smanlı’nın son dönemlerinden bu güne İslamcılık ve batıcılık ilişkinin dozu hız kesmeden devam ediyor. III. Selim’le başlayan modernleşme çalışmaları II. Mahmut’un hızlı ve batılaşmacı politikaları “gavur padişah” itham dili ile karşılaşırken, II. Abdülhamit’in islamcı modernist politikaları ise “kızıl sultan/gerici” şeklinde nitelemelere konu olmuştur.
O günden bu güne bu etiketleme dilini aşamadık bu tartışma entellektüel bir içeriklendirmeye ne yazık ki dönüşememiştir. Kısaca bugün bu dil siyasallaşmış olup entellektüel, hukuki, kültürel ve sosyal bir zenginlik kazanamayıp kısırlaşmaktadır.
İslamcılık ve batıcılık arasında Türkiye’nin modernleşmesi gerektiği noktasında bir ayrılık olmamakla birlikte bunun yöntemi ve nasıllığı tartışma konusudur ki bu da problemin kaynağını oluşturmakta. Ülkemde acilen kendisi gibi düşünmeyenleri de kapsayan bir barış ve siyaset diline ihtiyaç var.
Tabandakilerin ideolojikleşmesi, ideolojilerin ise kendi içinde sorunların ertelenmesi sosyal düzlemde konuşma ve uzlaşmayı boşa atmaktadır. Orta yol neden bulunmaz?