Bir cumartesi sabahı. Hava günlük güneşlik. İnsana huzur ve mutluluk veriyor. Ben de tüm tanıdıklarıma “mutlu hafta sonları ” diliyorum. Herkesin mutlu olmasını istiyorum çünkü.
Hafta sonunda etkinlikler var. Cumartesi günü ” Bir Kuple Şiir, Bir Kuple Müzik ” etkinliği var. Pazar günü İznik Müşkile Köyü’nde Nazım Hikmet’i Anma Etkinliği, Mudanya’da Dünya Çevre Günü kutlaması var. Etkinliklere katılmak istiyorum. “Kiminle nasıl giderim?” diye planlar yapıyorum.
Sabah 09.30 suları. Telefonum çalıyor. Beklenmedik zamanlarda çalan telefonlar hep ürkütür beni. Açıyorum. Ağlamaklı bir sesle; “Duydunuz mu?” diye soruyor. Yüce gönüllü öğrencim Zehra bu. Her zaman cıvıl cıvıl sesiyle yaşama sevinci veren bu kız, konuşamıyor. “Konuşamadı ” , diyor, ” Yetişin!” dedi diyor. Zorlukla da olsa Hasan Özkan ve eşi Nebahat Özkan Ankara’ya giderken Sivrihisar yakınlarında kaza geçirmişler.
Şehir Hastanesi diye bir söz çalındı kulağıma. Giyinip hemen hastaneye gitmek istedim. Kızı Gizem’i aradım. Eskişehir Şehir Hastanesi’nde olduklarını öğrendim. İlk acı haber o zaman yankılandı. ” Annemi kaybettik ” dedi Gizem.
Nasıl olurdu? Daha bir gün önce gelmişlerdi GAP gezisinden. Ne denli mutluydular o gezide. El ele, göz göze , kol kolaydılar. Mutluluk okunuyordu gözlerinden. Fotoğraflar paylaşıyorlardı sevdikleri için. Herkesi severdi Nebahat Hanım. Herkes de onu severdi. Herkesin öğretmeniydi, herkesin ablasıydı, herkesin teyzesiydi. Konuk ağırlamayı pek severdi. Hele o çok sevdiği evinde ikramlarda bulunmayı. Cömertti. Paylaşımcıydı. Yardımseverdi. Birilerinin işini çözmeye, kolaylaştırmaya doyamazdı. İş bitiriciydi.
Onunla yolculuk yapmak çok keyifliydi. Özellikle Datça’ya birlikte gitmenin tadına doyulmazdı. Yollarda mola verdiğimizde çıkınlar açılırdı. Nebahat Hanım’ın tüm becerileri, hünerleri ortaya dökülürdü. Poğaçalar, börekler, sarmalarla , önce gözümüz sonra karnımız doyardı. Billurkent’e vardığımızda hep onun balkonundaydık. Yoldan geleni geçeni çevir, ikramlarda bulunurdu. Bir şey yedirmeden içirmeden kimseyi bırakmazdı. Halilİbrahim Sofrası gibi bereketliydi evi.
Anılara dalmışken, arkadaşımız, komşumuz Nebahat Özkan’ın acısını sindirmeye çalışırken ikinci haber yüreklerimizi dağladı. Kazada ağır yaralanan Hasan Özkan da yaşama veda etmişti. O dağ gibi ama yumuşak yürekli insanın kalbi, eşinin dünyadan ayrılışına direnemedi. Teşekkürler değerli dost. O yolculuğa çok sevdiği eşiyle birlikte gitmek istemişti. Sonsuzluğa birlikte göçtüler. Tanrı, sevenleri birbirinden ayırmak istememiş.
Aynı okulda Tophane Anadolu Teknik ve Meslek Lisesi’nde uzun yıllar birlikte çalıştık. Dev cüssesine karşın öylesine ince , öylesine duyarlıydı ki. Karıncayı bile incitmekten korkan yufka bir yüreği vardı. Öğrencileri tarafından çok sevilirdi. Çünkü onların her derdine koşardı.
Ailece görüşürdük. Çocuklarımız birlikte büyüdü. Düşüncelerimiz farklı da olsa bir gün bile sesini yükselltiğine tanık olmadım. Çok iyi bir eş, olağanüstü bir baba, değerli bir öğretmen , bulunmaz bir dosttu.
Her ölüm erkendir ama sizinki daha bir erken oldu Hasan Hocam, Nebahat Hanım. Başta çocuklarınız olmak üzere meslektaşlarınıza, öğrencilerinize, dostlarınıza, yakınlarınıza büyük şok yaşattınız. Dayanılır gibi değil.
Hep iyiliklerle anılacaksınız. Işıklar ve kır çiçekleri içinde uyuyun. Yıldızlar yoldaşınız olsun. Bizler de fotoğraflarınıza bakarak, anılarımızı anlatarak avunacağız. Eski dostlar şarkısını seslendirip “şimdi onlar resimlerde” diyeceğiz. Toprağınız bol, yattığınız yer cennet olsun eskimeyen dostlarım.