Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;
Yüksek Öğretmen Okulları ve 68 kuşağı kendi dönemlerine damga vurmuş iki önemli değer, iki önemli kurum. 1968- 1972 yollarına damga vurmuş, destan yazmış iki olgu. Prof. De. Ramazan Demir ,bu iki seçkin olguyu birlikte ele almış; yaşananları kayda geçirmiş. Kitabın yayınlandığını Yüksek Öğretmenliler İletişim grubunda gördüm ilkin. İlgimi çekti. Daha araştırmaya girmeden bir arkadaşım aracılığı ile okuma olanağı buldum.
Prof. Dr. Ramazan Demir , konuyu sekiz(8) bölümde ele alıp incelemiş. Öncelikle 68 hareketinin ortaya çıkışına tarihsel açıdan yaklaşmış; uluslaşma, ulusallaşma , ulus devlet kavramlarının ortaya çıkışı ve gelişim süreçleriyle açıklamıştır. Bu gelişmelerin gençliği nasıl etkilediğini yorumlamış. Gençliğin o yıllarda; yönetime ortak olmak, sistemdeki aksaklıkları işçi ve köylülerle birleşerek dile getirmek ,barıştan yana olmak, emperyalizmin yakılmasını istemek, sömürü düzenine karşı çıkmak gibi çok masumane istekleri vardı. 1968-1972 yolları gençlik hareketinin en yoğun yaşandığı yıllardı. Yazarın, “68 kuşağının içinde. Çin’de Mao, Latin Amerika’da Fidel Castro ve Che Guevera’yı kendilerine örnek alanların yanında hippi kültürünü benimseyenler ve yaşayanlar vardı” derken daha ilk satırlarda nesnellikten uzaklaştığını gördüm.
68 kuşağı, eşitlik ve özgürlük isterken, ekonomik ve sosyal adaletsizlikle mücadele ederken çözümün “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” olduğunun altını çizdiler. Yazar ise bu çabayı, “ bizim 68 kuşağı körü körüne Rus ya da ABD emperyalizmine kendilerini kaptırıp kör ve aymaz kaldılar” diyerek yine nesnellikten uzaklaşıp 68 kuşağını itibarsızlaştırma yolunu seçmiştir.
“Hem milliyetçi kanat hem de devrimci kanat ortak paydada Türk Kurtuluş Savaşı ve Atatürk yolunu seçip emperyalizme karşı ortak mücadele etseydi o genç fidanlar kara toprağa girmezdi” derken gerçekçi ve önemli bir saptamada bulunmuş. Bu soruyu kitabın yazarına sormalı: O günlerde neredeydiniz? Neden emperyalizme karşı mücadele edenlerin yanında değildiniz? Yine bir yanılgı ya da saptırmayla karşı karşıyayız. Yazar diyor ki:” 68 kuşağının hem sağın hem de solun gençleri bir gerçeği görmüşlerdi: Emperyalizme karşı tek ilkede uyuşmak.” Böyle olmalıydı elbet. Ama öyle olmadı. Solcu gençler, “ Tam Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Amerika, Kahrolsun Emperyalizm” diye sloganlar atarken “ Komünistler Moskova’ya” sloganını atanlar kimlerdi?
Yanılgılar, saptırmalar bunlarla kalmıyor. Yazar, saptırmalarını sürdürüyor.” Öğrenci eylemlerinin dorukta olduğu dönemde 6.Filo’yu protesto etmek üzere sağ sol ayrımı yapmaksızın tüm öğrenci dernekleri birleştiler.” Gerçek böyle midir acaba? Devrimci gençler, 6. Filo’yu protesto ederken, Amerikan askerlerini denize dökerken 6. Filo’yu kıble yapıp namaza duranlar, ellerinde sopalarla devrimcilere saldıranlar kimlerdi? Kimleri, niçin aklamaya çalışıyorsunuz ?Bunların içlerinde kimler vardı? Gençler, hiçbir zaman görüş ve eylem birliği içinde olmadılar.
Taraflı ve yanlı görüşlerini ısrarla sürdürüyor yazar. Devrimci gençlik, “NATO’ya Hayır!”, “ Ortak Pazar’a Hayır!”, “ Petrol milileştirilsin!”, “ Üretim için Eğitim!” yapılan eylemleri ve atılan sloganları temelsiz olarak yorumluyor, bunların başkaları tarafından ithal edildiğini ileri sürüyor. Ne denli temelsiz bir görüş ve düşünce değil mi? Bu isteklerin hangisi temelsiz? Bugün bile güncelliğini koruyan istek ve özlemler bunlar.
Temelsiz bir görüş, taraflı ve yanlı bir saptırma daha:” Sol gençlik, Mao, Guevera ve Fidel’i örnek alıyor ama Mustafa Kemal’i unutuyordu.” Araştırmadan, gözlemden ne denli uzak bir yaklaşım. Samsun’dan başlayıp Ankara’ya dek uzanan “ Mustafa Kemal ve Tam Bağımsızlık “ yürüyüşünü neden görmezlikten geliyorsun, Gazete sayfaları bu haberlerle dolu. En önde yürüyenler kimlerdi? Devrimci gençliğin Mustafa Kemal’e olan sevgisini, saygısını, bağlılığını kimse görmezlikten gelemez. Bu çabaları yok saymak, bu gençliği zayıflatamaz. Keşke biraz nesnel olabilseydiniz. O zaman kitabı okunur kılardınız.
