Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;
Türk Dilini ve Türk kültürünü dünyaya tanıtmak. Ne büyük, ne anlamlı, ne ulu bir amaç. Dünyanın en güzel dilini, en barışçıl, en hoşgörülü kültürünü tanıtmak. Özenilecek, imrenilecek hatta kıskanılacak bir girişim. Bu ulu , bu yüce amacı gerçekleştirmek için bir vakıf kurulmuş. Adına da Yunus Emre Vakfı denilmiş. Ne denli gurur duyulacak bir çaba, bir uğraş.
Bu vakıf, gerçekten böylesine erdemli bir amacı gerçekleştirmiş mi? Ne gezer! TV’ lerin Ana haber bültenlerinde sıkça gündeme gelmeye başladı. Yunus Emre denilince, yaşamı boyunca sevgi ve sevi ozanı usumuza gelir. Oysa bültenlerde, naylon fatura, vakfın içinin boşaltılması, dört yüz (400) milyonluk bir soygun olarak karşımıza çıkıyor. Elbette bizlerde büyük şaşkınlık. Yunus Emre ile soygun sozculerini birlikte düşünemiyoruz bile.
Konuyu daha iyi anlayabilmek için Yunus Emre ‘yi anlamaya ve tanımaya çalışalım: çok
Anadolu Selçuklu Devleti, dağılma sürecinde ve en çalkantılı döneminde. Moğollar, bunu fırsat bilip Anadolu’yu yağmalamakta. İç kavgalar ve siyasi otorite zayıflığı nedeniyle halk, kıtlık ve kuraklıktan perişan bir durumda. İşte Yunus Emre, böyle zamanda ve ortamda yaşar.
Siyasal ve sosyal olayların sonucu yaşam güvencesi yok. İnsanlar arasında huzursuzluk, hoşgörüsüzlük, kavga başlamış. Başkalarına karşı kin ve düşmanlık duyguları alabildiğine yayılmış.
Böyle bir dönemde Anadolu’nun bağrından bütün insanlığa seslenen bir duru pınar olan Yunus Emre çağlamış. İnsanlığın mutluluğu, barışı, kardeşliği ve erinci için yazmış, söylemiş ve seslenmiş.
Yunus Emre, dünyaya kavga için değil sevgi için geldiğini; bu dünyaya “gönül” yapmaya geldiğini söylemiştir:
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim,
Kalbi katılaşmış kimselerden yakınır. Taş yürekli insanların iyi ve güzel söz söyleyemeyeceklerini bilir.
Ağızlarından ağu (zehir) tüter. Tatlı bir sözü , ne denli yumuşak söyleseler bile kavga eder gibi söylediklerini anlatır:
“Taş yürekte ne biter,
Dilinden ağu tüter
Nice yumuşak söylese,
Sözü savaşa benzer.”
Yunus Emre, insanın herkesle dost olmasını, kimseyi incitmemek gerektiğini söyler. Bir kişinin gönlünü kırmanın yaptığı tüm ibadetlerin yok olacağını anlatır. Kimseyi incitmeyelim, kimseyi kırmayalım, üzmeyelim. Hoş tutalım gönülleri. Çünkü;
“Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil!”
İnsanın gönlünü yapmak, bir insanın gönlünü kazanmak, bin kez hacca gitmekten üstündür. Hacca gitmek, Kâbe’yi bin kez tavaf etmek, elbette inananlar için çok önemlidir, çok değerlidir. Yunus Emre, gönül yapmanın çok daha anlamlı olduğunu dillendirir:
“Yunus Emre der, hoca!
Gerekse bin var hacca;
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir!”
Yunus Emre, bütün insanları, din, dil, ırk ayrımı gözetmeden sever. Kimseyi ayrıştırmaz, ötekileştirmez, dışlamaz. Herkesi tüm sıcaklığı ve içtenliği ile kucaklar. Bu sevgisi ise onun Tanrı sevgisinden ve sınırsız hoş görüsünden kaynaklanır. İnananlar, herkesi karşılıksız sever.
“Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük,
Yaratandan ötürü.”
Dünyadaki “yetmiş iki millet “diye söylediği insanları ayırım yapmadan sever. Tüm insanlara aynı gözle bakar. Hiç kimseyi makamı, mevkii ne olursa olsun; evliya bile olsa onu hoş görmez:
“Yetmiş iki millete, bir göz ile bakmayan,
Şer’in evliyasıysa, hakikatte asidir”
Her insan, din, mezhep, ırk, ulus, renk, mevki, sınıf farkı, cinsiyet gözetilmeksizin sevmeyi ve sevilmeyi hak etmektedir. Kimseye kin duymaz. Kin ve nefret söylemi kullanmaz. Herkesin eşit olduğunu belirtir.
“Adımız miskindir bizim,
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız,
Kamu âlem birdir bize,”
İnsanlar arasında ayırım yapılmasına karşıdır. Kişinin, özellikle yönetenlerin kendisi için ne istiyorsa başkaları için de istemesini önerir. Bunun önemli ve gerekli olduğunu, diğer dinlerde de böyle olması gerektiğini savunur: Ne denli önemli bir düşünce değil mi?
