Zeki Baştürk yazdı; ÇEVİR KAZI YANMASIN!

Zeki Baştürk yazdı; ÇEVİR KAZI YANMASIN!

Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;

Deyimler,  kullanıldıkları tümcelere anlam katar.  Aynı zamanda tümcenin daha ilgi çekici hale gelmesini sağlar.  Sözcükler, kendi gerçek anlamlarında kullanılirken , öbekleri oluşturduğunda mecaz anlam taşırlar.

“Çevir kazı yanmasın “esprili bir deyim olması nedeniyle çok kullanılmaktadır. Bir kişinin konuşması sırasında pot kırdığını anlayarak hemen konuşmayı çevirmeye çalışan kişiye söylenir. “Çevir kazı yanmasın” denildiğinde aslında durumun anlaşıldığını, lafı çevirmeye kalktığının fark edilmiş olduğu anlatılır.

Son zamanlarda “çevir kazı yanmasın” deyimi sıkça kullanılmaktadır. Özellikle siyasetçiler, konuşmalarinda bol bol yanlış konuşurlar, pot kırarlar, çam devirirler. Yaptıkları yanlışın ayırdına varınca ya da eleştiri alınca sözlerini düzeltme gereği duyarlar. Konuştukça batarlar. Düzeltmeye çalıştıkça daha çok yanlış yaparlar. Sonunda sözlerini yadsımak ( inkâr) yoluna başvururlar. ” Yanlış anlaşıldım ” diyerek işin içinden çıkmaya çalışırlar. “Dün dündür, bugün de bugün” söylemiyle kendilerini savunurlar.

Bu deyim,  genellikle konuşurken karşındakinin alındığını fark ederek konuyu farklı şekilde çevirmeye çalışanlar için şakayla karışık söylenen bir belirtmedir. Dinleyenler ya da halk, söylenenlerin yanlış olduğunun ayırdına varırlar. Yine de inceliklerini , kibarliklarini elden bırakmazlar. ” Yalan! ” ya da  “yalancı” diye bagirmazlar da ” çevir kazı yanmasın” derler .

Bu deyimin kaynağı nedir? Nereden gelmiştir? Bir masal ile sorulara yanıt vereyim.

Vaktiyle ülkenin  birinde Zela adında çokbilmiş bir kadın varmış. Bu kadını tanıyanlar ona Ayer Zela da derlermiş. Bu kadın ülkenin  beylerinin, paşalarının, baş ağaların, yaren ağalarının hanımlarına, kızlarına dil dersi verirmiş.

Baş ağalardan birisinin kerimesi, o ülkenin tellalını severmiş. Ayer Zela bunu öğrenmiş. Bir gün gene ders vermeye gitmiş konağa. Baş ağanın konağında kazlar, ördekler “vak vak vak”  bağrışırlarmış. Biraz safça olan Baş ağanın kerimesine, Ayer Zela;

-A hanımım bu kazların, ördeklerin gürültüsünü neden çekiyorsun? demiş.

-Ne yapayım Zela Hanım?

-Onları bana ver de, ben onlara dil öğreteyim.

-Kazlar, ördekler dil öğrenir mi?

-Elbette öğrenir, siz öğreniyorsunuz ya, onlar neden öğrenmesin? Hem ben onlara bir dil öğreteyim, sen de gör, demiş.

Baş ağanın kerimesi,

-Peki, al götür, demiş.

Ayer Zela , kazların, ördeklerin her gün birini kesmiş yemiş. Aradan aylar geçmiş, ağanın kerimesi sormuş.

-Kazlar, ördekler ne yapıyor?

Ayer Zela;

-Pek güzel dil öğreniyorlar, hizmetçileri odadan çıkarın da size anlatayım, demiş.

Ağanın kerimesi hizmetçileri, odalıkları dışarıya çıkarmış. Odada kimse kalmayınca, Ayer Zela;

-Ördekler iyi öğreniyor da  kazlar arada bir,  birşey söylüyorlar. Ne yapsam onlara dil öğretemedim. Her gün; “Dil lala, dil lala, bizim hanım paraları yedirdi tellala” diyorlar.

-Aaaa o ne demekmiş? Aman Zela Hanım ! Ağa babam duymasın, kazları da, ördekleri de sakın buraya getirme, kes kes ye, afiyet olsun, demiş.

Aradan zaman geçmiş, kazların, ördeklerin kimi “yaren kebabı” olmuş, kimi çiftçi fırınında nar gibi kızarmış, sonunda hepsi yenmiş. Ardından da hazım için kazanlarla ekşili bamya çorbası içilmiş.

En sonunda tek bir kaz kalmış. Ayer Zela ile Lalası son kazı pişirirken, yaran ağalar da derin uykulardaymış. Nar gibi kızaran kazın kokusu tüm ülkeyi sarmış. Derin uykudaki yaran ağalar, kızarmış kaz kokusunu alınca, bir sağlarına, bir sollarına dönmeye başlamışlar.

Ayer Zela, Lala’sına usulca seslenmiş.

-Lala, çevir kazı yanmasın, aman yaran ağalar uyanmasın.

Ülkemizde ağzı laf yapanlar, süslü sözlerle, parlak vaatlerle halkımızın gözünü boyarlar. Halkımız, seçimden seçime giderken verilen sözlere inanırlar. Seçim bittiğinde yine kendi gerçek yaşamlarına dönerler. Değişen bir şey yoktur. Eski tas eski hamam olur yeni seçime dek.

Bu arada halkın elindeki tavuklar, kazlar, ördekler birer birer alınır. Kebap olarak, çevirme olarak midelere indirilir. Halkımız kızartılan kazların kokusu ile yetinir.

Bizler, yine kırılan potlara, devrilen çamlara, bakar kalırız.Onlar yer, biz bakarız. Kazlar,  elimizden  bir bir alınırken bizler inceligimizi yitirmeden ” çevir kazı yanmasın” diyerek uyarmayi sürdürür, sabrederiz, şükrederiz. Derin  yoksulluk çekerken bile derin uykudan uyanmayiz.
İyi uykular halkım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

1 Yorum

  1. İNTİHAL (TDK: Aşırma), bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin, kendisine aitmiş gibi kullanması. İntihal bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır.
    Emekli bir eğitimcinin bunu bilmemesi de düşündürücüdür. Saygılar bizden.

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?