TÖVBE… TÖVBE…TÖVBE… YA SABIR… AKIL SAĞLIĞIMIZI KORUYALIM.

TÖVBE… TÖVBE…TÖVBE… YA SABIR… AKIL SAĞLIĞIMIZI KORUYALIM.

Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;

Yazmaktan anlatmaktan şahsen ben usandım. Artık yaşatılan haksızlık ve hukuksuzluklar için yazılanları okumaya ve anlamaya gerek yok.
Bıraktım 23 yıllık sağ, sığ ve dinci iktidarın yaptığı tahribatları ve tüm kurumların yozlaşıp sonunda ülkede biat etmeyen yurttaşlara yapılan despotluk ve faşist uygulamaları!
Günlerdir ülkede tüm yurttaşlar ve farklı siyasi partiler daha fazla dayanamadı ve katlanamadılar TEK ADAM fanatizmince yapılan haksızlıklara kumpaslara…
Evet Tek Adam verdiği kararlarla ekonomiyi çökertip halklarımızı açlığa mahkûm etti.
Verdiği keyfi kararlarla demokrasiyi katletti, Anayasayı yok saydı.
Hatta tüm yasaları kendisini ve yandaşlarını koruyup kollayan bir egoistlikle istismar etti.
Ülkemizi siyasallaşan yargıyı kullanarak yangın yerine çevirdi.
Halkımız uyandıkça ve daha fazla bu baskı ve istismara izin vermek istemeyince keyfiyet azgınlaştı ve otokratik yapı resmen faşizmi halklara dayatır oldu.
Evet bu sorunları yaratan ülkemizi dünyaya da rezil eden iktidar, baskılarla ve özellikle hak arayan tüm yurttaşlara emniyet güçlerini kullanarak ülkemizi ve halklarımızı perişan etti.
Özellikle geleceğimiz olan gençlere uyguladıkları şiddet ve baskı tüm halkları birleştirdi.
Halkın gönlünde taht kuran, güvenilen, sevilip sayılan Cumhur Başkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu’na resmen kumpas kuruldu.
Ülkedeki yaşatılanların tek sorumlusu olarak haklı olarak Hepimizin kınadığı Tek Adam ve rejimi oldu.
Oysa tüm olanların ve Tek Adam ucube sistemini bize dayatan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmuştu.
Güç kaybettikçe hırçınlaşan ve yasaları tanımayarak suç işleyen Tayyip Erdoğan için:
“Erdoğan yasalara uymuyorsa ona uygun anayasa yapalım” diyerek Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet eden asıl suçlu Devlet Bahçelidir.
Daha öncede ortağı olduğu iktidarı beklenmeyen ve kimseyle konuşmadığı bir anda (sanki bir yerden emir almış gibi) bozarak ve erken seçim yapılmalı diye, despotluğa ve keyfi kararların yarattığı zorbalığı umursamıyor.
Ülkemizde ne kadar siyasi parti varsa, kurum kuruluş varsa, yediden yetmişe hatta 95 yaşındaki insanların bile sokaklara çıkıp tavır koyduğu ceberutluğu görmek istemiyor:
Bu koşullarda bile Devlet Bahçeli insanları tahrik eden gerçekleri ters yüz ederek zehir-zemberek açıklamalar yapmaktan geri durmuyor:
Bahçeli,
“Saraçhane komplosunu devreye alanlar işbirlikçilerdir. Vandallığa demokrasi nöbeti diyecek kadar gerçeklerden kopmuş, milletine ve devletine yabancılaşmış bohem ve bonservis bedeli çoktan ödenmiş bir muhalefet anlayışı karşımızdadır” diyebiliyor.
Bu nedenle bu sorunları ve yaşatılan vahşeti sadece TEK ADAMA bağlamak eksik olur.
2 aydır iyileşemeyen Devlet Bahçeli, daha fazla ülkeye ve halklarımıza zarar vermesin.
Şahsen ben kendisinin son aylardaki tavrına inanıp asla ülkede barışa katkı koyacağına inanmıyorum!
“Kürt sorunu yok” diyen Devlet Bahçeli, ülkenin büyük çoğunluğu açken, emeklisi, asgari ücretlisi resmen sürünüyorken, çocuklar yatağa aç girerken kılı kıpırdamıyorsa sözleri anlamsızdır.