Taraflı ve yanlı tutumunuzu ısrarla sürdürüyorsunuz. Kitabınızın bir yerinde yine “ 6. Filo’ya karşı yapılan eylemlerde devrimci gençler kadar sağcı-milliyetçi gençler de vardı.” diyorsunuz. Bir kesimi yüceltmeye bir kesimi küçültmeye çalışıyorsunuz. Gerçek tarihçiler, gerçek bilim insanları gerçekleri tüm çıplaklığı ile yazacaklardır bir gün.
Harun Karadeniz’i anlattığınız bölümlerde de tarafsızlığınızı yitirmişsiniz. Bu büyük devrimciyi, kuşku ve zan altında bırakacak tümceler kurmuşsunuz. “ 68 kuşağında etnik ve mezhepsel siyaset öndeydi” diyerek bir kehanette bulunmuşsunuz. Yanıldınız Ramazan Bey! Solda siyaset, ezen ezilen, sömüren sömürülen üzerine kurulur. Etnik siyaset üzerine değil.
Yanılgılar ve saptırmalar sürüyor. Ülkücü gençlerin , devrimci gençlerin denetimindeki Fen ve Edebiyat Fakültelerine sokulmadıklarını savunurken yüzlerce devrimcinin üstelik hiçbir olaya karışmamışken Çapa Yüksek Okulu’na yani kendi yurtlarına kimler tarafından alınmadığına neden hiç değinmiyor? Yıllarca aç, susuz, yataksız bırakılan bizlerden neden söz etmiyor? Bizim hakkımız olan aylıklarımızı, donanım bedellerimizi kimler alıp yedi? Hani siz hep barıştan yanaydınız? Kitabınızda bunu hep vurguluyorsun.
Deveye boynun eğri demişler. “Nerem doğru ki? “ diye yanıtlamış. Şimdi yazacağım tümcenin neresini düzelteyim ki? “ Solcu geçinen gençler bilinmeyene, meçhule sürükleniyordu.” Bizler, geçinmedik gerçekten inandık. Bilinmeyen meçhul ne demek? Bunun bilineni de var mı? Anlatım bozukluğu var. Küçümseme, hakaret var. Sözcüklerin anlamını bilmemek var. Gerisini ne sor ne ben söyleyeyim.
Çatışmalar sırasında ölenler, öldürülenler oldu. Hepsi için acımız ve üzüntümüz sonsuz. Tümünün bu ülkeyi gerçekten sevdiklerine yürekten inanıyorum. Bunlardan biri de Yusuf İmamoğlu. Allah rahmet eylesin. Kederli ailesine sabırlar dilerim. Yazar da çok üzülmüş olmalı ki sayfalar dolusu yer vermiş bu ölüme. Ancak nedense o tarihlerde öldürülen Vedat Demircioğlu, Taylan Özgür , Hüseyin Aslantaş’ın ölümlerine hiç değinmemiş. Kendisi de bir Çapa’lı olan yazarın Hüseyin Aslantaş’ı anmaması çok ilginç değil mi? Tarafsızlığına gölge düşmüyor mu? Ya da bu ölenlere hiç üzülmedin mi?
Yanlı ve taraflı görüşleri burada bitirmek istiyorum. Aslında anlatılacak daha çok yanlış var. Bu kitapta hiç doğru bir şey yok mu .?diye sorabilirsiniz. Var elbet. 68 kuşağını “ okuyan, sorgulayan, eleştiren, alternatif üreten, yönetime başkaldıran, onurlu bir gençlik hareketi” olarak tanımlarken doğru bir saptamada bulunmuş. Eksik bir tanımlama olsa da yerinde ve doğru bir saptama. Bu karara yürekten katılıyorum.
Yine doğru ve yerinde bir saptama.” Öğretmen yetiştiren kurumların kapatılması ülkeye yapılan en büyük ihanettir.” Doğru söze ne denir? Katılıyorum. “ Çatışan biz gençlerdik. Kazanan hep emperyalizmdi, sömürgenlerdi.” saptaması yerinde ve doğru.
Kitapta nesnel davranılmamış. Bir kesim aklanmaya , yüceltilmeye çalışılırken asıl o döneme damgasını vuran kesim görmezlikten gelinmiş, yok sayılmış. Gerçeklikten ve gerçeklerden uzak bir yapıt olmuş.
Kullanılan dile özen gösterilmemiş. Bilinmeyen meçhul, umar ve temenni ederim gibi tutarsızlıklara rastlanmıştır. Türkçe sözcükle Arapça sözcük birlikte kullanılmış.
Yine de emek verilmiş. Araştırma yapılmış. Önemli bir konuya değinilmiş. Emeklerine ve çabalarına sağlık.