Köşe yazarımız Zeki Baştürk;
” ben
kuyudaki taşın kim/sesi
bir de kereveti kırık masalların kim/sesiyim ”
diye tanımlar kendini Halime YILDIZ. Hani Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’i ” Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” tanımlaması gibi.
Halime Yıldız, Cumhuriyet’in aydınlık yüzüdür. Düşüncesiyle, eylemleriyle, gülüşüyle aydınlık saçar çevresine.
O , bir sözcük oyunları ustasıdır. Sözcükleri eğer, büker, yeni anlamlar yükler onlara. Tıpkı bir kedinin yumakla oynaması gibi oynar onlarla. Herkesi , her şeyi sevdiği gibi sever sözcükleri. Sahiplenir onları. Kimileyin kuyudaki bir taşın sesi olur, kimileyin kırık masalların sesi. Çocukların masalcı teyzesi olur kimileyin.
Bırakın sözcükleri. Tek tek tüm harfler , tüm sesler değerlidir onun için. Şiirlerinde kullandığı her ses, her harf onunla büyür , onunla yücelir. Yüceltir tüm harfleri.
” bütün harfler büyümeye gitmişti ” dizesiyle dile getirir bu düşüncesini.
İçtenliklidir, sevecendir, değerbilirdir. İçtenliği, doğallığı, yalınlığı ve sıcaklığı ile büyüler çevresini. Öğrencisini, dostlarını, arkadaşlarını sever. Değer verir onlara. Her yerde her ortamda yüceltir onları.
” Sofya radyosunda uzun dalga bir türkü,
gel seninle sevişelim a yarim , sonumuz toprak” türküsünü seslendiren Hafize Beysim Gün’ü anımsaması buna en güzel örnektir.
Hafize Beysim GÜN, bir zamanların en çok istek alan türkülerini seslendiren bir sanatçısıdır. Göç acılarını yaşamıştır. Ülkemizde Bursa Devlet Tiyatrosu’nda yüzlerce oyunda görev almıştır. Şimdilerde ise şiirler yazan ve okuyan bir sanatçıdır. Böylesi bir sanatçıyı anması, anımsaması Halime Yıldız’ın değerbilir oluşunun göstergesidir. Halime Yıldız ile Hafize Beysim Gün’ün ortak bir özelliği de aynı topraklarda doğmuş ve yaşamış olmalarıdır.
Herkesin bir özlemi vardır. Kimisi yurt özlemi duyar, kimisi sıla özlemi. Kimi doğduğu toprakların özlemini çeker, kimi çocukluğuna geri dönmek ister. Sanırım Rumeli özlemi, Balkanlar’ın özlemi bir başka olsa gerek. Yahya Kemal Beyatlı, Açık Deniz adlı şiirinde şöyle dile getirir özlemini.
” Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum.” Bir zamanlar bizim olan toprakların şimdilerde başkalarının elinde olmasının büyük payı vardır bu özlemde.
Halime Yıldız da bu özlemi en çok duyanlardan biri.
” havaya bir artı bin oda rumeli çizip
ertesi günle oyalanıyordum.” Düşlerle oyalanır, düşleriyle özlem giderir. Doğduğu topraklara özlem duyduğu gibi annesine ve çocukluğuna da özlem duyar. Bu duyguyu, bu özlemi;
” içimde anne demeyi öğrenme isteği yeniden ”
dizesiyle dile getirir.
Anne deyince kadınları da unutmaz ozan. Kadınların çok ayrı bir yeri vardır onun dizelerinde.
Kadın güzeldir, kadın çiçektir, kadın renktir, kadın yaşamdır. ” yüzüne mor, kalbine nar sürülüdür kadın.”
Öylesine güzeldir. Öylesine aşk doludur ki kadın yürekler birbirine çarpınca kıvılcım olur, yakar her yanı. ” kalbi kalbe çarparak ateşi icat ettim.” diye anlatır aşkın yüceliğini. Sanırsın ki ateşi kadınlar bulmuş. Ateşin yaratıcısı kadınlar olmuş.
Kimi zaman ise kederdir. Yasaklarla örülmüştür. Sokağa çıksa yasak, işte çalışsa yasak, gülüşü yasak, yürüyüşü yasak. Kafes arkasına kapatılmış yüzyıllar boyu. Özgürlüğü elinden alınmış, köle olmuş . Dilediği gibi giyinemez. Konuşamaz, gülemez. Haklarını arayamazlar. Ozan aşağıdaki dizelerde anlatır kadının durumunu:
” yedi düğmesi vardı kadının
namahrem aç/ar korkusuyla
gülüşünü ilikledi önce
kütüklere kıvılcım sıçrar diye
sözcüklerini ilikledi.”
