TOPLUMSAL DEMOKRATİKLEŞME IŞIĞINDA KAYYUM ATAMALARI
Toplumların demokratikleşme süreci, yalnızca siyasi ve ekonomik faktörlerin etkisi ile değil, aynı zamanda, toplumun içinde bulunduğu psikolojik durum da etkin ve belirleyici bir rol oynar.
Özellikle toplumdaki, kaygı yada toplumsal stres seviyesi de insanların, mevcut sisteme olan bağlılıkların sarsabilir yada reformlara olan ilgilerini arttırabilir. Toplumdaki anksiyetenin, belirli bir eşiği aştığında, elit kontrolünün, Demokrasiden uzaklaştırıldığı; vatandaşların ise daha çok söz sahibi olduğu bir demokrasiye geçişi nasıl etkileyeceği/ etkilediği hususu, oldukça önem arz eden bir konu olarak karşımıza çıktığı toplumsal ve sosyolojik bir realitedir.
Marksist Materyalist, felsefenin sosyal sınıf ayırımının dışında, pozitif felsefenin sosyolojik tasnifine göre, toplumu oluşturan iki ana grup olarak mütalaa edilen, vatandaşlar ve elitler arasındaki etkileşim, vatandaşlar nüfusun genelini temsil ederken; elitler ise daha fazla güç ve etki sahibi olan kişileri veya grupları temsil ederler.
Vatandaşlar değişim yanlısı iken, elitler ise reformu ve değişimi desteklemektense; mevcut sistemin devamından kazanç sağlama eğiliminde oldukları da sosyolojik bir gerçektir.
Bu kapsamda, elit kesimin temsilcisi olan siyasal iktidar ve ortağının, özellikle milliyetçi çevrelere ve güvenlik öncelikli politikalara önem veren kesimlere, DEM Partili Belediye Başkanlarını görevden alarak, yerlerine kayyum ataması ile verdiği mesaj şudur; yerel yönetimlerde egemen olan iradenin, vatandaşların (Halkın) iradesi değil, toplumun elit kesimini temsil eden merkezi yönetimin iradesi olduğunu; bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ancak bu anlayış, özellikle, Mardin, Batman ve Şanlıurfa/ Halfeti gibi şehirlerde yapılan kayyum atamaları, aynı zamanda Siyasi, Hukuki ve Toplumsal açıdan, yoğun tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Belediye Başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanmasının gerekçeleri büyük oranda, aşağıda sıraladığımız şekilde vuku bulmuştur.
Mardin Büyükşehir Belediye Başkanının, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/6 sayılı dosya esasında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 10 yıl hapis cezası alması; Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/142 sayılı dosya esasında; Terör Örgütü Propagandası yapmak suçundan devam eden yargılaması; Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2024/7685 sayılı soruşturma dosyasında yürütülen silahlı Terör Örgütüne Üye Olma isnadıyla şüpheli sıfatına haiz olması.
Batman Belediye Başkanına isnad edilen suç ise; Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2023/70 sayılı dosya esasıyla ilgili, Silahlı Terör Örgütüne Üye olma suçundan, 6 yıl 3ay hapis cezasına mahkumiyeti. Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2023/7894 sayılı dosya esasında yürütülen, Silahlı Terör Örgütü propagandasını yapma suçundan şüpheli görülmesi;
Yine Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2024/894 soruşturma sayılı dosya kapsamında yürütülen Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçundan şüpheli sıfatına haiz olması.
Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesi Belediye Başkanı için ileri sürülen gerekçe ise, Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/136 sayılı dosya esasında, Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay 15 gün hapis cezasına mahkumiyeti; Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca 2024/466 sayılı dosya esasında yürütülen, Silahlı Terör Örgütüne Üye olma suçu nedeniyle soruşturmasının halen devam etmesi.
Esenyurt Belediye Başkanının görevden alınarak yerine kayyum atanmasını da aynı kapsamda değerlendirilmesi mümkündür. Zira söz konusu Belediye Başkanı için önceden verilmiş ve kesinleşmiş, herhangi bir yargı kararı olmadan; doğrudan, teknik dinleme verilerine dayanılarak, tutuklama kararının çıkarılması ile görevden el çektirilmesi başlı başına geniş kapsamlı, hukuki ve siyasi tartışma gerektiren bir alandır.
Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanları hakkında yukarıda beyan ettiğimiz yargı kararının aşamalardan geçerek kesinleşmesi halinde, görevden alınmaları gerekirken; soruşturma aşamasında olan dosyalar ile henüz kesinleşmeyen yargı kararlarına dayanılarak; Anayasanın 127. Ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 47. Maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığınca görevden alınmalarının yasal olmadığı kanaatindeyiz. Doğal olarak 5393 sayılı Belediye Kanununun 45-46 maddeleri kapsamında kayyum atanması da hukuki ve yasal değildir.
Yukarıda beyan edilen hususlar, seçmenler açısından değerlendirildiği takdirde, seçmenler, seçme ve seçilme haklarının, ihlal edildiğini düşünürken, kayyum atamalarının hangi sürelerle sınırlı olduğu ve hangi kıstaslara göre atamalarının yapıldığı konusunda net bir açıklama bulunmamaktadır. Merkezi otoritenin, kayyum atamaları, çok da isabetli olmadığı; siyasi ve hukuki anlamda bölge halkını memnun etmediği; atanan mülki amirler yönünden liyakatin esas alınmadığı açıktır.
İktidar ve ortağı, bu uygulamaları ile bölgedeki güvenlik politikalarını sürdürmede kararlı olduklarını; yasa dışı örgütlerle iltisak ve irtibatlı olduğunu tahmin ettikleri, kişi ve gruplara karşı toleranslarının olmadığını göstermektedir. Merkezi hükümet, aynı zamanda, Belediyelerin, Halk iradesi yerine, kendi denetimi altında olmasını sağlayarak güvenlik endişesini ön planda tuttuğu bu uygulamalarıyla ispat etmiştir.
Bu durum, Devletin bölgedeki kamu düzenini sağlama çabaları olarak yorumlansa da, bölge halkı arasında huzursuzluk yaratma ihtimali oldukça yüksektir. Hatta ihtimal ötesi kesindir. Biz yeni Yüzyıl Partisi olarak Halkın sandığa yansıyan iradesini, inkıtaa uğratma yerine, yerel yönetim adaylarının önceden Yasalara Aykırı eylemlerinin olup olmadığını, sonucuna göre tespit ederek, seçimlere girmeyi; daha yasal, ussal ve daha yerinde olduğu kanaatindeyiz.
Bunun dışında söz konusu uygulama, Türkiye’nin Hukuk Devleti İlkesi ve Demokratik değerleri açısından önemli bir sınav olduğu; ilerleyen süreçte, kayyum atamalarının nasıl şekilleneceği; hem hukuk çevrelerinin, hem de toplumun yakından takip edeceği bir konu olarak hassasiyetini sürdürecektir.