Yerel basınımızın usta kalemi ve bilge araştırmacı gazeteci Bursa Vatan Medya Gurubu yazarlarından Bahri PALAS ‘ın kaleminden
Melamet başlığını attığım bu üçüncü yazım. İlk ikisinde Mısri Niyazi Hazretlerinin birer mısrası ile başlayıp gönlüme düşenleri yazıya aktarmaya çalıştım.
Yazımı okuyan bir kardeşimiz Bu Melamet’ nedir sorusunun cevabı değil diye yazmış. Eyvallah.
Yanlış hatırlamıyorsam Ferhan Şensoy olsa gerek her gün sabah kalkar kalkmaz yirmi sayfa yazı karalıyormuş. Aklına ne geldiyse, ne gördüyse. Daha sonra bu yazdıkları onda bir açılım yapacak ve sahneleyeceği oyunların zeminini oluşturacak. O an önemsemeden aklına geliverdiği gibi yazdığı bir kelime bir sahnenin öznesi olacak.
Sonuç olarak aslında bende aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Aklımdan o an geçenleri, bir kağıda yada gazete sayfasına aktarıyorum ki belki bir gün yazdıklarımın içerisinde bir kelime, bir cümle beni farklı düşüncelere götürecek ve iyi bir kitap yazmama vesile olacak.
Evet Melamet nedir demeden Melamet ne değildir desek daha yerinde olacak zannedersem.
Melamet bir tarikat değildir.
Melamet çok şey bildiğini sanıp saatlerce bir şey anlatmakta değildir.
Melamet İşi gücü bırakıp sohbet sohbet gezmek demek hiç değildir.
Oturup cerhi yada hafi hay ve hu esmalarının tekrarı da değildir.
Melamet hiçbir şekilde bir kisve, şekil ve suret’te değildir.
Yunusun sözünü yazıvermeden geçmek içime sinmedi.
‘’ Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil ‘’ diyor Melamet yolunun güzel yolcusu.
Demek ki; Melamet bir gönül işi. Gönlü tam anlamıyla idrak edebiliyorsak.
Melamet bir iç mutluluk bir iç huzurdur.
Melamet anlatması çok mümkün olmayan bir haldir.
Hani Mevlana’ya sormuşlar aşk nedir ? diye.
Sen ben ol da bil cevabını vermiş. Tasavvuf neşesinin sultanı.
Bak ne kadar güzel bir söz düştü şu an aklıma. Aşık ne güzel demiş.
Muhabbetten Muhabbet oldu hasıl,
Ya Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl ;
Muhammed’den (sav.) ne anladığımızda önemli tabii ki de; Bu güzel esmanın içerisini ahlakla, dürüstlükle, kardeşlikle, adaletle, eşitlikle, barışla dolduramayıp sadece şekil ve suret itibari ile birkaç ibadedi hatırlatıyorsa bize yanlış yoldayız demektir.
İşte gönül beytullahına insanı kamil tarafından serpiştirilen mayayı muhammediye tohumlarının yeşerdiğini görmek (Muhammed (sav) gibi olmak) ve halk batın , hak zahir tefekkürü ile her an sende mevcut olanla hem dem olabilmek şuurudur Melamet.
Tam belki de bu tefekkür ile Beyazıdı Bestami ‘’ Hırkamın altında ondan başka bir şey yok ‘’ diyerek bizi hakikate uyandırmaya çalışmıştır. Ben bilmem. Sen biliyorsan deyiver şu fakire.
Gerçek yaşanmış bir kıssa ile anlatmaya çalışayım bu daha uygun olacak diye düşünüyorum.
Melamet seyri sülüğünün taliplerinden bir büyüğümüz bakkal dükkanı işletiyor mahallesinde. Bir küçük kız çocuğu giriyor bakkal dükkanından içeriye , elindeki birkaç lirayı tezgahın üstüne koyup şu şekerlerden istiyorum diyor.
Hay hay efendim diye karşılık veriyor bu zahiran minik müşterisine. Lakin ehlullah gerçekte her gelen müşterinin kim olduğunu bilir. O olmuştur bu ticaretteki tek müşterileri.
(Eskiler ne güzel yerleştirmişler dillerine hay esmasını. Hay esmasını ticaretleriyle, yaşantıları ile tevhit etmişler. Ne kadar güzel. Evet zikri de yaşantımızın içerisine sokamayıp sadece dilde kalıyorsa o zikir olmaz dilimizle say etmiş oluruz.)
Büyükçe bir külahı doldurup verir küçük kıza ve selametle gönderir dükkanından.
Kızcağız evine gider şekerleri annesine teslim eder.
Kadın bir bakar ki bir iki liraya çok fazla şeker koymuş külahın içerisine bakkal amca.
Hemen kızına bir iki lira daha para verip git kızım aynı şekerden al gel der kadın
Kız tekrar gider bakkal dükkanına ve yine elinde ki parayı tezgahın üzerine bırakarak annem aynı şekerden istiyor der.
Bakkal bu sefer şeker kavanozuna elini daldırıp bir iki şeker tutuşturur minik kızın eline.
Küçük kızımız bir iki şekerle annesinin yanına gider ve şekerleri verir. Bakkal amca bu kadar verdi diyerek.
Kadın bir hışımla kalkar oturduğu yerden mantosunu bile yolda giyerekten soluğu bakkal dükkanında alır.
Utanmıyor musun koskoca adam küçük bir kızı kandırmaya diyerek girer söze.
Bakkal amca bir anlam veremez. Sadece seyretmeyle yetinir anı.
Kadın başlar şikayetçi konuşmasına. İlk kızım şeker almaya geldiğinde bir külah şeker doldurup göndermişsin. İkinci defa aynı para ile gönderdiğimde bir iki şeker verip başından savuşturmuşsun kızımı. Her ikisinde de aynı parayı gönderdim sana utanmıyor musun koskoca adam küçücük bir kızı kandırmaya. Söylenir durur.
Bakkal büyüğümüz bak hanım bu bir iki liranın karşılığı bir iki şeker. İlkini fazla koymuş olabilirim.
Bana kızınızın ilk dükkana geldiği andaki duygularımı (halimi) geri verin ben size şeker kavanozunun tamamını vereyim. Der.
Evet melamet o an yaşanan bir haldir.
Tekrarı yok bunun Aynı anın bir daha tekrarı yok. O anın kıymetini bilmek lazım.
Sevgi, saygı ve muhabbetlerim ile.
Tebrikler bahri balas başkanım muhteşem bir yazi