Güzel Türkçe’m. Anadilim. Ses bayrağım. Dillerin en güzeli. Ne güzel anlatırsın, duygularımızı. Sevgimizi, öfkemizi. Ne güzel anlatırsın düşüncelerimizi. Yaşama bakışımızı, yönetim anlayışımızı.
Sevgimizi, anlatırken ipekten bir tül gibi yumuşacık olursun. Kızgınlığımızı yansıtırken ise kılıçtan keskin olursun. Kimileyin bir anne sıcaklığında ve sevecen olursun. Sevginle kucaklarsın evreni. Kimileyin ise bir ateş parçasıyken yangın olursun. Yakarsın evreni. Ne denli güçlüsün.
Salt duygu ve düşüncelerimizi anlatmakla yetinmez. Bilim olur, olayların nedenlerini , niçinlerini araştırır. Matematik işlemi gibi derinliğine iner sorunların , çözümler önerir. O yüzden ” Neden? ” sözcüğü sıklıkla çıkar karşımıza.
Neden;
Bir olayı doğuran başka bir olayı sormak için,
Bir durumu gerektiren başka bir durumu öğrenmek için,
Bir varlığı, bir toplumu etkileyen, oluşturan , doğuran nedenleri sorgulamak için kullanılır. ” Niçin” sorusuna verilen yanıtlar, bu merakımızı giderir.
Sonuç ise, bir olayın doğurduğu, yol açtığı ya da bir durumun, bir sorunun sona erdiğinde içinde bulunulan durumdur. Bir girişimin, bir gelişimin sonunda gelinen durumdur.
Olayların, yaşananların neden , niçin ve nasıl yapıldığını merak ederiz. Dilimiz, buna da bir çözüm bulmuştur. Neden- sonuç tümceleri oluşturmuştur. Bir işin, bir eylemin hangi gerekçeyle ve hangi amaçla , nasıl ve niçin yapıldığını bildiren tümcelere neden- sonuç tümceleri denir.
Neden–sonuç tümceleri iki bölümden oluşur: Birinci bölüm neden (sebep), ikinci bölüm ise sonuç bildirir. Bir işin, bir eylemin hangi nedenle oluştuğu çok önemlidir. Bu tümceler, çoğunlukla “için, -den, -diğinden, ile” gibi edatlarla sağlanır. Yükleme , “nasıl, niçin?” sorularını yönelttiğimizde aldığımız yanıtlar , olayın nedenini anlatır bize.
“Ülke kötü yönetildiğinden halkımız yoksullaştı. Üretim yapılmadığı için işsizlik arttı.” tümceleri örnek olarak verilebilir.
Derslerimizde de olayların nedenlerini ve sonuçlarını araştırılırdı. Tarih derslerinde savaşların ya da barış antlaşmalarının nedenleri ve sonuçları öğretilirdi bizlere. Coğrafya derslerinde yağmurun yağış nedenleri ve sel sonuçları somut olarak anlatılırdı.
Nereden geldik buraya? ” Faiz sebep, enflasyon sonuç” açıklaması, öğretmenliğimizi anımsattı bana. Bu ekonomik değerlendirmenin sonuçlarına bakıyorum. Özelleştirme adı altında satılan fabrikaları ( şeker fabrikaları, demir çelik fabrikaları, Seka’ları, Merinos’ları, vb.) anımsıyorum. Gübreye, tohuma, mazota yapılan zamlar nedeniyle tarım üretiminin durduğuna tanık oluyorum. Kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriyken, buğdayı, samanı, mercimeği satın alan bir ülke konumuna gelişimize üzülüyorum.
Eğitimin ulusallıktan çıkarılıp dinselleşmesine, ticarileşmesine yol açan uygulamaları gördükçe ülkemizi terk eden genç beyinlerimize yanıyorum. Gelecekten umudunu kesen gençlerimizin varlığı yüreğimi yakıyor.
Cumhuriyet kazanımlarını yok etmek uğruna kullanılmayan uçaklar yüzünden yanan ormanlarımız benim de bağrımı yakıyor.
Bu eylemlerin yüklemine ” Niçin, Neden? ” sorularını sorduğumda karşılığında ” faiz” yanıtını alamıyorum. O zaman soruyu kendime yöneltiyorum: ” Bu güne değin bildiklerim ve öğrettiklerim hep yanlış mıydı? ”
Ben bu soruların yanıtını bulamadım. Sizler, yardımcı olur musunuz? Ben mi yanlış biliyorum, yoksa yaşananların nedenleri mi başka?.