mu çalışkansın? Bu çok çalışmakla olsa hamallar milyarder olur. Veren de Allah alan da Allah biz insanları iyi günde, kötü günde, varlıkta, darlıkta, hastalıkta, sağlıkta, yoklukta sınava tabi tutarız imtihan ederiz. Bu iyilik verdiklerimiz bolluk bereket sağlık verdiklerimiz arasında şükredenler kazananlardan olur.
BEN YAPTIM DİYENLER KAYBEDER
Ben yaptım, ben ettim diyenler kaybedenlerden olur. Elbette ki aklını kullan, çalış. Zenginlik, sağlık, hoşluk, mutluluk bunlara şükredersen kazananlardan olursun, kendinde marifet ararsan kaybedenlerden olursun. Fakir fukara veya birtakım sağlık problemleri olanlar sabrederse kazananlardan olur varlık içerisinde olup şükretmeyenlerden olmaktansa, yokluk içinde sabredenlerden olmak Allah katında daha hayırlıdır. Onun için biz nereden geldiğimizi biliyoruz, kibir bizim neyimize, ben zenginim ben holding sahibiyim, ben patronum, ben milletvekiliyim ben bakanım dememeliyiz. Senin başın ağrıyor da çaresini bulamıyorsun kardeşim, firavun burnuna giren sinekten başını tokmaklatıyordu ne havasındasın, kimiz biz. Allah kibirden herkesi korusun.
ÇOK ESKİ VE UZUN BİR HİKAYESİ VAR
Bunun hikayesi çok uzun. Maalesef ülkücüler biraz daha sert mizaçlı tanınıyor kamuoyunda, bunda bizim arkadaşların da rolü oldu. Ben hayatım boyunca hep yumuşak huylu oldum. Hatta ben hep kavga etmesini bilmem beni döverler derdim. Ben konuşmayı severim konuşarak halletmeyi severim. Zaten insanlar konuşa konuşa anlaşır denmez mi? Hayatım boyunca yumuşak huylu oldum. 12 Eylül öncesinde devrimciler bize faşist, bizimkiler onlara komünist diyordu. Ben bu iki kelimeyi de kullanmayı sevmiyorum. Bana da diyorlardı ki, ‘amma demokratsın senin demokratlığınla bu işler olmaz derken aradan zaman geçti 12 Eylül darbesi oldu onun üzerine 3-4 sene daha geçtikten sonra ben her gün o zamanlar 2 tane yerel gazete alıp masanın üstüne koyardım. O zamanlar Yılmaz Akkılıç vardı, rahmetli duayen gazeteci o yerel gazetenin baş yazarıydı. O zamanlar gazetede şimdiki Santral Otel’in olduğu yerde kent meydanında. Yılmaz Akkılıç “ ülkücüleri eli kanlı faşist çeteler, devrimcileri de devrim mücadelesi veren yiğitler” diye yazmış yazısında. Ben Yılmaz Akkılıç’ı hiç tanımıyordum o zamanlarda zaten kamuoyunda pek tanınmıyordu. Canım sıkıldı. Ülkücüler de devrimciler de aslında kullanıldıklarını anladılar cezaevinde aynı yerde kaldıklarında kardeşim sen de bu ülkeyi seviyormuşsun ben de bu ülkeyi seviyormuşum ama arada sadece metodun farklı olduğunu anladılar. Devrimci dediğimiz arkadaşlar vatan haini değil. Kimse vatan haini değil. Aradım Yılmaz Akkılıç’ı hiç tanımıyorum ama Yılmaz Bey ile görüşebilir miyim? Dedim kendimi tanıttım, siyasi görüş olarak MHP’li ülkücüyüm, her gün yazılarınızı okuyorum, yazılarınıza katılmamakla beraber saygı duyuyorum ama bugünkü yazınızı hiç beğenmedim, çok üzüldüm teessüflerimi bildirmek için aradım. Teessüf ederim sizin gibi orduda görev yapmış, il başkanlığı yapmış Bursa’nın en büyük yerel medyasının baş yazarına bu yazı yakışmadı dedim. Yılmaz Bey de bana ‘şu an neredesiniz? Tütüncüoğlu’ndayım dedim, bir ara buraya kahve içmeye uğrar mısın? Dedi, şimdi de gelebilirim dedim. Gelin madem bekliyorum dedi. Hemen atladım arabaya gittim Yılmaz Bey ile görüşmek istiyorum? dedim beni bekliyor haberi var dedim, haber verdiler.
