Dünyayı yöneten kapitalist elitlerin “Yeni Dünya Düzenine” geçmek için oluşturdukları sahte pandemi süreci aynı zamanda birçok tepkiye de sahne oldu, bu tepkiler zamanla organize oldu, kurumlaştı. Türkiye de bu organizasyonların en büyüğü “Büyük Uyanış Derneği” ve onun lideri Sayın Ömer Ulutaş Bey’in kurduğu “Nehir Hareketi” Platformu.
Bu platform çok sayıda tanınmış insanı bünyesinde topladı.
Nehir Hareketi bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartmayı düşünüyor, ancak önce 100.000 imza toplaması gerekiyor. Son konuştuğumda Sayın Ömer Ulutaş hedeflerini şöyle özetlemişti; “Bize aday olmak için bir çok kişi başvurdu, bizde birçok kişiye teklif götürdük, bizim istememize rağmen teklifimizi kabul etmeyenler olduğu gibi, bizim kabul etmediklerimiz adaylar da oldu, nihayetinde bir aday çıkartacağız, BU ADAYI SEVMEYEBİLİRSİNİZ, CUMHURBAŞKANI OLMASI İÇİN OY DA VERMEYEBİLİRSİNİZ, bu sizin demokratik tercihiniz,
AMA MUTLAKA ADAY OLABİLMESİ İÇİN 100.000 İMZA TOPLANMALI ve böylece bu seçimlerde ezber bozulmalıyız, seçimlere farklı bir renk gelmeli, özelikle uygulanan; Aşı, PCR, HES kodu, maske politikalarına karşı tepkilerimiz bu vesile ile gündeme taşınmalı, kısaca BİZDE VARIZ diyebilmeliyiz.” demişti.
Bu konuda benim bazı tereddütlerim vardı, ama bu tereddütler 21 Ocakta, İstanbul/Kadıköy de yaptığımız “Basınsız” basın açıklaması sonrasında kayboldu. Daha önce sosyal medyada paylaştığım üzere, Edirne de bir hakim; Hepatit-B aşısının bebeklerine vurulmasını reddeden aile hakkında “ZORLA AŞI UYGULANMASI” yönünde tedbir kararı vermişti.
Nazi Almanya’sındaki gestapo uygulamalarını hatırlatan ve son zamanlarda artmaya başlayan bu mahkeme kararlarını protesto etmek, bu kararı veren hakimler (ve evlerin kapısına dayanarak aşı baskısı yapan, aileleri çocuklarını elinden almak ile tehdit eden) görevliler hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı kamuoyuna duyurmak için Büyük Uyanış Derneği ile birlikte bir basın açıklaması düzenledik.
Halkın bize karşı tepkisi olumluydu, vakit darlığı sebebi ile fazla kişi çağıramamıştık, ama dışardan bir çok kişi destek verdi, aşıdan sonra yaşadığı sıkıntıları anlatanlar oldu. Yani haber değeri olan bir şey yaptık. Ama haber olamadık, kısaca bizi sallamadılar!
Ama bir şekilde gündeme gelmemiz, kapımıza dayanan bu tehlikelere karşı halkı uyarmamız gerekiyordu. O zaman Ömer’in (Ulutaş) haklı olduğunu, basit bir siyasi macera peşinde koşmadığını tam olarak idrak edebildim. Daha önce; çok süper bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartamaz ve teşkilatlı bir partiden destek almaz isek bu çabanın boşa gideceğini düşünüyordum. Bana göre Halk mevcut siyasilerden şikayetçi olsa da muhafazakar seçmen (Dini kaygılar ile), Sol kesim (Laiklik kaygısı ile) Ehven-şer yapacak ve eski partilerine ve onların Cumhurbaşkanı adayına oy vermeye devam edecekti.
Zaten bizim milletin (dürüst olduğuna inansa bile) güçsüz gördüğü adaya oy vermeyeceğini “Muhsin Yazıcıoğlu” örneğinde görmüştük. Ama önemli olan çıkarttığımız adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi değildi, bir ADAY ÇIKARTABİLMEMİZ önemliydi;
1-) Cumhurbaşkanı adayı çıkarttığımızda basın ister istemez ona yer vermek zorunda kalacak, SESİMİZ HER YERDE DUYULACAKTI.
2-) Bu adaylık süresince daha önce yeterince kamuoyunda dile gelmeyen AŞI VE PANDEMİ İLE İLGİLİ YALANLAR İKTİDAR VE MUHALEFETİN YÜZÜNE VURULACAK, bunlara yanıt vermek zorunda kalacaklar, daha doğrusu “YANIT VEREMEDİKLERİ” ortaya çıkacaktı.
3-) Bir kitle olarak bizi dikkate almayan siyasilere “VAR OLDUĞUMUZU” ORTAYA KOYMUŞ OLACAKTIK. Biz yokmuşuz gibi davranan siyasiler ister istemez seçim vaadlerine bizim yakınmalarımız ile ilgili maddeler koymak zorunda kalacaklardı.
4-) İlk defa “PANDEMİ POLİTİKALARINA TEPKİ GÖSTEREN HALK” BİR ADAY ÇIKARTMIŞ OLACAK, bu ister istemez dünya basınında yer alacak, dostlar sevinecek, düşmanlar rahatsız olacaktı.
