Köşe yazarımız Ali Yazır makalesinde;
Günümüz dünyasında kişisel veya toplumsal özneli bazı sorunlar var ancak çözüm yolları da var. Burada esas mesele, problem sahiplerinin öncelikli olarak hangi probleme odaklandığıdır. Probleme mi yoksa çözüme mi odaklanılıyor?
Yetmişli yaşlara yol almama rağmen mesleki ya da sosyolojik çözümler sunulduğunda bugüne kadar ben dahil bir çok kimsenin “hadi yapalım” dediğini duymadım. Genellikle bireysel olarak “ama” diye başlayan reddetme , mazeret, hakim oluyor.
Kendisine sunulan çözümleri elinin tersi ile reddeden insanlarda;
‘Yapacak bir şey yok!
Burası Türkiye!
Bakalım; kısmetse olur.
Her şey de bilim değil, teori ile pratik farklıdır.
Boşver bu da geçer’ sözlerini sıkça duyarız. Bu tarz sözler tüm bahane üretenlerde sanki kalıplaşmış gibi tekrarlanır durur. Bu ifadeler aslında kişilerde var olabilecek çözümleri de yok eder.
Başarılı, başarısız olmanın kökeni psikolojiktir. Çözerim, başarabilirim demektir ya da diyememektir. Kendinin başaracağına inanmaktır. Bu psikoloji aynı zamanda itibar yani saygı, güven ve inançla da ilgilidir. Bütün bunları reddeden insanların, yoksulluğu, hastalığı, mutsuzluğu vb. olumsuzlukları yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü kazanabilecek tüm güzellikleri daha başından reddetmekteler.
Hiç kimse başka bir kimseye, daha büyük kazançları olmadan bir hakediş sunmaz. Fazlasını kazanmadan sana vermez…
Bir kişi size gel kardeşim seninle; En iyi yerlerde yiyip, içip, eğlenelim, en ünlü isimlerin gittiği en lüks mekanlara takılalım sanki hayal aleminde gibi yaşayalım demiş olsa ne cevap veririz!
“Ben o ortamlarda yapamam. Bahsettiğiniz isimlerle ortak bir yönüm yok ki onlarla konuşamam. Bunlar beni korkutur, hazır değilim ve kendimi oraya ait hissetmem…”şeklinde boynu bükük bir reddediş olması çok mümkün…
Ancak, böyle zengin ve elitlerin yaşadığı hayata da bizde bir özenti var!.
Demekki ihmal edilen bir şeyimiz var ki onların oldukları yerlerde yokuz? Acaba bu ihmal edilen şey ne?
Bütün bunlar aslında bizim için sadece bir iş..
Bir pırlantacının vitrini ve kasası pırlanta dolu diye ona “çok zenginsin, sat bunları parasıyla yaşa hayatını” diyemezsiniz. Çünkü pırlantacı pırlantaları ne kadar çok satarsa o kadar kazanır yani bu pırlantalar aslında sermayedir. Turistik bir bölgede oteli olan kişiye “hayat sana güzel, deniz, kum, güneş ve turistler, yemekler tüm yaz tatili yaşıyorsun ve üstüne para kazanıyorsun” diyemezsiniz çünkü işi budur.
Çoğu zengin bilir 28 günle açıklanan alışkanlık yaklaşımı vardır. Altınızda son model en pahalı araba olsa bile 28 gün sonra bunun yerli bir arabadan farkı kalmıyor araba aynı amaç için var. Bu örneği tripleks bir villa içinde verebiliriz. Bir süre sonra orası sadece sığınılan bir evdir.
Çevremizde hiç paraya ihtiyacı yok, çok yaşlı da değil ama bir bakıyorsunuz çok çalışan insanları görürüz. Niye çalışıyor bu kişiler?
Para için değil çünkü ihtiyacı yok.
Ama biz insanlar olarak, dünya vatandaşı, teknokrat ve entelektüel olmanın kazandırdığı bir hayatı paylaşma ihtiyacını her zaman hissediyoruz. Bu harika bir şey. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu gibi insanların ister tesadüf deyin bir çekimle eşleştiğini görebilirsiniz. Çünkü çıkar amaçlı ilişki kurmak, bu para olur veya eğlence olur ya da başka bir şey ama doğrudan bunlar olunca gerçek anlamda samimi ve güven dolu bir ilişki kurulmuyor. Bu şekilde çok sahtekarca şeyler oluyor ve gerçek anlamda bağ kuramıyorsunuz.
Sade, mütevazi ,sanat, spor veya entelektüel bir çok konudan farketmez sadece birinden çok iyi anlayan birisi de olsa diyalog kuracağımız farklı karakterlerde en az birkaç arkadaşımın olmasını arzu ederim.
Sonuç olarak Türkiye’de çok büyük ekonomik, toplumsal, adalet vb. sorunları var ama çözümler de var. Özellikle de harika insanlarla çevrelediğiniz sosyal yaşamınızda bedavaya en büyük lüksleri yaşayabilirsiniz. Burada kastettiğim lüksler ultra olabilir veya Bir camii’nin bahçesinde harika bir insanın sıcaklığının karıştığı güneşle birleşip içinizi ısıtması da olabilir. Sadece şu var ki, bizler, bağımsız halde çözümleri ve iyiliği reddetme halinden kurtulmalıyız. Bunun için kendimizi tanıyalım ve kendi kendimizin cellatlığını yapmayalım. Lütfen.