Murat Koç yazdı; “TEVHİD” Başlığı Altında İşlenen Hadsiz Cinayetler.!

Murat Koç yazdı; “TEVHİD” Başlığı Altında İşlenen Hadsiz Cinayetler.!

Daha önce bir yazımda sizlere “Ülkemizde yetişkin nüfusun yaklaşık %80’i KAFİRMİŞ..!” başlığı altında TEVHİDÇİ geçinen ve kendilerine SELEFİ diyen bir grubun hezeyanlarından bahsetmiş, bilhassa Ebu HANZALA ve zihniyetini irdelemiş ve milleti TEVHİD gibi bir güzel kelime ile nasıl da saptırdıklarını, Kur’an ve sünnet yolundan nasıl çıkarttıklarını, mantık ve muhakemeden yoksun bazı görüşlerini anlatmış ve sakat zihniyetleri ile aslında ümmet için nasıl bir tehlike oluşturduklarından  bahsetmiştim..

Bugün ise onların bir başka sapkın görüşü olan ve hakikate karşı da BİR ZULÜM ve CİNAYET demek olan inanışlarından bahsedeceğim..

O mesele şudur; Bir çok selefiye göre ALLAH GÖKTEYMİŞ..! Tabi onlar buna ALLAH ARŞTADIR diyorlar. Manası ve netice verdiği şey ise GÖKTEDİR demektir ki bunu da az sonra ispatlayacağız.. Gerçi Ebu Hanzala da bir videosunda zaten GÖKTE olduğunu da bu lafızla aynen söylüyor.. Hatta bu zihniyetin bir çoğu ayette geçen “istiva” kelimesini “Allah arş’a istiva etti” olarak yani orijinal haliyle değilde “Allah arş’a oturdu, kuruldu..” olarak anlıyor ve anlatıyorlar.. İşte böyle anlayınca ve anlatınca da işler çok fena karışıyor..

Mesela sizlerden birisi o TEVHİDÇİ geçinen selefi zihniyet ile bir yerde karşılaşsa, islami bir mevzu açılsa ve o size “ALLAH NEREDEDİR.?” diye sorsa, sizde bu soruya ehl-i sünnet çizgisinde bir cevap olarak “ALLAH MEKANDAN MÜNEZZEHTİR yani Allah hiç bir mekanda değildir..” deseniz işte o zaman YANDINIZ.. Çünkü size hemen derler ki; “ama Allah Kur’an da arş’ta olduğunu söylüyor. Şu halde sen ayeti inkar ettin ve kafir oldun..”

Hemen basarlar KAFİR damgasını.. Size daha önceki yazımda “freni patlamış kamyon misali” herkese hemen KAFİR damgasını yapıştırabildiklerini söylemiştim zaten..

Olaylara son derece yüzeysel baktıkları, ehl-i sünnet itikadı ve ulemasi gibi bir derinlikleri olmadığı, ihtiyatları da bulunmadığı, ayrıca MECAZ da nedir bilmedikleri ve alemlerinde de olmadığı için, işte bunun gibi bir çok meselede hemen yapıştırırlar KAFİR damgasını. Ve böylece sizlerin de ayarını kaçırmakla kalmaz bu batıl itikadları ile de binlerce müslüman kardeşimizi küfre düşürüp imanlarıını çalabilirler..

EĞER ALLAH ARŞ’TA İSE, O HALDE ARŞ YOKKEN ALLAH NEREDE İDİ.?

Her fırsatta TEVHİD diyen ama belki de aslında TEVHİD ile kendilerinin bir alakası kalmamış Ebu Hanzala ve onun peşinden giden o malum zihniyeti, açıkça Allah’ın gökte olduğunu söylüyorlar..

İşte bu meseleyi çözebilmek için meselenin derinliklerine girmeden biraz EZELİYET’ten bahis açmak istiyorum.

Malum ki bugün tahkiki olarak yada taklidi olarak ama herkes Allah’ın “ezeli” oluşuna bir şekilde inanıyor.. Doğru olan da budur zaten. TEVHİDÇİ geçinen Ebu Hanzalacılara da ve onlar gibi düşünen diğer TEVHİDÇİ selefi gruplara da sorsak buna itiraz etmezler zannımca.. Zaten ederlerse de bir çok meselerde ki çıkmazlarına yeni çıkmazlar eklerler, başka da hiç bir şey olmaz..