“Sen sana ne sanırsan,
Ayruğa da onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise”
İnsanlar, hiçbir biçimde birbirlerinden ayrı tutulamazlar. Ancak birbirlerini anlamaları, kaynaşmaları ve dost olmaları için sevmeleri gerekir. Yunus’un da dünyası sevgidir, hep sevmeyi kendine dert edinir ve sevenlere seslenir:
“Sözüm el gün için değil,
Sevenlere bir söz yeter
Sevdiğimi söylemezsem,
Sevmek derdi beni boğar”
Yunus, insan sevgisinin kaynağını ilahi sevgiden alır. Dünya malının değersiz olduğunu;
“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
sözleriyle sıkça dile getirir.
Yunus, insanlarla iyi geçinmeyi ister. Bunun için çevresine hep hoşgörü ile bakar. Onların kendisini yeren kötü sözlerine aldırmaz ve onlar için yine iyi dileklerde bulunur:
“Her kim bizi yerer ise,
Hak dileğin versin ana
Bizlere taş atanlara,
Güller nisar olsun ana”
dizeleriyle , doğuştan kardeş olan insanların, birbirini bilmelerinin, tanışmalarının, sevgiye, barışa ve kardeşliğe yol açacağını anlatır.
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim , sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz “
İnsanlar arasında barışın, kardeşliğin, dostluğun oluşmasında dilin, sözün öneminin üzerinde özellikle durur. Sahibine göre sözün savaşı bitirebileceğini, yanlış ve yersiz sözün kişiye verebileceği zararları, yerinde ve tatlı bir sözün de her işi yoluna koyacağını söyler:
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz
Yine de söylenecek sözün yeri ve zamanının iyi bilinmesi gerekir. Kimselere kötü söz söylenmemelidir. Söylenecek söz, insandaki bütün üzüntü ve sıkıntıları giderici ve insana huzur verici olmalıdır.
Yunus Emre, bu arada kendisini de hesaba çeker: Dünya zevkine dalanların , başkalarını unutacaklarını vurgular. Günümüzde örneklerini çokça görüyoruz. Asıl yapılması gereken, ise başkalarına el uzatmaktır. Onların derdine çare olmaktır. Kimsesizlerin kimsesi olmaktır. ( Cumhuriyetimizi de böyle tanımlıyoruz.)
“Bir hastaya vardın ise,
Bir içim su verdin ise
Yarın orda karşı gele,
Hak şarabın içmiş gibi”
Yunus Emre, verdiği evrensel iletileri ve önerileri öncelikle kendi yaşamında uygulamıştır. Yapmadığı ve yaşamadığı şeyleri kimseye söylememiştir. En çok gençleri hedef alır ve onların kardeşlik, huzur ve mutluluklarını daha çok ister. ( Ulu önderimiz M. K. Atatürk de gençlere güvenmiş ve bu ülkeyi gençlere bırakmıştır.) Ölenlere üzülür, hele genç iken ölenlere ayrı bir üzüntü duyar:
“Bu dünyada bir şeye,
Yanar içim göynür özüm;
Yiğit iken ölenlere,
Gök ekini biçmiş gibi”
Günümüzde, insanlar, dünya hırsı ile birbirlerinin boğazına sarılmakta, ülkelerin sömürülmesi için savaşlar yapmaktadır. Bu yüzden milyonlarca insan, açlık, kıtlık ve yokluk içerisinde kıvranmaktadır. Bu nedenle, gönüller dostu Yunus Emre’nin iyiye, güzele, doğruya, sevgiye, barışa, kardeşliğe çağıran düşüncesine dünden daha çok gereksinim vardır.
Hakkında sayfalar dolusu yazılar yazılabilir. Yunus’un yüceliğini, büyüklüğünü somut olarak kanıtlamak isterim. Onun evrensel düşünceleri, iletileri UNESCO tarafından değerlendirilmiş; 1971 , 1991 ve 2021 yılları “Yunus Emre Yılı” olarak ilan edilmiştir. Onun düşünceleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne esin kaynağı olmuştur.
Güzel Türkçe’mizi, anadilimizi bugünlere taşıyan sevgi ve insanlık ozanı Yunus Emre’mize sahip çıkalım. Gereği gibi anlayıp gençlerimize anlatalım.
Yukarıda Yunus Emre ‘deki insan sevgisini, anlatmaya çalıştım. Böylesine halktan yana, insan sevgisi ile dolu, barış ve hoşgörü simgesi Yunus Emre’nin yolsuzluk olayları ile gündeme gelmesi hiç de yakışık almıyor. Bu yolsuzluğa karışanlar, Yunus Emre ile yolsuzluk kavramlarını yan yana getirenler, acaba nasıl anılacak? Bir dörtlüğünde dile getirdiği gibi,
“Bu dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua,
Kılanlara selam olsun.”
hayırla anılacaklar mı? Bu dönemde bu tür haberleri yadirgamiyorsak da Yunus Emre ‘ye yapılmış büyük saygısızlık olarak görüyorum. İnsanda biraz utanma olur.