Zeki Baştürk yazdı; STOCKHOLM SENDROMU YA DA  CELLADINA AŞIK OLMAK

Zeki Baştürk yazdı; STOCKHOLM SENDROMU YA DA CELLADINA AŞIK OLMAK

Köşe yazarımız Zeki Baştürk makalesinde;

Yalan. İftira. Karalama. Kara çalma. Ayrıştırma. Ötekileştirme. Etnik kökenleri bölme. Tehdit. Şantaj. Seçim döneminin anahtar sözcükleri.

Son yıllarda yaşananları anımsamak bile istemiyoruz. Yokluk, yoksulluk, yolsuzluk. Paramızın değerinin yok oluşu. Buna karşılık artan pahalılık ve derinleşen yoksulluk. Artan işsizlik. Kaynamayan tencereler. Boş kalan buzdolapları. Üretmeyen, ürününün karşılığını alamayan köylüler. Çocuğunun beslenme çantasına kuru ekmek bile koyamayan anneler. Yatağa aç giren çocuklar. Gelecek kaygısı taşıyan ve gelecekten umudunu kesen gençler. Sokağa yalnız çıkamayan, şiddete, tacize uğrayan kadınlar. Örnekleri çoğaltmak olası.

Tüm bu yaşananlara karşın,
sokakta, çarşıda, pazarda sürekli yakınan ama yine de kendilerini bu duruma düşürenlere körü körüne bağlı yoksul kesim. Her türlü olumsuzluğu yaşadığı halde iktidarı destekleyen bir seçmen kitlesi.

Soruyorum kendime. Sorguluyorum olup biteni. Yanıtını veremiyorum kendime. Usuma gelen tek şey aşağıda anlatacağım bir durum. Anlatayım ve anımsatayım bu olayı. Bildiğinizi sanıyorum ama ben yine de anımsatayım.

Stockholm sendromunun öyküsü, 1973 yılında yaşanan bir banka soygunu olayına dayanır. Banka soygunu olayında Clark Olofsson ve arkadaşı Kreditbanken’deki 4 banka görevlisini 6 gün boyunca rehin alır. Olayda soyguncular tarafından rehin tutulan 4 kadın görevlinin soygunculara karşı empati ve sevgi temelli bir davranış geliştirdiği görülür. Hatta polisin bankaya operasyon düzenleneceğini anlayan rehineler soyguncuları uyarır. 6 günün sonunda içeri atılan göz yaşartıcı bombayla kurtarılan rehinelerin, kurtarıldıktan sonraki günlerde de soyguncularla iyi ilişkileri sürer. Kimi rehinelerin ise soyguncuların avukatlık ücretlerini karşıladığı görülür. Sendromu en iyi tanımlayan olay ise soygunculardan biriyle evlenmek için nişanlısından ayrılan rehine kadındır. Bu olay üzerine sendromun tanımı ilk kez psikiyatr Nils Bejerot tarafından yapılmıştır. Tam olarak tanı koyabilecek ölçüm araçları olmasa da psikoloji dünyasında kabul görmüş bir kavramdır.

Stockholm sendromu, rehin alınma, cinsel tacize ve şiddete uğrama gibi psikolojik ve duygusal baskıya maruz kalınmasında ortaya çıkan, kişi ile empati ve duygusal bağ kurulması ile sonuçlanan psikolojik tutsaklık olarak tanımlanabilir. Genel olarak soygunculara karşı mağdurların geliştirdikleri, bağlılık, empati ve duygusal bağ psikolojide kaygı ve hayatta kalma kuşkusunun getirdiği bir çeşit savunma mekanizmasıdır.

Kurtarılma umudunu yitiren bireyler, kendilerine psikolojik ve duygusal şiddet uygulayana muhtaç olduklarını düşünürler. Tam da bu yaklaşıma dayanarak halk arasında bu sendroma celladına âşık olmak da denir. Baskı uygulayandan gelecek en ufak bir iyi davranış mağdurda minnete ve bağlılığa dönüşerek gerçek durumun üstünü örter. Kurulan bağ kurtarılabilme durumunda da saldırgan ile ortak hareket etmeye kadar götürebilir ki bu da paniğe kapılan mağdurun zarar görmesine neden olabilir.

Stockholm sendromu, her ne kadar rehin ve rehine ilişkisine dayanan bir olaydan yola çıkılarak tanımlansa da sosyal ilişkiler içinde de rastlanan bir durumdur. İkili ilişkilerde eziyet gören kurban kendine eziyet edene bağlanır. Bu bağlanma sırasında ise aşağıdaki davranış biçimleri ortaya çıkar:

Minnet duygusu besleme, şiddeti ve kötü muameleyi yok sayma, istismarcı ile empati kurmaya çalışma , gerçeklik ile bağını kopararak kendi bakış açısını yitirme, şiddetten korunabilmek için karşısındakine yaranma çabası içinde olma, yaşadığı durumun suçlusu olarak kendini görmeye başlar ve istismarcıya yardım etme noktasına kadar getiren duygusal bağ kurma gibi davranışlar gösterirler.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?