Köse yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;
Tam bir yıl geçti aradan. Gecenin bir yarısı . Gece karanlık. Gece sessiz. Gece soğuk. Geceyi yırtan bir sesle yıkıldı evler. Bir yıl önce tam da bugün yerle bir oldu onbir kent. Binlerce insan, yıkılan enkazın altında kaldı. Kimi enkazın altında hemen yaşamını yitirdi. Kimi canını kurtarmak için sesini duyurmaya çalıştı.
Günlerce kimse duymadı bu çığlıkları. ” Sesimi duyan var mı? sorusuna yanıt gelmedi yetkililerden. Göçük altında kurtarılmayı beklediler umarsızca. Seslerini duyurmaya çalıştılar var güçleriyle. Umutlar boşa gitti. Kimileri soğuktan donarak öldü, kimileri tonlarca ağırlığın altında ezilerek yitirdi yaşamını.
Ayakta ve hayatta kalanlar, sevinemediler yaşadıklarına. Başlarını sokacak yerleri yoktu. Gecenin ayazı iliklerine dek işliyordu. Ne üstlerine giyecek bir giysi ne ayaklarına giyecek bir ayakkabı. Elektrikler kesik, telefonlar çalışmaz, yollar işlemezdi. Ulaşamadılar yetkililere, ulaştıramadılar sorunlarını. Aç, susuz , umarsız beklediler yakınlarının çıkarılmasını enkaz altından.
Günlerce çadır verilemedi bu insanlara. Bir sıcak çorba geçmedi boğazlarından. Bir çorap bulamadılar ayaklarına giyecek. Aç ve açıkta, ayazda kaldılar günlerce. Yetkililer, duymadı çığlıkları, feryatları.
Türk halkı kara gün dostudur. El ele verip koştular deprem bölgesine. Ellerinde ne varsa taşıdılar bu insanlara. “Dost, böyle günde belli olur” dediler, yardıma koştular. Hiç olmazsa acılarını paylaştılar depremzedelerin. Çağdaş yöneticiler, ” önce insan” ilkesiyle çalışan yerel belediyeler el uzattı acılı insanlara. Sivil Toplum Kuruluşları’, yerel belediyeler, spor kulüpleri koştular. Futbolcular duyurmaya çalıştı bu acılı insanların sesini.
Duymadı bu çığlıkları yetkililer. Duyarsız kaldılar. En çok da bu duyarsızlık ve ilgisizlik kanattı yaralarını. Bu umarsızlık derinleştirdi acılarını. Bir gömlek, bir çadır er geç bulunur elbet. Bizim insanımız dayanıklıdır acılara. Bizim insanımız, açlığa, yokluğa, yoksulluğa, en zor koşullara kutlanmasını bilir. Bilir de dayanamaz kendilerini yönetenlerin ilgisizliğine ve duyarsızlığına.
Çünkü, devlet ” ana”dır, çünkü devlet, ” baba”dır halkın gözünde. Analık, babalık böyle günlerde belli olur. Baba yardıma koşar, ana tüm sevecenliği ile sarıp sarmalar yavrusunu. Depremzedeler göremedi ne anayı ne de babayı bu zor gününde. Korumayı bırakın yardım çadırlarını bile satmaya kalkıştılar.
“Bir insan, acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.” Bugün hepimiz, Maraş’ın, Hatay’ın, Adıyaman ‘in acısını duyabiliyoruz. Henüz çözüme kavuşan hiç bir sorun yok. Kalkmayan enkazlar, bulunmayan kayıplar, sarılmayan yaralar var. Bu da hem bizi hem oralarda yaşayanları üzüyor.
Çünkü bizler insanız. İnsanca duygularımız yaşıyor her şeye karşın. İnsan olmak özge şeydir.