Okul çağlarımızda, öğretmenliğimizde özel ve önemli günlerde ne denli içten söylerdik marşlarımızı. Göğüs kafesimizi yırtarcasına haykırırdık: ” Atatürk Ölmedi” diye. En yüksek perdeden söylerken inletirdik dağı, taşı: ” Yüreğimde yaşıyor” . Tüm içtenliğimizle, tüm coşkumuzla. Damarlarımızın kabardığını duyumsardık marşın öbür dizelerinde. Nasıl da övünürdük, bu ülkenin insanı olmaktan. Nasıl da kıvanç duyardık Atamız’la. İnanırdık yaşadığına.
Atatürk ölmedi
Yüreğimde yaşıyor
Uygarlık savaşında
Bayrağı o taşıyor
Her gücü o aşıyor.
Henüz okula gitmeyen, konuşmaya yeni başlayan çocuklara sorulur: ” Atatürk nerede? ” diye. Konuşamazlar ama gösterirler yerini. Hiç duraksamadan, kuşku duymadan ” Burada” diyerek yüreklerini gösterirler. O büyük insanın, o gerçek liderin yaşadığına yürekten inanırlar. Çocuk saflığında, çocuk içtenliğinde. Ölümü biimezler onlar. Yaşam vardır, yaşamak vardır uslarında, bilinçlerinde. Sonsuz sevgidir o. Karşılıksız, koşulsuz sevgi.
Bugüne değin ben de inandım hep yaşadığına o büyük insanın. Usuma bile getirmedim O’nun öldüğüne, aramızdan ayrıldığına. Bu konuda çocuklardan ayrıldığım tek nokta görüşlerinin, düşüncelerinin yaşamasıdır benim için.
Unutanlara, unutmak ve unutturmak isteyenlere, yok sayanlara tarih bir kez daha , bir daha anımsatıyor. Yine, yeniden , bıkmadan, usanmadan anımsatıyor.
” Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size,
Ben Mustafa Kemal’im heyyy
Ben Mustafa Kemal’im.”
diye duyuruyor sesini.
Yok sayanlar, yok etmek isteyenler; “Lozan zafer mi , hezimet mi? ” diye bir tartışma başlattılar. ” İki ayyaş ” dedikleri kahramanların barış masasındaki başarılarını kabullenemediler. Yüzyılı tamamlayınca , geçerliliğinin biteceğini ileri sürdüler. Çünkü onların yol göstericisi ” Keşke Yunan kazansaydı” diyenlerdi. Lozan , yanmış yıkılmış savaş alanlarından çıkan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur oysa.
Yetmedi. İstanbul kanalı , söylemiyle Montrö sözleşmesini tartışmaya açtılar. Yeni bir kanal açarak emperyalist güçlerin gemilerine Karadeniz’in kapılarını açmaktı amaçları. Montrö’nün önemini anlatan , anımsatan, savunan amirallere soruşturmalar açıldı. Kimilerine cezalar verildi.
Tarih bir kez daha devreye girdi. Bir kez daha anımsattı kendini. Rusya, Ukrayna’ya saldırınca Montrö Boğazlar Antlaşması devreye girdi. Yalpalayanlara, kararsızlara, ne yapacağını bilemeyenlere Ulu önder , yol gösterdi yine. Yüzyıl öncesinden bugünleri görmüş, önlemini almıştı. Görmezden gelenler, yok sayanlar dört elle sarıldı sözleşmeye. Taraf tutmaktan, savaşa girmekten kurtulmuştuk böylece.
Gel de inanma Atatürk’ün yaşadığına. Yaşamak, salt bedensel olarak yaşamak değildir. Öngörüleriyle, düşünceleriyle, ilkeleriyle yaşamaktır. Yol göstermektir . Işığıyla yolumuzu aydınlatmaktır. Budur yaşamak.
Yeri gelmişken dünyaca ünlü lider Fidel Castro’nun ünlü bir sözünü anımsatmakta yarar var: Dünyada öldükten sonra ülkesini yöneten tek lider Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığına yürekten inanıyorum. Başımız her sıkıştığında, her dara düştüğümüzde hemen önümüze düşüyor. Yol gösteriyor, antlaşmalarla, sözleşmelerle , belgelerle bizleri çıkmazlardan kurtarıyor. Montrö, ülkemizin güvencesi, Lozan tapusudur. Şimdi bunlara sığınmadık mı?
Sizler ne dersiniz? Atatürk yaşamıyor mu?
Zeki BAŞTÜRK