5-) Bir alternatif ortaya çıkmadığı için, sürekli kendini tekrarlayan siyasilerin içine düştüğü şımarıklık ister istemez kırılacak, onun yerini “YA BU SEÇİLİRSE” endişesi alacaktı. Gerçekten Türk milleti de 30-40 yıldan beri değişmeyen kısır söylemlerden, halkı aptal yerine koyan sahte gündemlerden, danışıklı dövüşlerden artık bıktı.
6-) Ayrıca çıkaracağımız aday kritik bir noktada dahi olabilir, bazen kimin kazanacağını % 1’lik bir oy potansiyeli belirleyebilir. (Kaldı ki Türkiye’deki yetişkinlerin % 20’si hiç aşı olmadı, %25’i sadece 1 doz oldu, aşı olanların çoğu mecbur kaldıkları için kızgın, isteyerek aşı olanlarda pişman, sadece hiç bir partiye oy vermek istemeyen, mevcut Cumhurbaşkanı adaylarına oy vermek istemeyenlerin oyları dahi ciddi bir yekün teşkil ediyor, bence çıkartılacak adayın oy potansiyeli % 3 ile % 23 arasında.) Bu % 3 dahi ciddi bir pazarlık şansı doğurabilir.
7-) Allah isterse ve çıkartacağımız aday ikinci tura kalırsa, ikinci tura giremeyen tarafın oyları da bizim adayımıza gelecektir! İşte bu da İMKANSIZ DEĞİL! Ama bize seçime kadar olan 3 aylık süreç boyunca; “İNSANLARIN ÖLÜMÜNDEN SİZ SORUMLUSUNUZ, YALANCISINIZ…” diye bağırması da yeter, yeter ki; onu aday yapın, bağıracaktır! Artık bireysel olarak veya küçük bir gurup olarak bağırdığımız zaman sesimiz yeterince duyulmuyor, gündeme taşınmıyor, tweeter’e hapsolmuş durumdayız, sokaktaki adamın bizden haberi yok. Bize bir yer veriyorlar, basın açıklaması, miting vs. neyse yapıyoruz, bağırıyor çağırıyor deşarj oluyoruz, böylece gazımızı alıyorlar. (Buna da şükür, belki daha sonra bunu da bulamayacağız) AMA SES DUYULMUYOR.
Evinde çiçek sulayan Ayşe teyzenin, bakkal Hamdullah amcanın, facebook, instegram, tik-tok takipçilerinin bizden haberi yok. Ben pandemi öncesinde de (kendi çapında) tanınmış birisiydim, çok gerekmedikçe zırt pırt basına beyanat vermezdim, yinede ne zaman bir basın açıklaması yapsam yerel ve Ulusal basında bir şekilde yer alırdım, ama pandemi süreci ile bu da kesildi! Yani size bu “100.000 imzayı toplayın” diye seslenişim çaresizlikten, hiç bir şey yapmamaktan ise, riski-hata yapmayı göze alarak bir şeyler yapmanın daha doğru, daha ehven olduğunu bilmemden…
Kendi elimiz ile hakkımızı savunmak durumunda kalmak ile kalmamak arasında çok az şey kaldı. Yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna inanabilsek, yargıya güvenimiz bu kadar kırılmamış olsa, hukuki mücadeleden başka hiç bir şey ile uğraşma gereği duymazdım, ama yargıya güvende ne yazık ki; çok zedelendi.
Elbette adaletli-cesur hakim ve savcılar hala var ama, aması var işte… Hukukçuların karşısında Demoklesin kılıcı gibi sallanan (Sahip çıkamadığımız) bir Eyüp Akbulut örneği var önümüzde… Bu yüzden basit çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız, bir şeyler yapmalıyız, en azından bir şeyler yapana destek olmalıyız, hiç olmaz ise önüne taş koymamalıyız. Bu 100.000 imza meselesi bir SİYASET MESELESİ DEĞİL, bir VAR OLMAMESELESİ, bir gövde gösterisi.
En azından “100.000 kişi varız, bir amaç için 100.000 kişi bir araya gelebiliyoruz” demenin bir yolu. Bu yüzden Nehir Hareketinin çıkartacağı adaya Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy vermeyecek dahi olsak (Bağımsız aday için imza vermemiz bizim başka bir adaya oy vermemize engel değil.) Onu aday yapıp, bizim çığlığımızı Dünyaya duyurmasının yolunu açmalıyız…
Vatan müdafaası bildirgesi olmuş resmen. İyi ama daha çok cesur insanlara selam olsun
Deliline malik olduğumuz bu savaşın etnik, kimlik, ideolojik söylemleri bir tarafa bırakıp destek veren tüm vatan mücahitlerine selam olsun.🇹🇷💐👍👏👏👏👏👏👏
@NehirHareketi #BağımsızPartisizCB
Yüreğinize sağlık umarım bu hareket en azından dediğiniz gibi bir CB adayı toplamayı başarır ve başaracağız inşallah.
Asi pcr ve sahte pandemilere karşı bir aday var zaten. FATIH ERBAKAN
Aynı fikirdeyim… Yukarıda ki yazıyı yazan avukat beyin – kendisiyle telefon görüşmemiz olmuştu – samimiyetine inanıyorum fakat Ömer Ulutaş ve arkadaşlarını sevemedim. Hep bir ukalalık var…