“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”

Bursa’nın keskin kalemlerinden Köşe Yazarımız Çağla Şahin festivalin arka yüzünü yazdı.

Şahin;

“Selam tüm okuyuculara selam olsun “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyen atamız gibi sanatın bir milletin yaşaması için önemini bilen tüm güzel yüreklere…
Çarşamba günü Gemlik film festivalinin son günü olması sebebiyle Gemlik Atamer Otel’de film ödülleri töreni vardı. Birçok ünlü simanın kırmızı halıdan geçişini izlediğimiz gecede sanat, iş dünyası ve siyasetten tanıdığımız birçok isim bir aradaydı…
Bu yıl ilki düzenlenen festival, yaşamının büyük bir bölümünü Gemlik’te geçiren Eşref Kolçak’a adanmıştı. Festival kapsamında kısa film yarışmasına ise 200 film katılmıştı. 10 film finale kalırken tanınmış sinema sanatçısı Halil Ergün’ün jüri başkanlığında yine ünlü yönetmen ve sanatçılardan oluşan jürinin titiz incelemeleri neticesinde 3 film ödüle layık görüldü.
Yarışmanın birincisi ‘Yüzler’ filmi olurken, yönetmen Zeynep Demirhan ödülünü jüri başkanı Halil Ergün’ün elinden aldı.
İkincilik ödülünü Larva (Volkan Güney) alırken
üçüncülük ödülünü ise Gün ışığı (Raturay Tuncer) filmi almaya hak kazandı. Ayrıca mansiyon ödülü, emek ve onur ödüllerinin de verildiği gecenin sunuculuğunu ise Meltem Cumbul yaptı.
Program başlamadan önce birçok baş yapıtta senarist ve oyuncu olarak izlesek de akıllarımızdan silemediğimiz Yaprak Dökümü dizisinin Ali Rıza beyi Halil Ergün’le kısa bir röportaj yapmak istedim. Sağolsun o da tüm naifliğiyle kırmadı beni;
-Hatırlarsınız Halil bey Yaprak Dökümü’nde sıkça kullanılan bir replik vardı. Ne çok kullandım onu yazılarımda bir bilseniz’ dedim.
-Neydi? diye sordu
“Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza bey” diyen Hayriye hanım ve her seferinde buna inanmak zorunda kalan Ali Rıza bey gibi olduk diye çok yazdım diyince’ baya güldü.
-Bu arada merak ettiğim birkaç soru var?
-Buyrun
-Öncelikle yeni projeleriniz var mı?
-Eylül’de gösterime girecek yeni bir filmimiz var. Henüz netleşmemiş iki projemiz daha var. Ama biraz yorgunum, kendime biraz zaman da ayırmak istiyorum.
-Merak ediyorum, keşke şu karakteri canlandırabilseydim veya keşke şöyle bir senaryo yazsam gibi içinizde kalan bir ukde var mı?
-Bizler sinemada tiyatroda olsun hep insanın, hayatın ve toplumun gelişmesi noktasında işler yaptık ve ben hep o noktada çabaladım. Genelde hep kendi yazdığım senaryolarda oynadım. Ama bazen bazı filmleri izlediğimde, ben oynasam iyi olurdu dediğim filmler oluyor. Yani dışarda veya burada. Şimdi kafamda iki senaryo var. Onları hayata geçirmeli miyim diye kafamda tartışıyorum.
-Neden? Yani kafanızda bu tartışmaya sebep olan şey nedir?
-Film çekmek kolay bir iş değil. Birinde oynayacağım. Diğerinde hem ben çekeceğim hem de oynayacağım. Duygularımı aktarabilecek iki genci de yanıma almam lazım. Yani bunları çekemezsem herhalde içimde keşke olarak kalır. Çünkü biri bir kadın hikayesi diğeri ise entelektüel bir tıkanma hikayesi.
-Umarım çekersiniz. Çünkü ikisi de şu anki süreçte mühim konular. Ayrıca benim de kafamda size çok yakışacağını düşündüğüm bir karakter var naçizane. Siz ne dersiniz bilemiyorum.
-Estağfurullah lütfen buyrun.
-Şiirleri kadar yaşadığı ebedi aşk, çektiği sayısız acılar ve her şeye rağmen dimdik durmayı başarmış Ahmed Arif karakteri desem…