BEN BÖYLE ‘DEMOKRAT ADAM’ GÖRMEDİM DEMİŞTİ
Buyurun dediler içeri geçtim Yılmaz Bey beni kapıda karşıladı, tokalaştık omuzlarımdan tuttu alnımdan öptü, ‘buyur kardeşim’ dedi içeriye girdim ufak tefek bir kız daha vardı koltukta oturuyordu. Yılmaz Bey dedi ki ‘sizin alnınızdan öptüm neden diye düşündünüz mü?’ bilemiyorum dedim. ‘Bak kardeşim’ dedi ben her gün yazdıklarımdan dolayı birçok kesimden tehditler alıyorum ama ömrümde beni ilk defa birisi arıyor ne bana küfür ediyor, ne tehdit ediyor, ne hakaret ediyor diyor ki ‘telefonum, ismim, siyasi görüşüm, mesleğim bu, iş yerim şurada, sonra beni övüyor, siz Bursa’nın en büyük baş yazarısınız orduda görev alan il başkanlığı yapmış olan insansınız bu size yakışmıyor, teessüf ederim’ diyor ve bunu diyen adam da ben ülkücüyüm diyor. Ben hayret ettim bu ülkücü adam bana şaka mı yapıyor gelsin bir göreyim tanıyayım dedim, nasıl demokrat bir insan dedim. Biz Demokrat geçiniyoruz ben beğenmediğim bir yazı hakkında bu kadar kibar konuşamam, biraz da olsa tepki gösteririm. ‘Ben böyle demokrat adam görmedim’ dedi. Ben de vallahi bana zaten partide demokrat diyorlar dedim. Bundan sonra senin adın “Demokrat Sami” olsun dedi, öylede kaldı. Yasemin Hanım da beni dinledikten sonra dedi ki; Sami Bey siz gerçekten ülkücü müsünüz, yoksa tiyatrocu musunuz? ‘Siz gerçekten çok kibar bir davranışta bulundunuz, normalde ülkücüler böyle davranmaz sen kahve içmeye gülerek oynayarak gelmişsin’ dedi. Yasemin Hanım siz ülkücüleri böyle görmek istiyorsunuz. Biz öz olarak kesinlikle öyle insanlar değiliz dedim. O gün bugün benim adım Demokrat Sami olarak kaldı. Ben bütün partilerin mensuplarına veya her bir sivil toplum örgütüne memlekete, vatana, millete ama siyasi ama sosyal açıdan hizmet etmek isteyen insanları şuna benzetiyorum. Herkes ülke için bir şeyler yapmak istiyor ama değişik yollardan bu amacına ulaşmaya çalışıyor.
MHP’Yİ İKTİDAR YAPMA MÜCADELESİ VERDİM
Ben 20 yılı aşkın iktidardan sonra Türkiye’nin geldiği noktada millet ittifakının seçimi alacağına inananlardanım. Yani her iktidar hizmet etme gayesi için gelir. Ömrümün 26 yılını MHP’yi iktidar yapma mücadelesi ile geçirdim. Sonra MHP-DSP-ANAP iktidarı kuruldu, 2 yıl bekledim, iktidarın hizmetlerini göreyim diye ve bu hükümet kurulduğunda bizim birçok arkadaş içişleri bakanlığı bizde değil, dışişleri bakanlığı bizde değil, adalet bakanlığı bizde değil diye isyan ediyordu. Ben dedim ki hiç önemli değil önemli olan hükümet protokolü. Bizim istediğimiz şeyler yapılsın bunu DSP’li Ahmet yapsın, ANAP’lı Ayşe yapsın hiç önemli değil dedim. Ama 2 yıl sonra baktım ki benim uğruna mücadele ettiğim iktidar bu değil, ülkücülük bu değil dedim ömrümü verdiğim MHP’den istifa ettim.
BURSASPOR İÇİN BİR ŞEYLER YAPILMALI
Gerçekten bir şehrin çeşitli markaları vardır. Bursa kentinin de birçok özelliğinin yanında en önemli markalarından biri de Bursaspor’dur. Bir ekonomi şehri olması Osmanlı’nın başkentliğini yapması, 6 tane padişahın bu topraklarda yatması. Bursa Ovası gibi bir ova Uludağ’ımız. Bütün bunların yanında da Bursaspor’da Bursa’nın bir değeri. Bursalı iş adamları Bursaspor’a yıllarca destek verdi ama bugün vermiyor. Bursaspor için bir şeyler yapılmalı.
İnsani yapısı ve kişiliği ile bizleri bir kez daha kendine hayran bırakan Sami Bilge tecrübelerini paylaşmaya devam edecek.