Evet Allah ezelidir. Yani Varlığının bir başlangıcı yoktur ve Varlığı her şeyi kuşatmıştır.. Kendisi sonradan “var” olmamış, başkası tarafından yaratılmamış, buna muhtaç da olmamıştır. Varlığı bizatihi kaimdir..

Kritik sorulardan biri ise şudur; PEKİ MADDE EZELİ MİDİR..? Bu soruya bu kesimden “evet ezelidir” diyen çıkar mı acaba.? Çıkmaz zannımca.. Evet, MADDE kesinlikle ezeli değildir.. Madde, Allah tarafından sonradan yaratılıp “var”olmuştur. Bu cihetle madde aynı zamanda bir MAHLUK’tur..

YAKICI soru ise şudur; Madem Allah ezelidir madde ise ezeli değildir ve sonradan yaratılmıştır şu halde ALLAH EZELDE NEREDEYDİ..?

Bu zihniyet böyle bir soruya karşı acaba ne cevap verecektir.? Cevap son derece sınırlıdır çünkü.. Ya bizler gibi yani ehl-i sünnet itikadını benimseyenler gibi demek durumundalar ki; “Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Bizzat Zatı ile hiç bir mekanda olmadığı halde isim ve sıfatları ve onların tecellileri ile her yerdedir..” Evet ya bu görüşü kabul edeceklerdir yada Allah’a bir mekan isnat edeceklerdir.. Bu işin başka yolu yoktur..

Fakat böyle bir kabulde de ortaya çok Yakıcı, Yıkıcı, Vahim bir başka durum hatta belki bir Cinayet çıkmaktadır. Çünkü her şeye rağmen inat edip Allah’a bir mekan isnat edildiğinde “O MEKANINDA EZELİ OLDUĞUNU” kabul etmek gerekir.! Mantık ve Muhakeme bunu gerektirir.. Bu ise apaçık bir şekilde Allah’a şirk koşmak değil midir..? Çünkü ezeli olan bir zat ile birlikte ikinci bir ezeli şey, bir madde–mekan kabul edilmiş olur..

Eğer bu görüşün çıkmaz bir yol olduğu kabul edilip bundan geri dönülürse de o halde şöyle demek icap eder; Varlığı Ezeli olan bir Allah, kendisi sonradan yaratılıp VAR olmuş, aynı zamanda bir mahluk da olan “bir mekan ile” kaim ve kayıtlı olamaz.! Ezeli olan Zat, ya mekandan münezzeh olmalıdır yada o mekan ve madde de ezeli olmuş olmalıdır.! Bunun ortası yada başka bir yolu da yoktur.! Malum ki Ezeliyet ise, KIDEM sıfatı başlığı altında yalnız Allah’ın Zati, has, yalnız O’na ait bir sıfatıdır.

Şimdi bu dediklerimizi daha da sorgulamaya ve akabinde ispat etmeye çalışalım;

Herkesin çok iyi bildiği ve eğer sorulursa da itiraf edeceği üzere ARŞ sonradan yaratılmıştır. Bir başka mana ile de ARŞ mahluktur.. Şu durumda arş Ezeli değildir, Ezel de Allah ile beraber “var” değildir.

Herhalde ki bu ifadeye ve tanıma başta Tevhidçi geçinenler de dahil olmak üzere itirazı olan hiç kimse de yoktur.. Zira eğer olsa, zaten dinden, imandan çıkmış olur.. Çünkü bu kabul ve tasdik ile Allah’a şirk koşulmuş olur..

Şu durumda, madem “arş” Allah tarafından sonradan yaratılmıştır bu da herkesce malumdur o halde arş yaratılmadan önce Allah neredeydi..?

Madem “arş” nihayetinde bir maddedir ve bütün bir kainatın en sonudur, yani bilinen yahut bilinmeyen ama maddi alem arş’tan sonra bitmektedir şu halde İŞTE BU ARŞ YARATILMADAN ÖNCE ALLAH NEREDEYDİ.?

