Köşe yazarımız Zeki Baştürk kaleme aldığı yazıda;
“Günümüzde çok sık kullanılan bir kavramdır değişim. Bilimde, fende, sanatta kullanılan bu kavram, son günlerde siyasetin gündemine de girmiştir. Herkes, değişim istemekte, bir şeylerin değişmesi konusunda görüş belirtmektedir. Öncelikle değişimi tanımlamakla başlamak gerekir. Nedir değişim?
Değişim, var olan durumdan başka bir duruma geçmektir. Var olanı olumlu biçimde geliştirmektir. Kimileyin kendiliğinden oluşur bu durum. Boyunuzun uzaması, sesinizin çatallasması, saçlarınızın ağarması kendiliğinden oluşan bir değişimdir. Kimileyin bir zorunluluk olur. Kişileri, yöneticileri, tüzüğü, yöntem ve teknikleri de değiştirmek gerekebilir. Önemli olan fark yaratmak için yapılan değişimdir. Olumlu ya da olumsuz da olabilir. Olması gereken ve istenen olumlu yönde gelişimdir. Aynı yöneticilerle, aynı uygulamalarla farklı sonuçlar beklemek yanlıştır. Seçim kazanmak, oyları artırmak olanaksızdır. Bu duruma kaç kez tanık olduk. Silkelenmek, yenilenmek, değişmek gerek.
Değişen dinamiklerle birlikte artan rekabet ortamı, şirketlerin performansa dayalı yönetime geçmesi, yetenek avcılarının artması ve bunlarla eş zamanlı gelişen teknolojik değişmeler değişimin adını sıklıkla duymamıza neden olmaktadır. Değişim artık salt şirketler ya da ülkeler boyutunda kalmayıp birimlere ve hatta kişilere dek uzanan bir süreci kapsar.
Değişimi kabul eden ve hatta değişimle koşut olarak ilerleyen örgütler ve kişiler ayakta kalabilmekte, buna ayak uyduramayan, geleneksel yöntemleri tercih edenlerin ise zaman içerisinde yok oldukları görülmektedir. Özellikle teknolojik gelişmelerin son zamanlarda hız kazanması ve elde edilen bilgi birikimi sayesinde geçmiş ve günümüz arasındaki fark gittikçe açılmakta, değişimi göz ardı etmek olanaksız olmaktadır.
Örgütlerde yaşanan veya yaşanması planlanan değişimin amacı sadece günü kurtarmak değil, gelecek dönemlerde örgütler adına yarar getirecek eylemleri organize etmektir. Sürekli değişen durum ve koşullara kurumların uyum sağlaması, değişen seçmen beklentilerini karşılamaya çalışması ve bu doğrultuda örgütlerin varlıklarını devam ettirebilmesi ancak değişime uyum sağlayabilmesi ile olur. Bu nedenle rekabet ortamında değişimi yönetemeyenler, bir süre sonra kendilerini değiştirilmiş olarak bulurlar. Örgütler açısından değişim kaçınılmaz bir olgudur. Ancak buradaki önemli husus, değişimin ne zaman ve nasıl yapılacağına karar vermek suretiyle değişimi yönetebilmektir. Aynı zamanda değişim sonucunda örgütte bazı şeylerin yitirilmesi ,örgütü krize sürüklerken, aksi durumda ise örgüt önemli kazançlar elde edebilir ve örgütsel yenilenme ve gelişme sağlanmış olur.
Bu bölümde; değişim ve örgütsel değişim kavramı ve kapsamı, örgütsel değişimin amacı ve önemi, örgütsel değişimi etkileyen etmenler, örgütsel değişim türleri, değişim yönetimi süreci ve aşamaları, örgütsel değişim yönetiminde temel alınması gereken ilkeler, örgütsel değişime karşı direnç ve engeller ve değişime direncin önlenmesi konuları ele alınması gerekmektedir.
Tüm bu konular, il ve ilçe örgütlerinde geniş katılımlı toplantılarda ele alınmalı; değişim ilke ve yöntemleri tüm yönleriyle tartışılmalıdır. Çünkü değişim önce beyinde ve düşüncede başlar. Değişime tüm benliğimizle inanmamız gerekir. Değişim kaçınılmazdır ve zorunludur. İnanmayanlar ve benimsemeyenler, başarılı olamazlar. Ancak, değişime inananlar, değişimi gerçekleştirebilir.
Her seçim sonrası düş kırıklığı yaşamamak, oyları artırmak, seçim kazanmak için değişim gereklidir, zorunludur, kaçınılmazdır. Geleneksel ve alışılmış yöntemlerle başarı kazanmak olanaksızdır. Değişim, tüm örgütlerde ve tabandan başlamalıdır.
Tüm yöneticilerin teknolojik bilgiyle donanmış, bilim ve sanatla yoğrulmuş, kitleleri kucaklayan kişiler olması bir zorunluluktur. Çünkü değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.”