Sabahın erken saati. Deniz daha bembeyaz. Martı çığlıkları ile inleyen denizde yola çıktık.
Avrupa yurttaşlığına geçebilmek başlayan zorlu sürecin sonuna yaklaşmak üzereyiz.
Güzelyalı’dan başlayan deniz yolculuğu, mavilikleri ve martıları izleyerek Yenikapı’da sonlandı.
Özel aracımızla İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi aşarak Kapıkule sınır kapısına vardık.
Gerekli işlemlerin ardından Bulgaristan topraklarında ilerledik. Önce Haskova, ardından Kırcaali, Cebel ve Recepoğulları köyü.
İkindi üzeri vardık köye. Köyün hemen girişinde konuk olacağımız ev. Eşimin ve baldızımın akrabalarının evi burası. Kapıda karşıladılar bizi Hasan ve Kalbiye Korkmaz çifti. Güleryüzlü,
sıcak ve içten bir karşılama. Dostça ve sımsıkı bir sarılma sonrası gözümüz hemen eve bahçeye takıldı. Yepyeni, bakımlı ve pırıl pırıl bir ev. Bahçesi binbir türlü çiçekle bezenmiş , cennetten bir köşe. İlk dikkatimi çeken güller oldu. Sarı güller, beyaz güller, kırmızı güller. Pembe, mor renkli güller. Her biri coşmuş adeta. Bir renk cümbüşü oluşturmuşlar. Kokuları tâ uzaklardan duyumsanıyor.
Salt güller mi var ki? Ortancalar, Yıldız çiçeği, sardunyalar, petunyalar, herbiri ayrı bir renk ayrı bir koku yayıyorlar çevreye. Hele zambaklar, beyaz zambaklar var ya! Görmeye, görülmeye değer.
Kokularını anlatmaya sözcükler yetmez. Kaliforniya gelinciği ile kasımpatılar da eklenince bahçeye nbakılmaya doyulmuyor.
Salt çiçekler yok elbet bu bahçede. Kiraz, erik, ceviz, ayva ne ararsanız var. Hele asma ağacının çardak altında oturmak ayrı bir keyif. Uzun ve yorucu bir yolculuk sonrası bu çardak altında soğuk bir bira ile akşam keyfi bir başka oluyor.
Ağaçlarda yetişen meyvelerden başka yerde yetişen meyveler de var. Çilek, ahududu,
frenk üzümü gibi meyveler; yeşil soğan, kabak, domates, fasulye, biber gibi sebzeler de var.
Hasan Korkmaz ile Kalbiye Korkmaz çifti 1990 yılında Türkiye’ye göçmüşler. İkisi de emekli.
6 ay Türkiye’ de 6 ay Bulgaristan’da bu köyde yaşıyorlar. Evlerini kendileri yapmışlar. Projesini kendileri çizmişler , inşaatını kendileri yapmışlar. Hem mimarı olmuşlar hem de mühendisi olmuşlar bu evin.
Evlerinde Türkçe kanalları, Türkçe haberleri izleniyor. Fiziksel olarak yurdundan emekli olsalar da Ülkesi ile bağlarını hiç koparmamışlar. Ülkelerine ve Türk diline gönülden bağlılar.
Bu bölge , tümüyle çam ormanları ile kaplı. Tümüyle yemyeşil. Adından da
anlaşılacağı gibi tümüyle bir Türk köyü. Tümüyle bir Türk Bölgesi. Her yerde
Türkçe konuşuluyor.
Köyler, Karadeniz köylerini andırıyor. Birbirine çok yakın. Orman İçinde. Köyler göç nedeniyle yarı yarıya boşalmış. Köylerde
ç ocuk hemen hemen hiç yok. Sadece yaşlılar kalmış. Onlar da emekli.
Burasını tatil cennetine çevirmişler. Zorunlu göç oncesi tütün ekilen yerler şimdi bomboş.
Hiçbir ekili arazi yok. Üretim yok. Birkaç aile hayvancılıkla uğraşıyor. Sürekli oturan
aile sayısı bir elin parmaklarını geçmıyor. Günde beş vakit ezanın okunması
da demokratik yönetimin bir uygulaması. Sevindirici bir durum.
Yemyeşil ormanlar, doğal bir ortam ve temiz bir hava. Gürültü kirliliği, çevre kirliliği yok. Sanayi yok, atık yok, çöp yok. Kalabalık yok. Yeşil bir deniz var sadece.
İnsanlar özgür, insanlar mutlu.
Avrupa Birliğine girmiş olsalar da geri kalmışlıkları her durumda hissediliyor.
Yollar eski, yollarda trafik işaretleri ve levhaları yok. Her an yolu şaşırmak
ve bilmediğin yerlere gitmek olası.
Üç günlük bir ziyaret bilgilendirici ve öğretici bir gezi oldu. Ev sahiplerinin konukseverliği dört dörtlük. İçtenliklerini, sevgilerini, paylaşımlarını
anlatmaya sözcükler yetmez. Evlerinin bahçelerinden topladığımız beyaz
zambakların kokuları yaptığımız dönüş yolculuğu yaşamımızın en ilginç anılaŕı
arasına girdi. Zambak kokulu bir yolculuk oldu.
Teşekkürler Kalbiye Korkmaz. Adın gibi her davranışın kalpten oldu.
Teşekkürler Hasan Korkmaz. Güleryüzün ve şakalarınla neşe kattın
günlerimize. Sizin de tüm yaşamınız güller gibi renkli, zambaklar gibi kokulu olsun.