Haşa, sümme haşa ama “Allah göktedir yahut Allah arş’tadır diyenler acaba buna ne cevap vereceklerdir.?

“Allah arş’taydı..” diyemezler, bu son derece mantıksız olur çünkü daha ortada arş yok.! Madde yaratılmamış ki arş olsunda bu zihniyetinde “Allah arş’taydı..” demesinin bir mantığı olsun..

Madem bunu diyemezler o halde elbette ki inadı bırakıp “Allah hiç bir yerde değildi yada Allah mekandan münezzehtir..” demeye mecburdurlar.!

Evet, ya böyle diyeceklerdir ki beğenmedikleri ehl-i sünnet itikadı da budur zaten.. Yani ehl-i sünnetin bu çizgisini YA kabule mecbur olacaklar YADA MADDEYE EZELİYET VERECEKLERDİR.! Bunun ortası yada başka bir yolu yoktur.. Kimse zorlama tevil ve yorumlara kalkışıp da kendini daha fazla rezil etmemeli yahut komik duruma düşürmemeli, bu batıl itikadı ile de milleti saptırıp imanını çalmamalıdır.!

Fakat maddeye ve arş’a bir EZELİYET veremezler zira bu açıkça bir şirk’tir. Çünkü ezeliyet sadece Allah’a has bir özelliktir ve Allah’ın, yalnız Kendi Zatına has bir özelliğini başka bir şeye vermek, ona da pay etmek açıkça bir şirktir.. Zaten yukarıda ki bir pragrafta da bunu zahiren asla kabul etmeyeceklerini, edemeyeceklerini söylemiştim..

Peki şu halde, zamandan ve mekandan münezzeh olan bir tek Allah’ı, bir madde olan, mahluk olan, kendisi bir yaratılmış olan, arş gibi bir mekanla kayıt altına almak da neyin nesi.?

Her şeyin Yaratıcısı ve Ezeli olan bir tek Allah’ı, kendi yarattığı bir madde, mekan ve mahluk olan arş’a “mahkum edip oturtturmak ve sınırlandırmakta” neyin nesi..?

TEVHİDCİ geçinenlerin o sakat ve batıl itikadlarının kendilerini nereye getirip bıraktığını görüyor musunuz..?

Ama durum böyle iken onlar hakiki TEVHİD ehliymiş bizler ise MÜŞRİK.. Pes doğrusu.. Bu gerçekten inanılmaz.. Şeytan ve Nefis ele ele verip bir insanı daha nasıl kandıracaktı.?

Peki problemin kaynağı nedir.? Şudur;

Araf suresi 54. Ayet, Ra’d suresi 2. Ayet, Taha suresi 5. Ayet gibi bir kaç ayette daha “Allah’ın arş’a istiva ettiğinin..” geçiyor olması. Bu zihniyet ise hadi meseleyi anlayamıyorlar kabul ama ayette ki orijinal ifade olan “istiva..” ile de yetinmeyip o “istiva” kelimesine “Allah arş’a oturdu yada kuruldu yahut Allah arş’tadır, dolayısı ile göktedir..” gibi alakasız ve kişiyi şirke götürebilecek manaları yükleyince ve bunu da her yerde uluorta anlatınca işler çok fena karışıyor. Çünkü ortaya ameli değil AKİDEVİ büyük problem çıkıyor.. Milletin bu tuzaktan kurtulması ve imanını muhafaza edebilmesi içinde bir çok insan gibi bizde dilimizin döndüğü kadarı ile bazı açıklamalar yapmaya kendimizi mecbur hissediyoruz.. Bizim bu yazıyı yazmamızın gayesi de budur zaten.. Biz bu yazı ile Allah’a ve O’nun Hakiki Tevhid Dinine hizmet etmek ve milletin imanını muhafaza etmeye vesile olmak niyetindeyiz..

Bu meselenin anlaşılamamasının TEMEL sebebi ise bu insanların Mecaz ve Teşbihi bilmemeleri belki kabul de etmemeleridir.. Halbuki Kur’an da mecaz ve teşbih’e dair bir çok örnek vardır..Yazıyı uzatmamak için ise o bir çok örneğe girmiyorum.. Zira o ap ayrı bir yazı konusu olur..