Günümüzde daha da zorlaşır kadınların yaşamı. En yakınları ( eşleri, babaları , oğulları , yakınları vb.) tarafından taciz edilir, tecavüze uğrar, öldürülürler. Salt kadınlar mıdır bu tür tacizlere, tecavüzlere uğrayan? Çocukları da unutmaz ozan. Çocuklara ve kadınlara karşı işlenen bu suçları lanetler. Yaşadığımız günlere not düşer. İçinde yaşadığımız olaylara tanıklık eder. Yaşanılan gerçekleri gün yüzüne çıkarır. Toplumsal duyarlılığı olan bir ozandır .
” sakallarının kıllarıyla boğdular çocukları,
katır tepsin şehvetlerini
d/an d/an vuruluyor kadınlar,
dandana kan. ”
” çocukları nasıl korusak uçkurdan ” diye sorar. Bir toplumsal sorunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer. Bir anne, bir öğretmen , bir kadın duyarlılığı ile el atar soruna.
Yaşama hep olumlu gözlerle bakan, insanı ve doğayı seven ozan, kimileyin düş kırıklığına uğrar. Herkesin sevgi dolu olmadığını görünce üzülür, kırılır. İki yüzlüleri, gerçek yüzlerini saklayanları, çıkarcıları şöyle anlatır:
” yürüdükçe yüzleri maskeli insanlar çıktı karşıma.”
Eskiye özlem duyulur kimi kez. ” Nerede o eski bayramlar? Nerede o eski dostluklar?” biçiminde yakınmaları duyarız çok kez. Yazıklanırız. Yakınma ile yetiniriz. Ozan da aşkların eskisi gibi olmadığına yanıyor.
” son zamanlarda aşkın içine ne katıyorlar kuzum,
eski tadı kalmamış hiç?” diyerek yakınıyor.
Keder ve sevinç evrenseldir. Her kıtada her yerde yaşanır. Her renk, cins ve karakterde yaşanır bu duygular. Her dilde seslendirilir. Keder ve sevincin ulusu yoktur.
” geceyi sivrilttim çakımla kara
bir kedere selam verdim
keder dediğin renk renk
Çin’de beyaz, Mısır’da sarı, Brezilya’da mor.”
Çok okuyan biridir Halime Yıldız. Okumayı sever. Okuma sevgisi aşılar sevdiklerine , öğrencilerine. Okumayı sevdirmek için masallar anlatır onlara; resimli kitaplar hazırlar. Okumayanları, ayıplar, kınar.
” Okumak üzerine satın alınan kitapları ,
okumadan kitaplığa koymaya
tsundoku demiş japonlar. ”
Kendisi çocuklar için resimli kitaplar yazar . Yeter ki çocuklar okusun diye. Okuma alışkanlığının okul öncesi dönemde başlaması gerektiğine inanır.
” isteyen gülsün resimli çocuk kitapları okuyorum ” diyerek anlatır düşüncesini. Okumayan insanların yaşamlarını boşa geçirdiklerini ileri sürer. ” nice insanı okumadan koyduk toprağa ” diyerek savunur görüşünü. Okumanın önemini ve değerini ise;
” keşke okumayı da icat etseydi sümerler ” dizesiyle dile getirir.
Nazım birimlerinin her birini kullanır. İkilik ve dörtlüklerle yazdığı gibi serbest nazım türünü de çok kullanır. Genelde şiirlerine mensur şiir demek daha uygun olur. Kendi içinde çeşitli biçimlerde uyumu olan düzyazı biçiminde şiirlerdir onlar. Divan Yazınında ” seci” denilen türdedir şiirler. Dizelerde iç uyaklara yer verir.
Sanatsal bir anlatım vardır şiirlerinde. Söz sanatlarını çok kullanır. Örneğin;
” iğne oyası kederle siyah beyaz ekose üstüne
yer yer unutmabeni çiçekleri ” dizelerinde tezat sanatını;
” Çiçeğin çıtırdısını duydum , açmaya niyet etti billahi” ;
“sardunyalar ve şezlonglar gülümsedi ipince” ve
” keman çalar ipek ağaçları ” ile
” çarpım tablosunu ezber eder karanfil”
dizelerinde kişileştirme sanatını kullanır.
Özgün imgeler de onun şiirini güzelleştirir.
” içimdeki yıldız çarpsın, bitmedi yaz,
yazın bitmesi aşkın bitmesine benzer biraz.”
Yazlar ve içindeki aşklar hiç bitmesin şiirimizin yıldızı Halime Yıldız.
” Sarılacak kimimiz kaldı ki ağaçlardan başka?” .