Zeki Baştürk yazdı; TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER

Zeki Baştürk yazdı; TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER

Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;

26 Eylül 1932. Dil  Kurultayı toplandı. Amaç,Türk dilinin köklerinin bilimsel yöntemlerle araştırılması, dünya dilleri arasındaki yerinin belirlenmesiydi.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,
” Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdir.”
diyerek kurultayın amacını çok net biçimde ortaya  koymuştu. Bir ulusun, gerçek bir ulus olabilmesi için dilin önemini en somut biçimde dile getirmişti.

Bugün Dil Bayramı’nın 92.yili. Kutlu olsun!

Türk Ulusunun uyanışından, bağımsız olmasından, özgürce yaşamasından, kendi dilini kullanmasından rahatsız olanlar, kabullenemediler dilimizin ozleşmesini. Devrim karşıtları, karanlık düşünceli kişiler, gruplar hep karşı çıktılar dilimizin yabancı diller boyunduruğundan kurtulmasına.

” Dede ile torun birbiriyle anlaşamıyor” dediler. ” Bir gecede geçmişimiz ile bağımız koptu” dediler.  “Mezar taşlarını okuyamiyoruz” dediler. Dilimizi küçümsemek için uydurma sözcükler turettiler. Arapça ‘yi kutsal bir dil gibi savundular. Ellerini çekmediler dilimizin üzerinden.

Amaçları, ulusu yeniden tutsak etmek, başkalarının kölesi yapmak. Gizli niyetlerini dil üzerinden gerçekleştirmeye çalıştılar.

Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağ, sıkı bir ilişki vardır. Bir ulusu, ulus yapan en önemli özelliklerden biri dil birliğidir. Dil, ulusu oluşturan bireyleri bir arada tutan çimentodur.

Çinli filozof Konfüçyüs’e sorarlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?”

Konfüçyüs yanıtlamış: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü, dil bozulursa sözcükler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

Binlerce yıl öncesinden ne denli güzel anlatmış dilin önemini.

Türk Dil Kurumu’nun ilk Genel Yazmanı Ruşen Eşref Günaydın, ne güzel, ne içten anlatır dilimizin güzelliğini.

“Türkçe: Analarımızın dili; anadil, diller güzeli… Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcükten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe…

Coşkunların hızını, dertlilerin iç sızısını, delikanlıların sevgisini, inanını, güler yüzlü kızların kıvraklığını, babaların öğütlerini, anaların yumuşak yürekliliğini, kızgınların öfkesini, kırgınların iniltisini, şenlerin şakasını, göklerin ıraklığını, suların canlılığını, ay ışıklarının oynaklığını, güneş parıltısının keskinliğini, iç yaşayışlarımızı da dış yaşayışımız gibi her dilden duygulu anlatan Türkçe… Bize yaşamı anlatan, yaşamı kendisi ile anladığımız Türkçe…

Bizi birbirimizle anlaştıran; dünya ulusları içinde bize şanlı ve belirli bir varlık veren Türkçe.”

Ne denli güzel değil mi? Bu sözcüklerde, bu tumcelerde anlaşılmayan bir şey var mı? Arapça’yı bilmeyenlerin din konusunda söz sahibi olduğu bir dönemde dilimize sahip çıkmak her yurtseverin görevidir. Gelişmiş, yetkin ve varsıl bir dilden yoksun ulus, düşünce alanında yaratıcı olamaz.

Yine Ruşen Eşref Ünaydın’ in seslenişi ile seslenelim:

‘Ey bizden daha genç olanlar! Bu emekler, bu dilekler sizler içindir! Bu dille sizler, ne mutlu, bizlerden daha çok ve güzel konuşacaksınız. Hele anaların kucağında ilk sözleri öğrenen Türk çocukları! Ah sizin konuşacağınız, sizin yazacağınız Türkçeyi duysaydım! Sizin ve sizin çocuklarınızın ağzında Türkçe kimbilir ne güzel, ne duru bir varlık olacaktır! Onu yarınki dâhi sanatkârlar kimbilir daha ne imrenilecek yeniliğe ve güzelliğe yükseltecektir. Onlar da unutmasınlar ki, bu yolu onlara ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk açmıştır.”

Yüz yıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de  yayınladığı fermanında:
” Bu günden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.”

diyerek Türk diline sahip çıkarken bu gün bizler, dilimize  yeterince sahip çıkabiliyor muyuz?

Atatürk ilke ve devrimlerinin, cumhuriyet kazanımlarının savunucusu olarak tüm halkımıza, yöneticilerimize ve aydınlarımıza sesleniyorum . Türkçemize, ses bayrağımıza, ana dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya, dilimizi özenli kullanmaya, bir an önce de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyorum.

Unutmayın! Türkçe giderse Türkiye gider.

Dil Bayramımız kutlu olsun!

Zeki BAŞTÜRK

 

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?