Birden gözlerinde farklı bir duygusallık belirdi. Evet bu noktadan sonra diyaloğumuz röportajdan ziyade yıllardır tanıdığım bir arkadaşımla özlediğimiz başka bir dostumuzun anılarını hatırlamaya dönüşmüştü.
Sanırım o da bu ortak noktamızda benimle aynı duyguları hissetmiş olacak ki elimi tuttu ve bir dostla sohbet ediyormuş gibi anlatmaya başladı;
-Bak şimdi madem konu nasıl ki ona geldi ben de sana anlatayım. Türkiye’de Ahmed Arif’le ilk röportajı ben yaptım. Sonrasında da çok iyi arkadaş olduk hatta vefat edene kadar. Ben o dönem Mülkiye’de öğrenciyim. Ankara Birliği tiyatrosunu kurmuştuk. Ayrıca dergi de çıkarıyorduk. Derginin adı da Ankara Birliği. Ahmed Arif de Ulus Gazetesinde çalışıyordu. (O sırada masamıza Perihan Savaş geldi. Halil Ergün, sohbetimiz bitsin iki dakika diyip tekrar bana döndü.) Yani Ahmed Arif başka biriydi, muhteşemdi gerçekten. Sonrasında Mülkiye’ye çağırdık ve yine ilk kez amfiden şiirlerini okudu. Biz bu güzelliklere tanık olduk…
-Ben biyografisini yazarken bile o kadar heyecanlanıyordum ki zaman zaman, sizin hislerinizi tahmin edemiyorum’ dedim.
-İnan nefes nefese kalmıştım ben diye yanıtladı uzaklara giden gözlerle…
-Bizim röportaj artık koyu bir sohbete dönmüş, sonrasında arkadaşlarımızdan öğrendiğim kadarıyla kameralar bize odaklanmış, büyük ekrana yansıtmış ama biz büyük üstadı öyle bir konuşmaya dalmışız ki farkında bile değiliz. Hele ki ben! Karşımda usta bir sanatçıdan en sevdiğim şairin bire bir anılarını dinliyorum ve mutluluktan uçuyorum desem yeridir. Sohbetimiz bitince Ahmed Arif biyografisi (Onuru Ağlatan Şair) kitabımı hediye etmek istedim. Çok mutlu olacağını belirtti. İrtibatını da vererek beni ayrıca yine onore etti sağ olsun…
Ödül törenininden sonra da festivalin son günü olması sebebiyle kapanışı yapmak için sahnede yerini alan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan;
“Öncelikle festival kapsamında bunca değerli ismi ağırlamaktan mutluyuz. Tüm konuklarımıza teşekkür ediyorum. Daha iyisini yapacağız. Bunu başarmak mümkün. Türkiye’nin bir numarası olacak bir Gemlik Film Festivalinin de müjdesini vermiş olalım” dedi.
Şunu söylemek gerekir ki, ilki olmasına rağmen Gemlik Belediyesi büyük bir başarıya imza atmıştır. Kaldı ki basın biriminin genç ve çalışkan personellerinin gelen konuklarla birebir ilgilenmeleri, profesyonel teknik bir ekiple çalışmaları ise bu başarıda tam bir ekip çalışmasının olduğunu gösteriyordu.
Gemlik adına gurur duyduğumuz bu organizasyon Gemlik’ in tanıtılması ve hakettiği güzelliklere kavuşması adına büyük bir adımdır.
Peki Bursa’nın yıllar önce İpek Yolu film festivali vardı? Hani bir dönem yapılmıştı.
Sahi ne oldu? Neden devam ettirilmedi?
Yoksa İpek yolunu yeniden inşa çalışmaları var da bir türlü bitmedi mi?
Bütçe mi yok veya bütçeden böyle bir faaliyete harcamaya gerek mi yok?
Halbuki Bursa’nın, Bursalıların gülümsemeye, şehrimizin hakkıyla tanıtılmasına, sosyal faaliyetlere bütçe ayırmakta zorlanan insanlar adına, gittikçe içine kapandığımız, gitgide sanatsal yönden zayıfladığımız şu zamanlarda böylesi organizasyonlara çok ihtiyacımız var… Hem de çok…

Açılıyor bulutlar uçuşuyor yıldızlar
Ve başlıyor sonsuz yolculuklar… İlhan İrem

Ve dün Türk müziğinin ünlü ismi, her dönem dinlenen ama asla dönemin adamı olmayan naif ve bir o kadar cesur sanatçısı İlhan İrem’i kaybettik… Sonsuz saygı ve rahmetle..”

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?