Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;
Günlerdir ülkemizde vicdanı olan hala ahlakını ve insanlığını kaybetmemiş yurttaşların rant uğruna bebeklerin ölümlerini bana göre katledilmelerinin üzüntüsünü yaşadığını görüyoruz.
Duyduklarımız karşısında canımız yanıyor, insanlığımızdan utanıyor ve isyan ediyoruz.
Oysa bu vahşet ve barbarca uygulamalar tüm kurumlardaki çürüme ne yazık ki bebeklere gelene ve ortaya çıkana kadar her türlü haksızlıklara ve katliamlara susuldu göz yumuldu.
Ülkede yaşatılan tüm haksız-hukuksuz uygulamalara, her türlü baskı ve şiddete özellikle dinci gerici anlayışın tertibindeki katliamlara sadece bir avuç insan karşı çıkıp tavır koyduk.
Şahsen ben Güler Buğday olarak tüm ömrümü her türlü baskıya, şiddete, yolsuzluk ve soygun düzenine, çürütülen kurumlara ve faşist uygulamalara karşı mücadeleyle geçirdim.
Özellikle kadın cinayetlerine, küçük çocuklara tarikat ve cemaat yurtlarında yapılan taciz ve tecavüzlere ve küçücük kızlarımızı sapkın erkeklere evlilik diye sunup sakat bırakılmalarına karşı tavır koyarak mücadele ettim.
Tüm yazılarımda ülkedeki tüm yolsuzlukları, haksızlıkları istismarları ve faşizan baskıları ve Tek Adam keyfiyetinde tüm kurumlardaki çürüme, yozlaşmayı inatla anlattım.
Öyle bir durdum ortaya çıktı ki yazılarımı okuyup bana özelden övgü yazıp takdir sunanlar hatta baş tacı eden çoğunluk sayfamdaki yazıya okuduklarını belli edecek beğenilerini koyamadılar…
Her yazımda gerçekleri anlattım ve sabahları en az 350 dosta yolladığım “günaydın” da bile uyarılarımı yaptım.
Ben rica ederek hepsine “susmayın sustukça size de sıra gelecek…” diye uyardım.
Neticede vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin egemenliğinde iktidarların kendi çıkarları için yaptıkları özelleştirme ve yağma düzeninde halkların güvencesi olan her türlü kurum yok edildi.
Özellikle her koşulda kamunun güvencesinde ve kontrolünde olması gereken başta “Sağlık, Eğitim, Tarım, Savunma ve Laik Cumhuriyet” sadece ranta ve iktidarın çıkarlarına kurban edildi.
Ülkemizdeki perişanlık ve ilkel sonuç ortada…
Tek Adam despot düzeninde en son bu çürüme ve yozlaşma rant ve çıkar uğruna tüm kurumlarda egemen oldu.
Ülkemizde Cumhur ittifakının koruyup kollamasında kötülük ve barbarlık adeta Naziler gibi çeteleşerek vahşice masum bebeklerin katline kadar uzandı.
Yıllardır yazdıklarımda anlattıklarımda ve tespitlerimde haklı çıktım keşke çıkmasaydım.
Çoğunluk sustu, sustukça bu ceberutluk, kirlenme, bozulma insanlığı yok ederek her yere hâkim oldu.
Kendileri inanılmaz mal mülk ve güç kazanırken insanları açlığa, yoksulluğa ve çaresizliğe mahkûm ettiler.
Gençlerimizi geleceksizliğe, küçük çocuklarımızı taciz ve tecavüzlerle korkan, susan ve kötüye, cellâdına biat eden zavallılar konumuna soktular.
Ülkemizi Taliban kafalı tarikat ve devlet, pardon iktidar destekli cemaatler özellikle sağlık sektörüne hâkim olarak bu günkü vahşeti halklarımıza yaşattılar.
