Ali Yazır Yazdı; Bize bir şeyler oldu!

Ali Yazır Yazdı; Bize bir şeyler oldu!

Köşe yazarımız Ali Yazır’ın kaleme aldığı yazıda; “Bazen batılı olduk bazen doğulu Bazen Amerikalı olmak istedik bazen Arap, bazen de arada kaldık. Hiçbir şeye benzetemedik kendimizi.
Bir tek, kendimiz gibi yani Türk gibi yaşamayı, töreyi yaşatmayı unuttuk! Kendimiz olamadık.
Tespihi elimizden düşürmedik ama
Sigaradan vazgeçmeyi düşünmedik. Önce fes taktık kafamıza, sonra da şapka. Potur giyerdi dedelerimiz belindeki kuşak olmazsa olmazdı.
Şimdi delik deşik kot pantolonlar kız ve erkeklerimizin üzerinde.
Batı yapımı filmleri salonları doldururcasına tercih ederek kendi tarihi filmlerimizdeki replikleri alay ederek dilimize doladık. Ne Hz. Muhammet’i örnek alıp devrimci olabildik, ne Atatürk gibi töremizdeki özümüze sahip çıktık.
Oku emrini dinledik ama evren kitabını okumayı düşünmekte tembelleştik. Buram buram Türklük kokan türkülerimizi rafa kaldırıp rep, rak, rok gibi anlayamadığımız gürültülerle kendimizden geçtik!
Bıyık şeklimize göre sağcı solcu olduk ama devletimizin milleti için var olduğu konusunda uzlaşamadık. Güçlü görünmek adına, bencilce davranıp adalet ve ahlak ilkelerini bireyselleşme diyerek yok hükmünde saymaya başladık.
Milliyetimizi, demokrasi diyerek batılılaştırırken,din diyerek Araplaştırdık…
Dinimizin kitabı Kuranı duvardan indiripte, bunda ne yazıyor deyip anlamayı nedense düşünmedik. Ama uğruna tüm dünyaya seferler yaparak kan verdik yetmedi can verdik. Katliam ve sürgünlere maruz kaldık, tarih kitaplarında iki satır da olsa yer aldırıp gençlerimize dost ve düşmanlarımızı öğretmedik. Asil millet miyiz? Yoksa içerden bunca devleti yıkan asimiyiz sorusuna tarihimizi okusak da cevabını bulamadık. Gençlere idealist ve ülküleriyle bütünleşmenin önemini öğretmedik!
Eğitim sistemini her üç yılda bir değiştirerek her türlü sistemi denedik fakat gençlerimize, küresel güçlere rakip olması için öğrenmeyi öğrenme, para kazanma yollarını bir türlü müfredata sokmayı beceremedik. Kolay para kazanmayı tercih edip milletimizin elindeki üç beş tasarrufunu önce bankerlere, sırasıyla bir türlü bitmek bilmeyen kombasan tarzı oluşumlara, Jet Fadıl gibi Kurnaz şahıslara, Çiftlik banklara, yerli kriptocuya kaptırdık.
1900 yılların başındaki sanayi devrimini, 1950 Li yıllardaki transistörlerin icadı sonrası hızlanan, 1990 ların sonundaki Teknoloji çağını yakalamak şöyle dursun bir türlü yetişemedik,
Yönümüzü belirlemekte geç kalıp hep birilerinin yönlendirmesine ihtiyaç duyduk biz.
Tarım reformunu yaparak modern tarımı teşvik etmek yerine toprak ağalarını meclise göndererek başımıza demokrat havarisi kesilmelerini destekledik. Ülkemiz zenginliklerimizi sömürmeye gelen küresel sermayenin oyuncuları olan
kapitalistleri yatırımcı sandık. Onlar ne yapacaklar diye hayranlıkla! Sadece İzledik.
Gerçek tarihini öğrenemeyen milletimize, sorgulamaya ve okumaya meraklandıramayınca büyük yalanlara bile çok inandık, hatta kandırıldık.
Camide namaz kılarken ‘’Uydum imama’’ alışkanlığından olsa gerek, her yerde imam zannettiğimiz şeyh, şıh gibi zatı muhteremlere! uyduk. Din adına Kuranı Kerim hükümlerine göre yasak olan ayrışmaları körükledik. Bunu da din adına yaptıklarını sanarak baş tacı ettik.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra anayasa yaptık beğenmedik defalarca yaz boza çevirdik,
Üniversitelerdeki bilimsel makalesi bulunmayanları profesör yapıp akademik kaliteyi düşürdük.
Liyakat yerine sadakati tercihi önceledik. Hatta bazı bakanlarımızın Bakara suresini kastederek makara demesine hesap sormak yerine sadece güldük!
Din eğitimi yapan orta, lise, yüksek okul fakülte sayısı eğitim fakültesi, yüksek okul sayısını geçmesine rağmen, ahlaksızlık, hırsızlık, fuhuş, madde bağımlılığının önüne geçmek şöyle dursun tersine azdırdık. Hatta deizm ve ateizmi ülkemde zirvelere çıkarttık.
Okul binalarını güzel yaptık ama yanlış davranışlarını adalet ve ahlak ile bütünleşen eğitimi esas alan reformları es geçtik. Orta kısımlarını yıllar öncesinden kaldırarak Meslek liselerini , tercih edilmeyen okullar halinden kurtaramadık. 18 yaşına kadar zorunlu eğitim safsatası yüzünden çıraklık, kalfalık ve ustalık hiyerarşisindeki eğitim sıralamasını yapacak genç bulamaz olduk.
Devletin sahip olduğu arazi, fabrikaları özelleştirme adına çalışanlar yerine yerli veya yabancılara yok pahasına sattık. Daha iki yıl önce 6-7 tl ye aldığımız bir top A 4 denilen kağıdı 95 TL bedel ile almaya başladık.
Bakanlık yapan bir kişinin sahip olduğu kendi firmasından piyasa değerinin üzerinden dezenfektan satın aldığına acı duyarak şahit olduk.Bize bir şey olmaz, biz büyük bir milletiz diyerek 10 milyona yaklaşan mülteci sayısının altında ezilmeye başladık.
Biz bunu hakettik mi? Belki de hakettik bilmiyorum ama Bildiğim bir şey var ki ülkemde yanlış giden bir şeyler var. Herkes gibi benim de gelecek adına tabiiki olumlu beklentimlerim var olsun isterim. İnsanımıza kendisine gelmesi için söylenen;
“Muhtaç olduğun kudret
Damarlarındaki, asil kanda mevcuttur “ ama benim ülkemin vatandaşı olupta o kanı kabul etmeyen bir sürü zevat var. Çünkü bırakın Türküm demeyi Türk sözünü bile duymayı hazmedemiyor. Ama aynı zatı muhteremler Türk yurdunun zenginliklerinin keyfini çıkarmaya devam ediyor.
Geç kalma, kurtarıcı arama, bilesin ki seni yine, sen kurtaracaksın…
Var mı başka çaren ? İş başa düştü ! Haydi uyan artık. Kimse kurtarıcı beklemesin . Kurtuluşun da batışın da senin ne yapacağın ile şekillenecek.
Zaman geldi geçiyor.

