Köşe yazarımız Ali Yazır makalesinde deprem gerçeğine işaret ederek; “Üzgünüz, acılıyız, Yaşadığımız depremde kısa bir düre önce tüm Türkiye genelinde gerçekleştirilen Ulusal Deprem Tatbikatı laf olsun diye yapılmış gibi çok ciddiye alınmadığı ortaya çıktı. İnsani yardım örgütlerinin deprem sonrası yaşanan sıkıntılardan anlaşıldı ki tatbikattan haberleri olmadığı veya ciddiye almadıkları ortaya çıktı. Deprem sonrası işbirliği konusundaki eksiklikler kim neden, nerede, nasıl ve niçin oldu ve yanlış yaptı. Resmi gayri resmî kurumların bu konuda eksiği, yanlışı olanların hepsi sorumlu.
Şu da gerçek; Her işi de resmi görevlilere yıkarak bu yükün altından kalkılmaz. Biz, bir gibi hareket edersek güçlü oluruz. Sonra tartışalım gerekirse kavga edelim ama şimdi birlik olma zamanı. Yoksa ülkemize de, milletimize de yazık olacak. Soruşturulması lazım olan o kadar konu var ki.
Birkaç tanesine göz atacak olursak; Deprem bölgesinde ki yalan haberlerin kaynağı neydi? ABD şirketinin sahibi olduğu O Petrol kuyusundaki işlemlerin depremi tetiklediği, amaçlarının İstanbul’da büyük bir depremi tetiklemek olduğu hikayesi gerçek mi? Neden depremden 24 saat önce Türkiye’den bu ülkeler büyükelçilerini geri çekti. Ne biliyorlardı? Ülkemiz işe paylaşmadılar?
1. Amerika Birleşik Devletleri
2 Kanada
3. Büyük Britanya
4. Almanya
5. Belçika
6. İtalya
7. Hollanda
8. Fransa
9. Danimarka
10. Avustralya
HAARP iddialarının doğruluk derecesi ne? Doğruysa alınabilecek önlemler neler? Ülke olarak bizim bu tür yıkımlara karşı aldığımız tedbirler var mı? Hatta ABD’nin yaptıklarını ispatlarsak her can için tazminat isteği olacak mı? O ışık patlamalarının sebebi neydi! Depremin yıkıcılığında sadece jeolojik bir boyutu mu etken? Astronomik boyutu var mı? Konu özünde, inşaat mühendisleri, belediyeleri değil tüm bu ülkede yaşayanları ilgilendiriyor. Deprem oldu büyük yıkım, acı, hüzün sonrası önemi ortaya çıkan afet yönetimi ise bam başka bir konu. İşin sağlık boyutu var, ihmali olan insanlarımızın, insan kalitesi sorunu var. İnsani yardım kaynaklarının israfı, yağma v.s apayrı bir konu. Bölgedeki süreç yönetimi, güvenlik, istihbarat konularının da büyük önem arzettiği anlaşıldı. Yasa, yönetmelik, mevzuat boyutu var, yetmez suçlular için yargı işleyişi var. Suçluların cezalandırılması gerek. Velhasılı yapacak çok iş var. O insanların bozulan psikolojilerinin deprem öncesindeki düzeye getirilemese bile iyice onarılması gerekiyor. Eğitim, ailesini kaybeden çocuklar ise ciddi konular.
Bir musibet bin nasihatten iyidir sözünün ciddiye alınacağı bir gelecek bizi bekliyor. Umarım bu felaket ibret kaynağı olur. Ya da kadere sığınarak yetkililerin veya birilerinin yanlışlarına dur diyemeyip, boyun büküp, sessizliğimizin faturası olarak bela ve afetler başımızdan eksik olmaz. Kısaca kendimizi değiştirmeden, bu bela ve afetler bizim canımızı acıtmaya devam edeceği gün gibi apaçık ortada.
Yapılan her türlü yardım Allah rızası için yapılan bir nevi ibadetlerdir. İbadette gösteriş olmaz. Olmamalı. Ben inanıyorum ki her insan aklından ve kalbinden ne geçti ise bu dünyada karşılığını görecek. Hak’kın takdirine boynumuz kıldan ince eyvallah ama “Halkın takdiri” ise ilk seçimde görülecek ve yaşananların “Halka hizmet, Hakka hizmet” olup olmadığı milletimiz tarafından onaylanacaktır. Devlet demek A’nı değil geleceği planlama, teşkilatlandırma, görev tanımlama, iş bölümü, tahmin, güvenlik, liyakat, sorunlar karşısında hızlı çözüm, adalet ve ahlaki değerler demektir. Devlet demek üst akıl olmak demektir. Bir devletin gücü milletiyle bütünleşmesinden gelir. Bu millet; bu deprem gösterdi ki büyük bir millettir. Kenetleneceğiz, bütünleşeceğiz, bir olacağız, diri olacağız. Türkiye’m, milletimizin çabaları ve Allah’ın yol göstermesi ile bütünleşerek bu yıkımdan çıkacaktır”