Fakat o İSTİVA ayetlerini eğer Ebu Hanzalacılar gibi yahut onların bu görüşüne sahip diğer selefi gruplar gibi anlayıp kabul edecek olursak ortaya çok acayip hatta insanı dinden, imandan çıkartıp şirk bataklığına sokacak çok vahim durumlar çıkıyor.. Ve bu kabulle bir çok cevapsız soru da ortaya çıkıyor.!

Mesela; Eğer Allah arş’a oturduysa yada kurulduysa ne yani şu durumda Allah insan gibi oturan-kalkan bir varlık mı haşa.? Öyle ya, eğer oturduysa o halde sonrada kalkacaktır, haşa.! Ama hepsinden önce yani oturmadan önce malum ki ayakta olmak gerekir. Şu halde Allah oturmadan önce ayakta olmuş olmalıdır öyle mi.? Fakat böyle bir durumda insana ait olan fiiller ve sıfatlar Allah’a da verilmiş olmuyor mu.? Peki bunun hükmü nedir islamda.? Siz söyleyin..

Sonra Oturmak bildiğimiz kadarı ile ya yorulmuş olmaktan kaynaklanıp dinlenmeye duyulan bir ihtiyaçtan ya da bir keyiften, zevkten ileri gelir. Ama ehl-i sünnet itikadında Allah yorulmaktan, dinlenmekten, zevk almaktan münezzehtir.. Çünkü bunlar insana ait özelliklerdir ve Allah’a verilemez.. Peki “Allah arş’a oturdu” diyenler şimdi bu sözleri ile nasıl bir zulüm cinayet işlemiş oluyorlar.?

Mesela yine Oturmak-Kurulmak gibi şeyler ancak cisim olan maddi şeylere karşı yapılabilir.. Maddi olmayan şeylere karşı böyle bir tabir kullanılamaz. Mesela ruhun oturmasından, kalkmasından, ayakta durmasından, kurulmasından filan bahsedilemez.. Şu durumda Kur’anda ki mecaz ve teşbih kabul edilmez, orijinal ifadeye de bağlı kalınmaz ve “istiva” kelimesine “Allah arş’a oturdu, kuruldu..” gibi manalar verilir ve bu tasdik edilirse o zaman Allah’ın haşa ama cisim olduğu ve maddi bir varlık olduğu da kabul edilmeye mecbur olunmaz mı..?

Yada eğer onların zannettiği gibi haşa ama Allah arş’a oturduysa şu durumda peki ama “ekber” olan yani yüce ve her şeyden büyük olan Allah, kendisinden sonra yarattığı ve kendisinden nihayetsiz derecede küçük olan arş’a nasıl sığmıştır.? Arş O’nu nasıl içine almışdır.? Sümme haşa..

Yada ne yani, arş içine alamadı da birazı içeride birazı da dışarıda mı kaldı yahut taştı acaba sümme haşa.?

Ve yahut dışına taşmayıpta Allah’ı içine aldıysa şu halde her şeyden büyük Allah’ı nasıl içine almış ve kuşatmıştır.? Yani Allah’ın kendi yaratmış olduğu bir maddenin-mekanın Allah’ı kuşatıp içine alması nasıl münkün olabilir.? O madde ve mekan Allah’tan daha büyük olmuyor mu o zaman haşa.? Böyle bir kabul ve tasdiğin islamda ki hükmü nedir.? Bunu kabul eden insan ne olur, ne hale düşer.? Peki “Allahu Ekber” lafzı oldu şimdi.? Siz söyleyin.. Söylemeye bile korkuyorsunuz hatta titriyorsunuz değil mi.?

