Zeki Baştürk yazdı; ELVEDA ÜLKEM VE AŞKIM

Zeki Baştürk yazdı; ELVEDA ÜLKEM VE AŞKIM

Köşe yazarımız kaleme aldığı yazıda;

” Aşırı solcudur aşk. Bu yüzden insanların sol yanını hedef alır. Ve aşk bu denli solcuyken içinden sağ çıkmak olanaksızdır.”
Deniz GEZMİŞ
Çoğu sağ çıkamadı. Faşizm, sol gençliğin içindeki aşka da acımadı. Birbirini sevenleri ya gurbet, ya zindan yada ölüm ayırdı.
Oysa ne de güzeldi yaşam onlar için. Beş arkadaştılar. Beş üniversite öğrencisi. Çok iyi anlaşan beş arkadaş. Adalar, onlar için sığınacak bir limandı. Özellikle Burgaz Adası. Hafta sonlarını Burgaz’da geçirmek bir alışkanlık, bir tutku olmuştu onlar için. Çünkü Sait Faik Abasıyanık yaşardı o adada. Hayranlık duyarlardı o büyük yazara.
Denizden, martılardan, Sait Faik’ten, yazın ve sanattan , özellikle politik gelişmelerden söz ederlerdi. İstanbul Üniversitesi, ülkenin paratoneri gibiydi. Tüm gelişmeleri yakından izlerlerdi. Eğitimin soyut söylemlerinden sıyrılarak ülke gerçeklerine yönelmişlerdi. Bu ada gezileri bir okuldu onlar için.
Beş arkadaşın ( Cengiz, Eyüp, Can, Münir ve Sedat) beşi de kendilerini topluma karşı sorumlu görmeye başladılar. Onlar , bu toplumun birer parçasıydılar. Kendilerini toplumdan soyutlayamazlardı. Üniversiteli olmak, onlara ayrı bir sorumluluk yüklüyordu. Tam Bağımsız Türkiye duygusu, düşüncesi, ülküsü temel konularıydı. Üniversitelerdeki bu gelişmelere duyarsız kalmadılar. Onlar da eylemlere katıldılar.
Her birinin iç dünyası birbirinden farklıydı. Cengiz ve Eyüp romantiktiler. Özellikle Cengiz, çok ince ruhlu ve çok kırılgandı. Sessiz ve içine kapanıktı. Can , düşlerinin ve düşüncelerinin ardından koşuyordu. Onlara ulaşmaya ve onları yakalamaya çalışıyordu. Sedat, olup bitenleri sessizce dinlerdi. O, kitaplara gömülmüştü. Kitaplarda okuduklarını gördükleri ve yaşadıkları ile bagdaştırmaya çalışıyordu. Münir ise, ülke gerçeklerine akıl sır erdiremiyordu .Bir şeyler ters gidiyordu ama bir anlam veremiyordu. En bilgili ve en bilinçli olanı Eyüp ‘tu. Gözleri açılmıştı. Ona göre yoksulluk kader değildi.
Romanın kahramanı Cengiz ve roman yazarı İsmet Ergin ile aynı bölümde ( Türkoloji) birlikte okuduk. Cengiz, Nişantaşı’nda Vali Konağı Caddesi’nde bir evde yaşardı. Üniversitelerde yaşanan olayların tüm ülkeyi kapsaması sonucunda Sıkıyönetim ilan edilmişti. Gözaltına almalar, tutuklamalar, işkenceler tüm hızıyla sürüyordu.
O günlerde tarihsel bir olay yaşanmıştı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kurtarmak amacıyla İsrail Büyükelçisi Elrom kaçırılmıştı. Biz o günlerde bir yurtta kalıyorduk. Yurtlarda kalmanın tehlikeli olacağı düşüncesiyle Cengiz, bizleri Nişantaşı’ndaki evine davet etmişti. Nişantaşı, İstanbul’un en seçkin semtiydi. Bize göre en güvenli yerdi. Bu düşüncelerle gitmiştik oraya.
Yanıldığımızı çok geç anladık. Gecenin bir yarısında güvenlik güçleri geldi. Denetimler yaptılar. Ev sahibi Cengiz arkadaşımızı Aziz Nesin’in ” Biz adam olmayız” adlı kitabı yüzünden alıp götürdüler. Sabaha karşı yeniden gelen güvenlik güçleri bu kez hepimizi alıp götürdüler. Güvenli yer diye gittiğimiz semtte, İsrail elçisi evimizden yüz metre ileride aynı sokakta ölü olarak bulunmuştu.
68 kuşağının özlemlerini, ülkülerini, eylemlerini yakından yaşayan biri olan yazar İsmet ERGİN, o günlere ayna tutuyor. 12 Mart faşizminin acımasızlığını, işçilerin, emekçilerin, aydınların üzerinden bir silindir gibi ezip geçtiğini çok gerçekçi biçimde anlatıyor. Yazarı yakından tanıyan biri olarak anlatılanların gerçekliğine tanıklık ediyorum.
Roman olur da aşk olmaz mı içinde. Hem de Türk filmlerinde yaşanan aşklara taş çıkartan bir aşk bu. Cengiz, küçük yaşta babasını yitirmiş bir genç. Annesi Cengiz ve kardeşini büyütmek için türlü zorluklarla boğuşuyor. Cengiz yoksul bir aile çocuğu, Ayça ise varsıl bir aileden geliyor. Yani oğlan fakir kız zengin. Cengiz ince ve kırılgan, Ayça ise o denli gerçekçi. Cengiz içe dönük Ayça girişken. Cengiz, sevgilisine bir türlü kavuşamıyor. Ülke gerçekleri buna engel oluyor.
“Elveda Ülkem ve Aşkım ” adlı yapıt , bir romandan çok bir uzun öykü türünde. Romanın kahramanları ve yaşanan olayların tümü gerçek. Yazar, bir döneme tanıklık etmiş.
Bir edebiyat öğretmeni olması nedeniyle anlatım çok akıcı ve sürükleyici. Dil yalın . Çok kolay okunan bir yapıt. Bir anı romanı. Kahramanlarının iç dünyalarını , git gellerini, çelişkilerini çok özgün biçimde yansıtmış. 68 kuşağının eylemlerini, ülkeyi değiştirme çabalarını bir gözlemci olarak anlatırken, aşklarını, duyarlılıklarını ustaca dile getirmiş.
Üst üste gelen darbeler, 12 Mart ve 12 Eylül gibi baskıcı dönemler, halkı için ölümü bile göze alan bu yiğitlerde de karamsarlık ve umutsuzluklara neden olmuş. Emekle sermayenin , devrimcilikle tutuculuğun karşı karşıya geldiği bu zamanlarda bu gençler, ihanete uğradılar, ölüme gönderildiler. Bu ihanete kaldıramayan kimi gençler, ülkeden göçmek zorunda kaldılar.
Roman kahramanı Cengiz, canından çok sevdiği ülkesini ve sevgilisi Ayça’yı geride bırakarak Almanya’ya göçtü. Yaşamının geri kalanını ülkesinden ve Ayça’dan uzakta geçirdi. Bu kaçış romanını mutlaka okumanızı öneririm. Bir solukta okunacak bir roman.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

1 Yorum

  1. Çok güzel bir tanıtım. Cengiz’le 70’li yılların sonunda bir toplumsal yürüyüşte İzmir Alsancak’ta karşılaştık. Ayaküstü görüştük. Herzamanki kırılgan ve romantik insandı sevgili sınıf arkadaşım. Sonra bir daha görmedim.
    Ne acılı günler yaşadı bu toplum ve bu toplumun yurtsever ve toplumcu insanları.

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?