Köşe yazarımız Zeki Baştürk kaleme aldığı yazıda;
“Bir direnişin romanı. Anadolu kırsalında başlayan bir yolculuk. Yoz bir toplum ve bilgisizlik içinde yoğrulun bir çevrede aydınlanma için savaşım bir genç. 70’li ve 80’li yılların karanlığının, siyasal kavgaların ve sürgünlerin içinde yaşama tutunma çabası. Avrupa başkentlerine dek uzanan serüven. Acılar, umutlar, özlemler, düşler, düş kırıklıkları….
Bir öz yaşamın sözcüklere ve tümcelere yansıması. Kendi yaşamını sözcüklere dökerken kendine örnek aldığı direniş önderlerinin romanlarını yazdığını öğreniyoruz.
Adanmış Hayatlar başlığı altında bir üçlemeye tanık oluyoruz.
“Hasretim Derin Uykularda “ adlı romanında “Mahir Çayan’ı” , “Ağlasın Gökyüzü. “ adlı romanında “Deniz Gezmiş’i “ ve “Kırmızı Bahar “ adlı romanında “İbrahim Kaypakkaya’yı” yazıyor. Belgesel olarak değil roman tadında yazması hem akıcılık sağlamış hem de kolay okunurluk. Yaşadığı döneme tanıklık etmesi de bir yazar ve bir aydın sorumluluğu.
Direniş kahramanlarının romanları bunlarla bitmiyor. En büyük devrimci Mustafa Kemal’i “ Devrimin Ayak Sesleri “ adlı romanında anlatıyor. Bu büyük devrimciyi çocukluğundan başlayarak Çanakkale’yi, Anadolu’ya çıkışını, kongreleri, TBMM’nin açılışını, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı akıcı ve sürükleyici bir dille okuyucularla buluşturuyor.
Yetmiyor elbet. Şeyh Bedrettin’i anmadan geçmek olmaz. Feodal düzene başkaldıran bu direniş kahramanını “Şeyh Bedrettin Destanı” adlı romanıyla anlatıyor. Anadolu ve Anadolu kültürü direniş kahramanlarıyla dolu. Yazar Vehbi BARDAKÇI, bu kültürle yoğrulmuş. Şeyh Bedrettin ile başlayan direniş dalgasına Pir Sultan Abdal , Dadaloğlu, Köroğlu, Börklüce, Torlak Kemal gibi destansı kişiler ekleniyor. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına Gezi direnişinin yiğitlerini eklemek gerek.
Bu kültürle yoğrulun yazar, tüm romanlarında hep bu temayı işlemiştir. Yalın bir dil, akıcı ve sürükleyici bir anlatım. Romanların ortak yönü hep bir yolculukla başlamalıdır. Bu yol, zorludur, dikenlerle ve güçlüklerle doludur. Kahramanlar, tüm bu engelleri aşarak varırlar amaçlarına.
Sevgiyi, insanlığı, insanca erdemleri çok sıkça kullanır. Kendi yolculuğunda kendine eşlik eden eşi Gülsen’in kimliğinde yansıtır bu erdemleri. Ferhat olur, dağları deler. Şirin’e kavuşmak için tüm engelleri aşar. Şiirlere, türkülere sevdalanır. Parada, şöhrette, makamda gözü yoktur. Daha güzel, daha aydınlık bir Türkiye için yazmaktan başka bir amacı yoktur yazarın.
Bir solukta okunacak bir kitap. Aydınlanmadan yana olan herkesin bu kitabı okunmasını öneririm.”