Yok eğer “bu seçenek kabul edilemez, bu mantıken mümkün de olamaz bu yüzden Allah’ın bir kısmı arş’ın içinde bir kısmı dışarı taşmış olmalıdır..” fikri daha makul gözükür ve böyle diyilirse de bizde buna karşılık deriz ki; “İşte o dışarı taşan yerin ismi nedir.? O mekanın adı nedir.?” Bilen varsa söylesin.. Çünkü islamda arş her şeyi kuşatmış olup onun ötesinde maddi bir alem ve varlık yoktur, arş en sondur.. Demek istiyorum ki; Eğer Allah arş’a sığmamış ise şu halde o taşan kısmı nereye taşmıştır.? Nerede durmaktadır.? O mekan neresidir, ismi nedir.? Cevap yok değil mi.? Velev ki inatla ve zorlama ile bir cevap verilse bile bu sefer de yine Allah’a başka bir mekan tayin edilmiş olacak.. Ama o mekan Arş olmayacak.! “Allah arş’tadır” diyenler ve ısrarla bunu iddia edenler haşa ama Allah’a yeni bir mekan bulmak zorunda kalacaklar..

Bir başka mesele ise şudur; Eğer Allah’a bir mekan atfedilmeye kalkılırsa mantıkken ya Allah “her” mekanda var olmalıdır yada “bir tek mekanda” olmuş olmalıdır. Eğer illa ki mekan atfedilir ve “her mekanda” olduğu farz edilirse o zamanda sümme haşa ama Allah’ın kirli, pislik ve cecaset gibi ortamlarda da bulunuyor olduğunu kabul etmek gerekir ki böyle bir şey Allah hakkında düşünülemez ve O’na yakıştırılamaz.. Bu, islamın hiç bir kaidesine uymaz.. Yok eğer arş gibi “bir tek” mekanda ve makamda olduğu farz edilirse de bu sefer yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Allah’ın kendi yarattığı bir şeye mahkum olması ve o şeyin Allah’ı kuşatıp içine alması manasıni netice verir.. Bunları kabul ve tasdik ise insanı dinden imandan hızla çıkartacağı gibi tasavvuru dahi ürperticidir..

Mesela Kur’anda Hakka suresi 17. Ayet vardır. Burada mealen diyiliyor ki; “Melekler göklerin etrafındadır. O gün rabbinin arşını bunların da üstünde olan sekiz (melek) yüklenir.”

Ayetin zahiri ifadesiyle mahşer günü Arş’ı 8 melek taşıyacaklarmış.. Şu durumda, başta Ebu Hanzala ve onun gibi “tevhidçi” geçinenlerin dediği gibi Allah eğer arş’ta ise, arş’ı da melekler taşıyorsa ne yani şimdi aslında Allah’ı melekler mi taşımış olacaklar.? İyide bu nasıl mümkün olabilir ki.? Haşa ama Ekber olan yani her şeyden büyük ve yüce olan Allah’ı melekler nasıl taşıyabilir.? Yada sümme haşa ama Allah’ın bir ağırlığı mı var ki böyle bir ağırlığı melekler kaldırabiliyorlar.? Yahut yine sümme haşa, milyar kere haşa ama Allah’ın bir hafifliğimi varda melekler bir mahluk olarak kendilerini yaratan Zatı taşıyıp kaldırabiliyorlar.?

Yahu ağırlık yada hafiflik gibi tabirler Allah için kullanılabilir mi hiç.! Bunlar maddi varlıklar için, bir cismi ve hacmi olan şeyler için kullanılır.. Hem mantık olarak hiç Yaratan Zat yarattığı şeylerin cinsinden ve özelliklerinden olabilir mi.? Mesela; Masayı yapan zat (marangoz, insan) acaba o masanın cisinden midir.? Hem o masayı yapan zat acaba o masaya mı benzemektedir.? Masanın özelliklerinden midir.? Hem masayı yapan zat otomatikman masadan ÖNCE olması gerekmez mi.? Hem masayı yapan zat o masayı yapmadan ÖNCE bir İlim, İrade ve Kudret sahibi olması gerekmez mi.? Bir plan, program ve hikmet sahibi olması gerekmez mi.? Yoksa o masayı nasıl yapacak.? Şu durumda  melekler Allah’ı nasıl taşıyacaklar.? Böyle bir şey olabilir mi hiç.!

Ayrıca Allah kendi mahlulatınına hakimken, onları koruyup, kollayıp gözetirken ne yani kendileri bir yaratılan ve mahluk olan melekler mi Allah’ı gözetecekler, taşıyacaklar ve Allah da buna muhtaç yada mecbur olacak.?

