Bursa’yı ve Bursa’nın tarihi değerlerini kitaplar halinde vatandaşa ulaştıran Araştırmacı Yazar Ekrem Hayri Peker, Filistin- İsrail savaşının iç yüzünü kaleme aldı. Peker;
ONLAR UNUTMUYOR: Milliyetçilerin ve idealistlerin EZİLMESİ
Onlar unutmuyor. Üstelik onlar sosyoloji, antropoloji ve sosyal psikoloji bilimlerinde özgün modeller geliştirdiler ve geliştiriyorlar.
1990’lı yıllarda okuduğum kitaplarda “Küresel Şirketler”in sosyolog, sosyal antropolog ve sosyal psikologlarla çalıştıklarını okuduğumda şaşırmıştım. İnternet çağında arama motorlarını, Facebook’ları onlar buldu. Başka ne olabilirdi ki?
Bizdeyse önce İnönü kendi karşı olan ve Demokratik ülke isteyenleri komünistlikle suçladı ve üniversiteden attı. Aynısını Demokrat Parti Yaptı.
Onlar Unutmuyorlar
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir, İtilaf devletlerinin oluşturduğu harp filosunun desteği ile Yunan ordusu tarafından işgal edildi. İşgale destek veren filoda ABD savaş gemileri de vardı.
İşgali protesto için 8 gün sonra İstanbul’un Sultan Ahmet meydanında 100 bin kişinin katıldığı bir miting düzenlendi. Miting TÜRK OCAKLARI ve Milli Kongre’nin katılımıyla düzenlendi. Mitingde beş işi konuşma yaptı. Konuşmacılardan birisi Halide Edip (Adıvar) ve Türk Ocakları temsilcisi
Mehmet Emin Bey’di (Yurdakul).
1Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen mitingde sarf ettiği şu sözleri ünlüdür:
“Demir ve ateş; kardeşler ben bunlarla hiçbir vatan ve ırkın öldüğünü işitmedim. Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlâka, zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve millî ananelere, ırkî ve vatanî hatıralara mâlik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor…”
*
16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilmedi. Zaten 13 Kasım 1918 tarihinde yüzden fazla gemi bulunan bir filo tarafından işgal edilmişti. İngilizler, Meclis-i Mebusan’da başta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere Milliyetçi milletvekillerini tutukladılar. Milli Mücadeleye her türlü desteği veren Harbiye nezaretini yani Genelkurmay başkanlığını işgal ettiler. Genelkurmay I. Ve II. Başkanlarını tutuklayıp Malta’ya sürdüler.
Ancak Milliyetçilerin direnişi, Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi ve askeri liderliği, Fransa’nın savaştan yorulması ve Sovyetler Birliği’nin desteği “İngiliz Siyaseti”ni iflas ettirmişti.
İngilizler bunu unutmadılar. Yaptırdıkları bir reformla Kara, hava, deniz, jandarma ve Sahil Muhafaza Komutanlığı’nı Genelkurmay’a bağlı olmaktan çıkarttılar.
*
!961 Anayasası Türkiye’de MİLLİYETÇİLİK ve İDEALİZMİ CANLANDIRDI. Cumhuriyet döneminde doğan ve AYDINLANMA ideolojisiyle yetişmiş olan kadrolar devlet memuru olmuşlardı.
İhtilal’in “Kudretli Albayı” Alpaslan Türkeş “Türk Kültür Ocakları”
Kurdu (Tasfiye edilince Halkevine çevrildi).
Anayasanın kabulünden sonra Türkiye’de daha özgürlükçü bir ortam doğdu. Anayasa Mahkemesi kuruldu. HSYK kurularak hakimlere keyfi davranılması engellendi. Üniversiteler ÖZERK oldu. Basın özgürlüğü genişletildi. İşçi hakları daha da genişledi ve işçilere grev hakkı verildi.
27 Mayıs’a uzanan süreçte üniversite gençliği ve onların talepleri önemli bir rol oynamıştı.
*
Emperyalistler unutmaz demiştik. Buna “Sömürge yönetme” deneyimini ve “İşbirlikçi” devşirmeyi çok iyi bildiklerini de eklemek gerekir.
Doğu toplumlarında yaygın olan “Güce ve Güçlüye tapma” anlayışının yaygınlığı emperyalistlere bir çaba göstermeden çok sayıda GÖNÜLLÜ hizmetkâr bulmalarını da sağlıyordu.
ABD-Almanya ekonomik yardım
1961 yılından sonra devreye NATO’ya bağlı “GLADYO” devreye girdi. Özel Harp Dairesi ve dönemin MİT başkanı Fuat Doğu sahneye çıktı.
Türkiye’de Kemalistlerin, milliyetçilerin iktidara gelmesine izin verilemezdi. Sovyetler Birliği’nin dibinde, Orta Doğu’nun merkezinde yer alan Türkiye’nin BAĞIMSIZ bir politika izlemesi asla kabul edilemezdi.
Lozan Barış Antlaşmayla “Üzerinde Güneş Batmayan” İngiliz İmparatorluğu’nun yıkılış sürecini başlatan Türkiye’nin ABD İmparatorluğu’nu yıkma sürecine yol açmasına izin verilemezdi.
Sovyetler Birliği’nde Stalin’in ölümünden sonra daha barışçı bir dış politika uygulanmaya başlandı. Bağımsızlık için mücadele eden halklara destek verildi. ABD ve Batı ülkelerinin etkisinde olan ülkeleri “Sanayileştirmeyle bağımsızlaştırma” politikaları uygulanmaya başlandı.
