Halkın ortak yaratısıdır. Ortak ürünüdür. Ağızdan ağıza , kuşaktan kuşağa geçerler. Çoğunlukla olağanüstü olayları, olağanüstü kahramanlarla süslerler. Masal kahramanları, genelde cinler, periler, devler olurken kimileyin de hayvanlardır. Olaylar gerçek dışı, yer ve zaman belirsizdir. Yine de ders verme niteliği taşırlar.
Yaşamımız masal dinlemekle geçer. Çocuklarımız masallarla büyütülür; büyüklerimiz masallarla uyutulur. Anne babalarımız masal anlatır, öğretmenlerimiz masal anlatır. Hele siyasetçilerimiz , her gün, her saat , durmaksızın anlatır. İçimiz dışımız masaldır. Gerçek dışı olduğunu bildiğimiz halde yine de inanırız; inanmayı sürdürürüz.
Kurt ve kuzu masallarını bilmeyenimiz, duymayanımız yoktur. Kurtlar, baskıyı, zulmü, egemenliği , üstünlüğü simgeler. Kuzular ise boyun eğmeyi, ezikliği, biat etmeyi, uysallığı simgeler. Kurt , iktidar, kuzu ise halktır.
Hani bir kurt ile kuzu masalı vardır: Kurt ile kuzu aynı dereden su içerler. Kurt, aşağıda olmasına karşın, suyu bulandırdığı gerekçesiyle kuzuyu yer. Egemenler, sömürü düzenini sürdürmek için hep bir gerekçe bulurlar ve hep haklı çıkarlar. Kurt , gücü simgeler. Güç kimdeyse, haklı odur.
Bir başka masal ise kurt ile yedi yavru kuzu masalıdır. Yaşlı kuzu, yavrularını doyurmak için besin toplamaya çıkar. Yavru kuzuları gözetleyen kurt, anne taklidi yaparak eve girer ve kuzuları yer. Kurt, yine kandırma görevini ustalıkla yerine getirmiş ve amacına ulaşmıştır. Egemenler, amaçlarına ulaşmak için her yolu denerler ve her yöntemi mübah ( geçerli ) sayarlar.
Hele ” Kırmızı başlıklı kız ile kurt ” masalı tüm belleklere kazınmıştır. Kırmızı başlıklı kız, iyiliksever, yardımsever, artniyetsiz bir kızdır. Kurt , öyle mi ya? Her masalda olduğu gibi güçlüdür, yalancıdır, entrikacıdır, yalancıdır. Kızı kandırmasını bilmiştir. Kız oyuna gelmiş, aldanmıştır.
Ya ” Kurt ile Çoban” masalına ne demeli? Hani kurda inanıp ve güvenip de sürüsünü kurda emanet eden çobanın masalını hepiniz bilirsiniz. Nasıl kızmazsınız çobanın aymazlığına, aptallığına?
İnsanların, küçük yaşlardan beri uysal kuzular yetişmeleri amaçlanmıştır. Öğrencilerin, okullarda kuzu gibi uysal, kuzu gibi sessiz olmaları istenmiştir. İtiraz etmeyen, söyleneni kabul eden , hakkını aramayan, güçsüz, zavallı yaratık olarak yetilmeleri yeğlenmiştir. Okullarda kuzu olarak yetişenlerin, büyüdüklerinde koyun olmaları kaçınılmaz olmuştur. Enselerine vurulduğunda ağızlarından lokmaları alındığı halde ses çıkarmak uslarına dahi gelmemiştir.
İşten çıkarılan işçiler, atanmayan öğretmenler, iş bulamayan gençler, geçinemeyen emekliler, üretemeyen köylüler, bu masallarla büyütülmüşlerdir. Güce, güçlüye biat etmek, aldıkları eğitimin sonucudur.
Kurt ile kuzu masallarını okurken ya da dinlerken hep kurda kızardım. Kuzudan yana olurdum. Ezilenden yana olmayı isterdim hep.
Şimdilerde bu yargım, bu anlayışım değişti. Entrika yapan, yalan dolanla amacına ulaşan kurda kızamıyorum artık. Hep aldatılan, hep kandırılan, hep sömürülen koyunlara kızıyorum . Tüik verilerine inanan, enflasyon rakamlarını gerçek sanan, birkaç yerden maaş alanların dediklerini gerçekmiş gibi gören ama yoksulun, emeklinin, emekçinin haklarını savunanlara itibar etmeyenlere kızıyorum artık. Sorgulamadan inananlara, sorgusuz sualsiz sürüsünü kurda emanet eden çobanlara kızıyorum artık.
Siz ne dersiniz? Kurda mı kızmalıyım yoksa koyunlara? Masalın hangi kahramanına inanıp güvenelim?
Sizler, kimden yanasınız? Kurttan mı yanasınız , koyunlardan mı?