İşin nereye gittiğini görüyor musunuz kardeşlerim.? İnsanın beyin trafolarını yakacak şeyler akla geliyor değil mi.? Böyle bir kabul ve tasdikle aynı bir ok’un yaydan çıkması gibi kişinin hızla dinden, imandan çıkması söz konusudur.. Neden.? Çünkü bu ameli değil AKİDEVİ bir konudur.!

Ehl-i sünnet dışı itikadın bu malum kesimi şimdi nereye getirip bıraktığını gördünüz mü.? Böyle bir itikad ile belki de kaç tane saf müslümanın hatta belki sizlerin dahi evlatlarınızın, analarınızın, bacılarınızın, eşlerinizin imanını çaldıklarını, onları nasıl bir bataklığa sapladıklarını gördünüz mü.? Bu kabul ve tasdikle ne zulümler ne cinayetler işlendiğini gördünüz mü.?

Bu işler böyledir işte.. Ehl-i sünnet itikadını bırakırda Resulullah’ın sünnet ve hadislerini ve de onun yolundan giden ehl-i sünnetin o dev alimlerini bırakırda Kur’anı kendi kafalarına göre ve ilimsiz-irfansız yorumlamaya kalkan insanların düşeceği durum budur.. Necid ulemasının peşine takılan Ebu Hanzala ve tayfasının düşeceği durum budur.. Bu ise tabiri caizse şeytanın sağdan yanaşmasıdır.. Kişi “TEVHİD TEVHİD” der de, millete TEVHİD anlattığını zannederde belki kendisinin Tevhid ile hiç bir alakası kalmaz..

Kur’an da mecaz ve Teşbih kabul edilmezse eğer düşülecek durum yine budur..

PEKİ ALLAH’IN ARŞA İSTİVASINI NASIL ANLAMAK GEREKİR..?

Tabiki bundan muradın ne olduğunu en iyi Allah bilir.. Ben bu konunun detaylarını ehl-i sünnetin ilim sahibi o çok değerli alimlerine havale ediyorum. Fakat bizim okuduklarımızdan, öğrendiklerimizden, dinlediklerimizden anladıklarımız şudur ki; Her şeyden önce biz Allah’ın arş’ta yada gökte değil her şeyin “Fevkinde” olduğuna düşünüyoruz.. Allah’ın fevkiyeti ise mekansal olarak değil mertebe ve yücelik itibari iledir.. Her şeye hakim olması, hükmetmesi ve kudreti itibari iledir.!

“Allah arş’a oturdu” şeklinde mana verilen ayetlere gelince; Eğer bu ayetlere aynen bu lafızla meal verilecek olsa bile bunun mutlaka açılımının yapılmasının, çerçevesinin güzelce çizilmesinin lazım geldiğine ve burada HAKİKİ bir oturmanın değil mecaz ve teşbih kullanıldığının belirtmesi gerektiğine inanıyoruz..Yoksa bir çok insanın imanının gitmesine ve şirke düşmesine sebep olunur..

Evet bu ayetlerde hakiki bir oturma-kurulma sözkonusu değildir.!

Çünkü bizler dahi normal hayatta bir çok farklı konuda bu tarz mecaz ve teşbihleri kullanırız.. Mesela; “Falanca sofraya kuruldu..” deriz. Fakat o kişi sofranın ortasına oturmuş yada kurulmuş değildir.. Yada “Filanca tarikatın şeyhi vefat etti ve postişine şu kişi OTURDU..” deriz.. Yani otorite ve yönetim onda, başına o kişi geçti demek isteriz.. Yahut “filan kişi şu büyük şirkette yahut kurumda falanca koltuğa OTURDU..” deriz. Bizler işte bu tarz benzetmeleri mecaz niyetiyle sıkca kullanırız.. Fakat bu tarz şeylerde kast edilen şey bildiğimiz OTURMA olmayıp İDAREYİ O KİŞİNİN ALDIĞI, İŞLERİ ONUN YÖNETECEĞİ, YÖNETİMİN VE HAKİMIYETİN ONDA OLDUĞUDUR.!