Hasta olduğu için daha üzücü olayları yazarak onlar gibi kötü olmak istemiyorum.
Ancak daha fazla yazarak hem kendimin hemde Dostlarımın, Yoldaşlarımın ve Canlarımın canını sıkmak istemiyorum.
Tek çare başta ülkedeki tüm namuslu, vicdanlı, ahlaklı ve duyarlı yurttaşların Cumhur Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu olmak üzere siyasi tutsakların bırakılmasıdır.
Hiç beklemeden hemen seçim için halkın karşısına çıkarak ülkenin kurtuluşuna katkı konulmalıdır.
Aksini yapanları tarihte affetmez çocukları da…
Bu arada Devlet Bahçeli’ye kendi evlatlarından Recep Öztürk’ün yazdığı mektubu buradan anımsatmak istedim:
BAHÇELİ NİN. “İMAMOĞLU GÖREVDEN AFFINI İSTESİN.” sözüne karşılık
ESKİ İSTANBUL ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI RECEP ÖZTÜRK’TEN BAHÇELİ’YE MUHTEŞEM CEVAP:
İyi dersin, güzel dersin, vede hoş dersin emma… Boş Dersin!
O, senin gibi kralın muhafızı filan değil ki, görevden affını istesin.
Son dönemlerde bolca şahit olduğumuz atanan bakanlardan biri değil ki o, affını talep etsin.
Merkez Bankası Başkanı, Tüik Başkanı,Tübitak Başkanı, Yuksek Seçim Kurulu Başkanı da değil ki şeyhinden , hünkârından affını istesin….
İmamoğlu seçilmiş bir Belediye Başkanı. Af isteyeceği yer, İstanbul halkı. Onunda yolu, seçim yâni sandıktır.
SEN NEDEN KENDİ AFFINI İSTEMİYORSUN?
“Affını istesin” dediğin kişi, senin Türkiye genelinde aldığın oydan daha fazla oy almış birisi.
25 yıldır MHP nin başındasın. Hiçbir başarın yok. Neredeyse partiyi bitirdin. Zar zor yürüyorsun, lâkin; görevi bırakmaya hiç mi hiç niyetin yok.
Asıl affını isteyecek olan kişi sensin.
En başta aziz şehitlerimizden.
Sonra da; Türk Milletinden, Türk Milliyetçilerinden, Ülkücülerden…
Sadece affını istemek yetmez! Af dilemelisin.
Hemde ayaklarına kapanarak bu aziz milletin.
Bilmem af ederler mi ?
İstanbul karla boğuşurken, 25 gün önce organize edilmiş, İmamoğlu’nun İngiliz sefiri ile olan yemekli randevüsünün hesabını soruyorsun.
“Orada ne konuşuldu? Bir protokol tutuldu mu?” diye soruyor.
Aynı soruyu, Yunan Başbakanı ile, Trump’la, Putin’le, Joe Biden’le yaptığı ikili görüşmelerde, neler konuşulduğuna dair hiçbir protokol tutturmayan ağababan’a sorsana.
Peki, O’na niye sormuyorsun?
Trabzon mitinginde eline migrofon verilip, ana muhalefet liderine “hain” dedirtilen 9-10 yaşındaki çocuğun bu davranışını ve orada sergilenen sahneyi normal buluyor ve diyorsun ki;
“Bu çocuk bu duruma nasıl geldi? Ona bakmak lâzım.”
Millet İttifakını HDP ve pkk ile irtibatlandırıyorsun.
Ne çabuk unuttun Habur’u, Apo’nun Diyarbakır meydanında okunan mektubunu, Megri Megri okunuşunu,
İhânet sürecini, hendek kazılmalarına karşı iktidarın sessizliğini, Oslo’yu, Dolmabahçe’yi, Apo’nunTrt de okunan mektubunu, Osman Öcalan’la trt de yapılan söyleşiyi ve daha nicelerini…
Ve bütün bu gaflet veya ihanetin sebep olduğu yüzlerce vatan evladının genç yaşta toprağın kara bağrına düşüşünü ne çabuk unuttun!…
Esasen o çocuğu ve bir nesli siz bu hâle getirdiniz!
Sen ve O!…
Sizin o küfürbaz, aşağılayıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı ve bölücü diliniz…
O çocuğun dili, sizin diliniz.
Orada konuşan o değildi, sizdiniz!
Övünün eserinizle …
Eski İstanbul Ülkü ocakları Başkanı.
Recep ÖZTÜRK.
*****
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

114 queries in 0,882 seconds.