Her karışını kanlarıyla sulayarak VATAN yaptıkları bu topraklar üzerindeki bağımsızlık ve egemenliğimizi Lozan’la dünyaya tanıtan KEMALİST DEVRİMCİLER, akıl ve bilimden koptuğu için çökmekte olduğunu gördükleri, cepheden cepheye koşarak kurtarmaya çalıştıkları, yıkılışını tarifsiz acılarla yaşadıkları devletlerinin enkazı üzerinde, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” düsturuyla kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hamuruna bir MAYA kattılar. O mayanın adı NAMUS’tu! Devletimizin hamurunu çürümekten koruyan NAMUS MAYASI’nın eksilmesine izin verilmemelidir.
Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan açıklamasında; “Suriye’de yaşananlar bağlamında bölgemizdeki ve dünyadaki son gelişmelerden alınacak çok ders olduğu açık.
İlk ders; 2011’den itibaren -tüm uyarılara karşın- uygulanan yanlış politikaların ve yapılan vahim hataların bedeli olarak, başta güneyimizdeki kukla terör devletçikleri ve demografik yapımızı tarumar eden milyonlarca sığınmacı olmak üzere çok ciddi bir dizi sorunla karşı karşıya kaldığımız ve bu sorunları; borca batmış bir hazine, üretimden kopmuş krizden krize sürüklenen bir ekonomi, çökmüş bir eğitim sistemi, adalet dağıtamayan bir yargı düzeni, yaralı bir demokrasi, sivil ve asker aşırı politize olmuş bir bürokrasi ve halkın güvenini büyük ölçüde yitirmiş bir iktidarla aşmak zorunda olduğumuzdur.
İkinci ders; 21. yüzyılın Sevr’i olarak yürürlüğe sokulan ve ABD Dışişleri Bakanı C. Rice’ın Ağustos 2003’de açıkladığı üzere, Kuzey Afrika’dan Çin sınırına kadar 22 ülkenin -etnisite, din ve mezhep temelinde parçalanarak- sınırlarının ve rejimlerinin değiştirilmesini amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) adım adım yürüdüğünün, Afganistan, Irak ve Libya’nın ardından Suriye’nin de halledildiğinin, sıranın İran’a geldiğinin ve nihai hedefinin ülkemiz -haritası ile sabittir- olduğunun görülmesi gerektiğidir.
Üçüncü ve en önemli ders ise, hep öyleydi ama asıl şimdi, Türkiye için izlenecek tek yolun Atatürkçü Düşünce Sistemi (Kemalizm) olduğu ve BOP’un ancak, akıl ve bilim rehberliğinde Laik Cumhuriyet, Antiemperyalist ve Üniter Ulus Devlet, Ulusal Birlik, Hukuk Devleti ve Demokrasi güçlendirilerek engellenebileceğidir.
Yıllardır ülkemizi yönetenler keşke, Büyük Atatürk’ün eşsiz dehasıyla paha biçilmez deneyimlerinden süzdüğü altın değerindeki;
“-Komşularımızın iç işlerine karışmayın!
-Kuzey komşumuz (SSCB-Rusya) ile iyi geçinin!
-Arap ülkelerinin aralarındaki mezhep çatışmalarında taraf olmayın!
-Sorulmadan akıl vermeyin!
-Emperyalist ülkelerin planlarına alet olmayın!”
öğütlerine uysalar, O’nun devleti maceracılıktan uzak durarak namus ve liyakatla, akıl ve bilimle yönettiği için başarılı olduğunu görebilselerdi..
Herhalde artık herkes anlamış olmalıdır; coğrafyamızda, Üniter Ulus Devlet değilseniz, “Laik, Demokratik, Sosyal, Hukuk Devleti” niteliklerine sahip bir rejiminiz, sağlam bir iç cepheniz, güçlü ve siyasi etkilere kapalı bir ordunuz yoksa, halkınız uluslaşamamışsa, bölge devletleri olarak (1934 Balkan Antantı, 1937 Sadabat Paktı gibi) saldırmazlık ve işbirliği örgütleri de kurmamışsanız bağımsız bir devlet olmayı sürdürmeniz de, emperyalizmin saldırılarından korunmanız da, barış içinde yaşamanız da, bütün kalmanız da zor, hatta olanaksızdır.
Sahaya bakıldığında görülen, İsrail’in önünün açıldığı, “Arz-ı Mev’ud” (Ken’an Diyarı) hedefine yürüme motivasyonunun güçlendiği, topraklarını genişletmeye devam edeceği, batıya petrol ve gaz akışının güvenceye alındığı, tıpkı Afganistan, Irak ve Libya gibi Suriye’nin de daha uzun yıllar kan gölü olmaya devam edeceği ve bölgenin kolay kolay istikrara kavuşamayacağıdır.
Önderinin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu HTŞ ile anlaşıp diğer selefi örgütlerin ve yıllardır eğitip donattığı PYD(YPG)’nin katkılarıyla parçalayarak sınırlarını ve rejimini değiştirdiği Suriye’yi (tıpkı Afganistan’ı Taliban’a teslim ettiği gibi) görünürde bu örgütlere (aslında İsrail’e) teslim eden ABD gibi bir ülkeye güvenip -yine- peşine takılarak kazançlı çıkma hayaline kapılmak büyük hata olur.
Diğer büyük güçlerin tavırları; örneğin Çin’in sessizliği, Rusya’nın 60 küsur yıllık müttefikini ortada bırakması, İngiltere’nin perde gerisinde her zamanki işini yapması ve Almanya dahil AB ülkelerinin suya sabuna dokunmayışları gerçekten ibret vericidir.
Bir o kadar ibret verici olan da; birkaç gündür dünyaya herkesin verilen rolü oynadığı, üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo ile çekilip yıllardır sürdürülen bir dizi filmin Suriye bölümünün izlettirilmekte olduğudur.
Unutulmamalıdır; İngiltere Başbakanı Lord Palmerston’un (1784-1865) İngiltere parlamentosunun girişinde de yer alan “İngiltere’nin daimi dostu yoktur. İngiltere’nin daimi düşmanı da yoktur. İngiltere’nin daima çıkarları vardır.” sözü, başta ABD bütün emperyalist ülkeler için geçerlidir. (İsrail bu konuda örnek gösterilemez, çünkü İsrail, ABD’nin dostu ya da müttefiki değil, adeta 51. eyaleti, Orta Doğu’daki uç beyliğidir.)
Durum ciddidir. Kamuoyu doğru bilgilerle aydınlatılmalı, iç cephe bütünlüğü sağlanmalıdır. Geri Kabul Anlaşması iptal edilmeli, sığınmacıları ülkelerine gönderme planı hemen devreye sokulmalı, kevgire dönmüş sınırlarımız titizlikle korunmalıdır. Boş böbürlenmeler bırakılmalı, anlık kimi gelişmeleri iç politika malzemesi olarak kullanma fırsatçılığına düşülmemeli, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ve “Devlet Aklı” ile yaşananlar doğru okunup ABD-İsrail-PYD ittifakının bölge planlarına karşı önlem alınmalıdır.
Türk Ulusu 102 yıl önce olduğu gibi yine emperyalizmi ve uşaklarını hüsrana uğratacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağını dahili ve harici bütün bedhahlara gösterecektir.