Mesela bizler bu tarz ifadeleri normal hayatta bile sıkça kullanırken eskiler, atalarımız bir memleket meselesinde TAHTA ŞU KİŞİ OTURDU derlermiş.. Bu örneklerle şunu anlatmaya çalışıyorum; İşte bu tarz şeylerde gerçek kastedilen şey bildiğimiz bir OTURMA FİİLİ değildir.. “Kimin Hükümdar olduğu, otorite olduğu, gücü eline aldığı, tek yetkili olduğu ve devleti onun yönettiğidir..”

İşte alemlerin Rabbi ve Sultanı olan Allah da şu alemde ki hakimiyetini, saltanatını, idare ediciliğini, yöneticiliğini, tek yetkili oluşunu, bütün alemlerin Sultanı ve Meliki oluşunu kullarının daha rahat anlayabilmesi için böyle bir teşbih ve mecazla ifade etmiştir.. Allahu a’lem tabiki.. Çünkü adeta Arş, bütün şu maddi alemin en büyüğü, en yükseği ve bir TAHT’ı hükmündedir. Ve Allah bütün alemlere olan Hakimiyetini ve Kudretini tevhidçi geçinenlerin ifadesiyle “arş’a oturma yahut kurulma ile..”  ifade etmiştir.. Ta ki anlaşılması uzak bir hakikat Teşbih ve Temsil dürbünü ile kullarının nazarına yakınlaşsın..

Allahu alem tabiki ama “her şeyi aynı an da idare etmek, yönetmek, her şeye gücü yetmek, hükmetmek, her şeyin mülkiyetinin elinde olması ve sahibide olması..” manalarını taşır..

Özet olarak; Kapsamlı ve Külli bir manayı ihata eden ve aynı zamanda da kişiye hissettiren “tahta oturma”  ifadesi “arş’a istiva etti” lafzıyla bir kinaye olarak aslında Allah’ın Saltanatına, Hakimiyetine, Kudretine ve Tek Yetkili oluşuna bir teşbihtir..

Yine her şeyin en iyisini yalnız Allah bilir tabiki..

Kendi zamanında felsefecileri perişan etmiş, Dev Ulemalardan İmam-ı Gazali hazretleri bu meseleyi açıklarken şöyle buyuruyor;

(Allahü teâlâ, mekandan münezzehtir. Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır.! Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. “Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti” demek, “Irak’ı kansız olarak ele geçirdi” demektir. Bu sapıklıklarına da “Selefin yolu” diyerek selef-i salihine, [Eshaba ve Tabiine] iftira ediyorlar. Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela “Falanca şehir, filanca valinin elinde” denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir.) [İlcam-ül-avam]

Günümüz alimlerinden sayılan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de bu meselede şöyle buyuruyor ki; (Allahü teâlâ, zamanlı ve mekanlı olmadığı için, hazır ve nazırdır sözü mecazdır.! Yani zamansız ve mekansız [hiçbir yerde olmayarak] hazırdır [bulunur] ve nazırdır [görür] demektir. Allahü teâlânın bütün sıfatları zamansız ve mekansız olduğu gibi, hazır ve nazır olması da, zaman ile ve mekan ile değildir.. (Seadet-i Ebediyye)

Özetle; Bizde diyoruz ki böyle bir çok alim ve ehl-i sünnet itikadı doğruyu söylemiş…

Biz Allah’ı bütün eksikliklerden ve noksanlıklardan münezzeh tuttuğumuz gibi Allah’ın mekandan da münezzeh olduğuna inanırız..

Allah, Zatı ile ile değil ama İsim, Sıfat ve Onların tecellileri ile her yerdedir.! Bu cihetle Allah bize nihayetsiz yakındır.! Hatta şah damarımızdan daha yakındır. Ama biz O’na nihayetsiz uzağız..

Aynı güneş ÖRNEĞİNDE olması gibi.. Evet bir tek güneş malumdur ki ISI, IŞIK ve YEDİ RENGİ İLE her yerdedir ve her şeyi kuşatmıştır. Bu anlamda bizlere ve herşeye de nihahet derecede yakındır.. Her yere nüfüz eder.. Göz bebeklerimize kadar.. Ama bizler ve şu dünyada ki her varlık, her madde güneşe nihayetsiz uzağız.!

Selam, Dua ve Hürmet ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?