Özel harp ve Gladyo yükselen milliyetçiliğe karşı başta Nurcular olmak üzere tarikatları örgütlediler.
Demokrat Parti döneminde Cumhurbaşkanı Celal Bayar İRTİCA konusunda hassastı. Onun döneminde Nurcular takibata uğramış ve liderleri Saidi Nursi takibata uğramıştı.
İzlenecek politikanın ilk ayağı belli olmuştu. Tarikatçılar “Bağımsız Türkiye” isteyenlerin karşısına dikilecektir.
Zamanla önce diyanetin içine ve sonra devlete sızan Nurcu grupların 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya kalkıştığını gördük.
İsmet İnönü, idamları önlemek için çaba gösterdi. Cemal Gürsel, kendini ziyaret eden Nihat Erim’e “Yassıada’da idam cezası verilirse bu kararları onaylamam” dese de ABD Sovyet sınırında ikinci bir “Peron” istemiyordu.
İnönü idamlarla ilgili açık bir beyanat verseydi belki çok şey değişirdi. Ama bunu yapamadı. Yapamayınca halk da idamların faturasını İnönü’ye çıkardı.
!957 seçimlerinde iktidarı zorlayan CHP, 1961 seçimlerinde birinci parti olduysa da ancak koalisyonla iktidar olabildi.
Ekonomik kriz yüzünden 1959-1960 yıllarında gümrüklere gelen otomobiller çekilemedi. Devrim arabası projesi bu yüzden doğdu. ABD yardımı ekonomiyi düzeltti.
Türk ordusu NATO standartlarına getirildi. Prusya ekolünden ABD’nin istediği gibi NATO ekolüne çevrildi. Ordunun üst kademeleri kareden üçgene çevrildi. Bunun için beş bin civarında üst rütbeli subay emekliye sevk edildi. Bu subaylara ödenecek tazminat ABD’den geldi.
Türkiye’ye yardım için B Almanya görevlendirildi.
7 Nisan 1961 Yeni Ant
Almanya Avrupa’nın fakir ülkelerine yardıma başladı. İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan ve Türkiye Almanya’nın ekonomik himayesine girdi. Bu ülkelere Yugoslavya eklendi. Almanya hızla bu ülkelerden işçi almaya başladı.
1961-1965 yılları arası Türkiye’nin çalkantılı yıllarıydı.
1962-1963 yıllarında Albay Talat Aydemir iki kez darbe yapmaya kalktı. Bu girişim bastırıldı. İkinci darbe girişiminde başka bir albayın daha adı geçiyordu, Alpaslan Türkeş. Yine bir el onu kurtardı, beraat etti.
1963 noelinde Kıbrıs karıştı. Cumhurbaşkanı Baş Piskopos Makarios, ENOSİS amacıyla Türk halka saldırdı. EOKA-B, Türkleri katletmeye başladı. Türk jetleri Rum askeri hedeflerini bombaladı. Bir jet uçağımız düşürüldü. Jetin pilotu Yüzbaşı Cengiz Topel şehit edildi.
ABD Başkanı Johnson Türkiye’ye “Silahlarımı kullanamazsınız” mektubu gönderdi. İsmet İnönü’de cevaben “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de burada yer alır” cevabını verdi. ABD-NATO, Morrison Firmasının temsilcisi olan Süleyman Demirel’i desteklediler.
Sovyetler Birliği Avrupa’nın vermediği düz cam patentini Şişe-Cam’a verdiler. Başbakan Menderes’in son döneminde yüzünü yatırım ve kredi için Sovyetler Birliği’ne dönmüştü.
27 Mayıs’tan sonra Sovyetler Birliği Türkiye ile ekonomik ve ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. Bu amaçla Sovyetler Birliği Başbakanı Kosigin 1966 yılında Türkiye’yi ziyaret etti
Kıbrıs’taki olaylar ülkede “Milliyetçi dalga” yükseldi. “Tam Bağımsız Türkiye” şiarı dalgalanmaya başladı. ABD’nin tutumu bu dalgayı güçlendirdi.
1965 yılında yapılan seçimlerde Adalet Partisi tek başına iktidara geldi. Bu seçimlerin bir başka sürprizi ise Türkiye İşçi Partisi’nin 15 milletvekili ile TBMM’ne girmesiydi.
Emperyalistlerin tüylerini diken diken eden bir şey daha oldu.
1960-1965 yılları arasında Dünya
“Soğuk savaş”la ikiye bölünen dünyada üçüncü bir yol olarak “Bağlantısızlar Hareketi” doğdu. Bu harekete Hindistan’ın bağımsızlığa kavuşturan Nehru, Yugoslavya’nın lideri Tito, Mısır lideri Cemal Nasır, Gana lideri Nkrumah ve Endonezya lideri Ahmed Sukarno’nun önderlik ettiler. İlk “Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi” 1961 yılında Belgrat’ta düzenlendi. Kısa bir sürede 100’e yakın ülke katıldı.
Yine bu yıllarda ABD’de kapitalizmi can evinden vuran “Hippilik” akımı doğdu. Hippiler tüketimi ret ederek kapitalizmin “Sürekli tüketim” modeline karşı çıktılar.
Güney ve Kuzey Vietnam arasında 1963 yılında başlayan savaş şiddetlenmeye başladı ve ABD bu savaşa müdahil oldu. ABD bu savaşı kaybetti.