Köşe yazarımız Ali Yazır makalesinde; “Önce radyo, televizyon ve internet üzerinden sosyal medya, bugün her yönüyle insanı her yönü ile kuşatıcı bir boyuta ulaşmıştır. Günümüz insanı her gün bir şekilde sosyal medya karşısında. Bazen pasif dinleyici bazen aktif katılımcı. Olumsuz haberlerin sayısı hızla artıyor gibi.
Hatta “dünyanın çivisi çıktı” “kötü şeyler olacak” türünden düşünce, vesveseler insanlara hakim olmaktadır. Kıyamet senaryolarıyla bu gelişmeleri birleştirilerek, her şeyin daha da kötüleşeceği düşünülmekte, gelecek adına bir umudun ışığı tükenmekte.
Gündelik hayatta mafya, çeteleşme, kayırmacılık, adil olmayan ayrımcılık, adaletsizlik ve benzeri kavramlar üzerinden verilen haberlerin yoğunlaşması oranında toplumsal çürümeleri hızlandırdığı sosyologlar tarafından ifade edilmektedir.
1980 lerden itibaren ülkemizde, kapalılıktan, dışa dönük, modernleşme, bireyselleşme süreçleri uygulandı. Bunun sonucunda bireysel yaşam biçimleri öne çıkmaya başlamış, seküler dil belirleyici hale gelmiş ve eski sosyal ağlar bu çerçevede çözülerek ülkemiz insanında yeni bir dil ve ilişki biçimi gelişmeye başlamıştır.
Toplumsal ilişkiler zayıflarken, insanı dışarıdan kontrol eden sabit değerler de yıkılarak merkezsizleşme, temel bir eğilim haline gelmiştir. Dolayısıyla artık insanı, dünyayı, eşyayı ve evreni kendi somut beyninden hareket ederek tanımlamaya ve bu mihvalde ilişkiler geliştirmeye çalışan insan için ahlaki yargılar farklı bir anlam ifade etmemektedir. Yani dışardan herkesi kuşatıcı ve kendisine itaati gereken sabit bir değersel nokta yani inançlar zayıflamış gibidir.
Diğer yandan gerçekleşen ikircikli tutumlar ve toplumda özellikle mağduriyete uğramış kişilerde, ahlak ve ilkelerin işe yaramadığı duygularını, pekiştirmektedir.
Çok farklı göstergeleri ve sebepleri olan ve bu bağlamda çok boyutlu analiz edilmesi gereken toplumsal çürüme kavramı ne yazıkki gündemimizden daha uzun bir süre düşmeyecek gibi görünmektedir. Yozlaşma ve çürümeden kendini kurtarabilenlere Allah güç kuvvet versin.