Bursa’da adını tarihsel bir kişilikten almış bir okul. Mithatpaşa Ortaokulu. Mithatpaşa, Osmanlı Devletinin Batı’ya açılmasını sağlayan bir aydın. Tanzimat Döneminin yenilikçi ve çağdaş bir insanı. Osmanlı’yı karanlıktan çıkarıp aydınlığa kavuşturmak isteyen bir girişimci, bir atılımcı.
Okula adını veren kişiyi tanımamış , Mithat Paşa’nın kim olduğundan habersiz bir yönetici . Bir okul müdürü var bu okulun. Salt, Tanzimat döneminden, Mithatpaşa’dan mı habersiz bu müdür? Cumhuriyet kazanımlarından, yakın tarihimizden de habersiz. İçinde yaşadığımız dönemin de ayırdında değil.
Mart ayı başında, 3 Mart günü, üç devrim yasası kutlandı. Bu üç yasadan biri Halifeliğin kaldırılması, öbürü de Öğretim Birliği yasasıdır. Halifeliğin kaldırılmasının üzerinden yüzyıl geçmiş ama bu müdür hâlâ padişahlık döneminde yaşadığını sanıyor. Okulunda harem- selamlık uygulamasını başlatmak istemiş. Yani kız ve erkek öğrencileri birbirinden ayırarak ayrı ayrı oturmalarını istemiş. Önce öğretmenlere wats up üzerinden ileti göndermiş. Ardından bir resmi yazıyla tüm öğretmenlerden sınıfı buna göre düzenlemelerini istemiş.
Neresinden baksanız, yanlışlarla dolu bir uygulama. Yazıda, resmi yazışmalara uyulmamış. Burada yöneticilik dersi vermiyeceğim. Ama uygulamanın eğitim yönünden sakıncaları çok fazla. Bir ayrıştırmadır, bir ötekileştirmedir, bir cinsiyet ayrımcılığıdır bu. Öğretim Birliği Yasası’na karşı çıkmadır. Laik , bilimsel ve karma eğitimi dışlamaktır. Bu karanlık anlayışı, bu eğitimden uzak uygulamayı Başöğretmen Atatürk’ten bir alıntı ile daha somut biçimde anlatmaya çalışayım.
Kurtuluş Savaşı’nın en yoğun yaşandığı günler. Yüzyıl öncesinden söz ediyorum. Ülkenin her yanı düşman işgalinde. Öncelik, düşmanı yurttan kovmak , özgür ve bağımsız yaşamak. İşte bu koşullarda
öğretmenler, Ankara’da toplanmışlar. Toplantıya katılan kadın öğretmenler, salonda ayrı bir yere oturmuşlardı.
Kadın öğretmenlerin toplantıya katılmalarını hoş görmeyen Meclis’in sarıklıları Gazi’ye yakınmışlar.
Gazi kızarak:
– “Kimmiş bu öğretmenlerin başkanı? Çağırın onu!”
Ve Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girince gürleyen bir sesle çıkışıyor:
– “Siz, öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız? Ne ayıp şey bu?”
Mazhar Müfit şaşakalır. Gazi’den bu hareket mi beklenirdi? Sarıklılar, utku kazanmış bir komutan edasıyla gülerler. Sarıklılar neşe içinde; Gazi’nin sesi hep aynı tonda devam ediyor.
– “Olur şey değil, olur şey değil!”
Mazhar Müfit hâlâ ayakta ve hâlâ ne diyeceğini şaşırmış bir durumda yanıt vermeye çalışıyor:
– “Efendim vallahi…”
– “Bırak bırak ben hepsini biliyorum; toplantıya öğretmen hanımları da çağırdınız. Fakat onları niye ayrı sıralara oturttunuz? Sizin kendinize mi güveniniz yok, Türk hanımının erdemine, namusuna ? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim, anladınız mı?
İşte böyle müdür bey! Sizin kendinize mi güveniniz yok, Türk kızlarının erdemine?