Bugün tarihsel iki önemli olay var: Biri Barış’ın kenti Mudanya’nın kurtuluş günü. İşgal kuvvetlerinin zulmünden, tutsaklığından kurtulup özgürlüğe kavuşma günü. Öbürü bugünkü karanlık günlere gelmemize ortam hazırlayan , fırsat yaratan 12 Eylül darbesinin yapıldığı gün. Yaşı büyütülerek idam edilen gençler, işkencelerde yaşamlarını yitirenler için kara bir gün.
Bizler elbette ilk 12 Eylül’ü yani Mustafa Kemal’i, İsmet İnönü ‘yü Şükrü Çavuş’u andık. Özgürlüğü kutladık. Ikincisini lânetledik. Mudanya Belediyesi, kurtuluş etkinlikleri için sanatın ulu çınarı Genco Erkal’ı getirmiş Mudanya’ya.
Serin bir Eylül akşamı. Yer mütareke meydanı. Alan tıklım tıklım. İğne atsan yere düşmez. Yurtseverler ve sanatseverler doldurmuş alanı. Fener alayından ve bandonun çaldığı marşlardan sonra cıktı sahneye dev sanatçı. DEV dediğime aldanmayın. Fizik olarak ufak tefek bir adam. Sanatıyla sahnede büyüyen bir dev. Yıllardır çizgisinden ödün vermeyen, gitgide büyüyen sanatçı, alkışlar arasında çıktı sahneye. Daha sahneye çıkarken ayakta alkışlanan sanatçıyı ilk kez gördüm desem yeridir.
” Akşam erken iner mapushaneye” diyerek başladı sanat şölenine. Ardından “terketmedi sevdam beni ” diye sürdürdü şiir şölenini. Şiirler, bir başka dev Ahmet Arif”in şiirleri.
Bu şiirlerde tütün işçisi, pamuk işçisi, pirinç işçisi var. Kömür işçisinin, emekçinin, ırgatın yaşamı var. Yoksulluğun, yoksul köylünün çilesi var. Aç , yoksul ama onurlu, dirençli yaşamlar;
üreten , doğuran, acı çeken kadınlar var.
Onların kavgası, sevgisi, sevişmesi , dövüşmedi var bu şiirlerde. Anadolu’nun kara yazgısı var bu şiirlerde. Anadolu kadını, yardır, sevgilidir, arkadaştır,
Umudun ve direncin şairi Ahmet Arif ile
zulme, haksızlığa direnen bir sanatçı Genco Erkal, bulustu bu sahnede. İki dev buluştu bu gün. Biri yazdı biri yorumladı. Sonra Iki korkusuz yürek; Iki devrimciden usta işi bir şölen çıktı ortaya.
Anadolu; nice uygarĺiklara beşiklik etmiş. Dogusu, Asur’lara, Sümerlere ; Batısı Helen ‘e, Troya’ya uzanır. Binlerce yıldan bu yana süzülerek gelmiş bir tarihtir Anadolu. Binlerce yıldan gelen bir mirastır bize. ” Yurdum benim şahdamarımdır” diye tanımlar Anadolu’yu. Öylesine yakın , öylesine değerli. Yetinmez.
” Ben seni mahpuslarda , sürgünlerde sevmişim” diyerek yurt sevgisini anlatır.
Anadolu , tarihtir, kültürdür, bize mirastır.Ama Anadoluda ağalar vardır, töreler vardır. Çile vardır, baskı vardır, sömürü vardır. Ahmet Arif , ” Adiloş Bebe’ de ” tanı bunları ” diyerek ezilenlere seslenir. Anadolu şiirinde, “dayan tırnak ile diş ile, dayan umut ile sevda ile düş ” ile derken direnmeyi ve umudu aşılar.
Ahmet Arif, bunları yazıya , dizelere dökèr. Genco Erkal ise gümbür gümbür sesiyle haykırır, umutlar her yanda yanķılanır. Gelecek aydınlık günlere ilişkin umutlar yeşertilir.
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin dağlarında, ovalarında ” Bir tek zeytin dalı bile yalnız kalmayacak ” dileğiyle sonlanır dinleti..
Bir alkış tufanıdır başlar .Herkes ayaktadır. Herkes coşkulu. Eller kızarıncaya dek alkışlar sürer. Bu alkışlar, direnen sanatçılaradır. Bu alkışlar sanatadır. Bu alkışlar direnen maden işçilerine, doğasını, tarlasını , ormanını, suyunu korumak için direnen kadınlaradır. Bu alkışlar, gelecek güzel günlere inananlara, umudunu yitirmeyenleredir..
Teşekkürler, direncin ve umudun ustaları. Bizlere direnmeyi öğretiyor, umudu aşılıyorsunuz. Aydınlık günlerin geleceğine yürekten inanıyoruz.