Bu vahşet ve bebeklerin katliamında bile hala kimse istifa etmiyor bu koşularda sorumlu olan Sağlık Bakanı bile hala ülkedeki bu düzeni kuran Tek Adamdan emir almadan bırakın istifayı açıklama bile yapamıyor!!!!
Nalet olsun… gerçekten bu düzene nalet olsun..
Bu kirli ve karanlık barbar düzene destek verenler, rant-çıkar uğruna ve korkudan susanlar gerçekten ettiklerini yaşamadan can vermesinler!!!
Bu arada mutlaka vicdanı, ahlakı olan ve insanlığını hala kaybetmemiş tüm insanlar bebeklerin katledilmesine ve yoğun bakımlardaki yaşatılan vahşete üzülmüşlerdir.
Bu sabah Dostlarım, Yoldaşlarım ve Canlarıma günaydınımı bir gözyaşı resmi ve bizzat kendimin yaşadığı çok acı bir olayı anlatarak paylaştım:
Kimse kusura bakmasın bir gözyaşını sizlere günaydın olarak yolladığım için.
Dostlarım, Yoldaşlarım ve Canlarım, sizlerde biliyorsunuz sürekli her sabah yazdığım ülkedeki sorunları ve kurumlardaki çürümeyi anlatırım
Ülkedeki yaşatılan kirli düzenden ve dayatılan despot sistemin sonucunda sadece rant ve paranın egemen olduğu düzenin sonucu bebeklerin öldürüldüğünü hep birlikte izliyor ve kahroluyoruz.
Bu vahşet ve kabulü imkansız durum bendeyse çok daha farklı ve ciddi bir travma yarattı.
Yine bu gece gözümü hiç kırpmadan yoğun bakımda benzer bir konumda Eşimi kaybetme sürecindeki yaşadıklarımı anımsayıp bunalıma girdim.
Beni yakın tanıyanlar bilirler:
Ben eşimi 3 ay yoğun bakımda ve daha ağırı olan reanimasyon servisinin kapısında hiç vazgeçmeden, pes etmeden bekleyip nasıl mücadele ederek kaybettiğime tanıktırlar.
Yapılan tıbbi hatalar ve haksızlıklar sonucu Eşime ve bizlere inanılmaz acılar yaşatıldı.
Ne yazık ki ihmalleri ve hataları sonucu meydana gelen ölümü normal göstermek için her türlü hile ve hatalarının üstünü örttüler.
Kendisine ve bizlere yoğun bakımda sözde tedavi ediyoruz diye inanılmaz acılar yaşattılar.
Adeta kablolardan, vücudunda delinmeyen yer kalmadan ve makineye bağlayıp sesi çıkamadan, konuşamadan 3 ay deney robotu yapıp bizlere izlettiler.
Bu uygulamalar nedeniyle sebep olan tüm sorumlularla bizler mücadele ederken sözde solcu (!) eşi o kurumda çalışıyor diye bir gazeteci ve bugün herkesin saygı duyduğu tepeden inen bir milletvekilimizde BAŞ HEKİMDİ!!!!
Yıllarca mücadele ettim ancak kötülük örgütlü ve çeteleşmişse başaramıyorsunuz!!!
İnanın eşimin epikriz (çıkış özeti) raporunu defalarca istedim ancak günler sonra zorla alabildim ve asla o rapor gerçekleri yansıtmıyordu.
Avrupa İnsan hakları mahkemesine avukatım sevgili Ümit Emek ile birlikte müracaat ettik ancak karşımızdakiler çok güçlü ve çeteleşmiş bir konumda oldukları için bizler sonuç alamadık.
Bunun için ölümlere sebep olacak düzeyde yüksek hastane enfeksiyonunun ihmallerden olduğunu ve yoğun bakımlarında benim gözümde ölüm hücreleri gerçeğini değiştiremiyor.
Üzgünüm ama 23 yılık iktidarın çürüttüğü kurumların başında sağlık sistemi olduğunu yıllardır görüyorduk.