Dostunuz dost olduğunu söylemez. Dostunuzu davranışlarından anlarsınız. Yüzünüze her gülene nedense çoğu kez aldanırız. İnsan, insanca yaşayarak insanlığını bulandır. Edepsizin halini görüp onun gibi olmamaktır.
Bir kişi için doğru olan, bir diğer kişi için yanlış olabilir. Burada niyet önemlidir. Hatta çoğu zaman taşlayana değil taşlatana bakmalıyız. Suçun büyüğü taşlatanındır. Günümüzde taşlatanlardan geçilmez oldu çok çoğaldılar. Bugün; Ademoğluna sırtını, arkanı dönme de nereye dönersen dön. Yoksa taşlanıverirsin.!!! düşüncesi oldukça güncel durumda.
Hiç kimse bir kişiyi elinden tutup da cennete götüremez. Çoğu kez örnek aldıklarımızın, biat ettiklerimizin tavsiyesi ile kurtulur ya da yanlışa devam ederiz. Ben sorgularım, araştırırım, konuyla ilgili kaynakları okurum ve kararım ortaya çıkar. Hürmet edenin hürmet göreceği kesindir ama hürmetin anlamını kabullenen tek tük kaldı. Kalp kırmadan, gönül yıkmadan yaşayabilmek er kişilerin başarabileceği bir davranış oldu. Ne demiş üstatlardan biri;
Alemi sen kendinin kölesi kulu sanma. Sen Hakk için alemin kölesi ol kulu ol; Er kişilerin sayısını bol olduğu bir millet olmamıza yardım et ya rabbim…”

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?