Ancak:
Naziler gibi bir sistemin kurulduğuna ve soygun düzeninin tüm kurumlara ve para için, rant için açılmış olan hastanelere hakim olduğuna ve bebeklerimizin hasta oldukları için ölümlerine değil adeta rant uğruna katline tanık oluyoruz.
Çok acı veren ve dünyada eşi benzeri olmayan bir katliama tanık oluyoruz.
Feryadımız gök kubbeyi çökertsin.
Her zaman dostlarıma söyler ve vasiyet ederim:
“Ben ne kadar hasta olursam olayım lütfen ne olursa osun beni yoğun bakıma koymasınlar ve kendi yatağımda öleyim.” diye.
Birde ben öldüğümde herhangi bir yerde tören ve yolculama yapılmasın ve mezarlığa da defnedilmek istemiyorum.
Ben tüm samimiyetimle ve arzumla yakılmak, küllerimi de benim için kutsal olan Munzur’a attırmak isterdim…
Bu olanak ülkemizde olmadığı için bir dağ başında gömülmek ve mezarım olmasın istiyorum.
Arkamdan da hiç kimse bizlerin ve şahsen benim anlamadığım Arapça sözleri söylemesinler.
Geçek sevenlerim, dostlarım ve bana yaşarken ihanet etmemiş olan yoldaşlarım otursun bir masada muhabbet etsin ve benim için türküler söylesinler.
En başta da “BOŞU BOŞUNA” yı dinleyip beni ansınlar…
Katledilen tüm yavrularımızın inanın acısını tüm hücrelerimde hissettim.
Ancak üzülmek ağlamak ve kınamak çare değil.
Yeter artık ses verin. Yeter artık susmayın. Yeter artık laf olsun diye konuşup kendimizi kandırmayalım.
Bu düzen değişmeden sorunları çözemeyiz.
Bunun için seçimlerle ilgili Tek Adama tarih ve zaman vererek ve efendilik yapıp örnek olacağız diye bu diktatoryaya ve faşist sisteme can suyu olmayalım!!!
Sadece bu suçu işleyen hastaneler değil hiç beklemeden tüm hastaneler ve sağlık sistemi ilk önce acilen kamulaştırılmalı.
Ancak sadece kamulaştırmakta yetmez.
Ciddi olarak denetlenmeli ve insanları kobay gibi kullanan ve soygun düzeninin parçası olan sistem yok edilmelidir.
Çok uzun oldu yazacak çok şey var ama okuyan az olacak biliyorum.
Ülkedeki başta Cumhur ittifakı paydaşları olmak üzere bu günahlar işlenirken ses çıkarmayan sadece kendi koltuklarını korumak için çözümsüz çözüm süreçleri başlatanları hiç kimse affetmesin.
O günahsız yavruları kim unutursa, kim hesabını sormazsa ve kim laf olsun diye üzülmüş gibi yapıp elini taşın altına koymazsa ben affetmem ama gerisini de neye inanıyorlarsa o affetmesin.
Analar babalar ağlamasın ama mutlaka hesap sorsunlar.
Özellikle toplumun vicdanı olması gereken basın mensupları suya tirit yazılardan vazgeçsinler.
Her meslek sahibi tavır koysun ama özellikle çocuklarımızın, gençlerimizin emanet edildiği öğretmenler de akıllarını başlarına alsınlar.
Öğretmenlik gibi kutsal olan bu mesleği egolarına, hırslarına, kaprislerine ve küçük çıkarlarına kurban ederek vicdan fakirliği içinde bu kirli ve karanlık düzene katkı sağlamasınlar.
TBMM’deki tüm vekiller, özellikle solda mücadele eden tüm halklar ve sürekli CHP’de açılışlarda, kahvaltılarda ve farklı gerekçelerle kendi kendilerine konuşup tatmin olmakta ustalaşan vekillerimizde aklını başına toplasınlar.
Bu düzen değişmeden sadece kendilerini ve bir avuç iyi niyetli insanı kandırırlar.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.