OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE RAMAZAN SOFRALARININ DEĞİŞMEZ LEZZETLERİ

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE RAMAZAN SOFRALARININ DEĞİŞMEZ LEZZETLERİ

Ramazan sofraları Osmanlı döneminde birlikteliğin, bereketin ve paylaşmanın simgesiydi. Büyük emekle hazırlanan sofralarda özenle hazırlanmış yemeklerin yanı sıra Ramazan ayına özel tatlılar da başköşede yer alıyordu. Geleneksel lezzetler dendiğinde akla gelen ilk markalardan olan Hafız Mustafa 1864’ün Yönetim Kurulu Başkanı Avni Ongurlar, Müslüman alemi için özel olan Ramazan sofralarında tatlının yerinin Osmanlı döneminden bugüne çok kıymetli olduğunu dile getirdi.

Dünyanın sayılı mutfakları arasında yer alan Türk mutfağı, Osmanlı döneminden günümüze gelen özel lezzetleri barındırıyor. Bu anlamda Osmanlı’dan gelen reçeteleri hala kullanan ve üzerine özel inovasyonlarla dokunuşlar yapan Hafız Mustafa 1864, geleneksel lezzetleri günümüze taşımış olan yegane firmalardan. Bu anlamda Osmanlı sofralarında tatlının çok kıymetli bir yere sahip olduğunu dile getiren Avni Ongurlar, şunları söyledi, “Osmanlı mutfağı çok geniş bir yelpazeye sahip. Özel tatların yer aldığı kıymetli bir mutfak. Böylesine geniş yelpazenin içerisinde elbet ki tatlılar da sofraların vazgeçilmezleri arasında. Zerdeden güllaca, baklavadan sütlaca kadar birçok tatlı Osmanlı mutfağının ve özellikle Ramazan ayının olmazsa olmazlarından. Bizler de bu bilinç ve sorumlulukla geçmişimizin lezzetlerine sahip de çıkarak geleneksel reçetelerimizden şaşmadan üretim yapmaya devam ediyoruz.”

Saray eşrafı için de tebaa için de tatlının yeri ayrıydı

Geniş bir coğrafyaya hakim olmuş Osmanlı devletinin, belki de bu sebeple çok çeşitli lezzetleri mutfağında barındırdığına dikkat çeken Ongurlar, “Osmanlı’da Ramazan ayının hazırlıklarının bir ay öncesinden başladığına dair bilgiler var elimizde. Hal böyle olunca Ramazan ayının ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi anlıyoruz. Yüzyıllar boyunca 3 kıtaya hükmetmiş, farklı coğrafya kültürlerine de hakim olmuş bir devletten bahsediyoruz. Hal böyle olunca çok geniş bir sofra kültürünün olması aşikar. Tatlı kavramı da yine bu anlamda çok kıymetli. Özellikle saray eşrafının ve tebaanın iftar ve sahur sofralarında yer verdikleri güllaç, sütlaç, baklava, zerde gibi tatlılar Osmanlı’dan günümüze kadar ulaşmış. Biz Hafız Mustafa 1864 olarak, o dönemki reçeteleri hiç bozmadan, o dönemin usulüyle bu tatlıları üretmeye ve tüketicilerimize sunmaya devam ediyoruz. Profesyonel yaklaşımımızla ufak inovasyonlar katsak bile, o günkü reçetelere sadık kalarak, en kaliteli ham maddeleri kullanarak üretimimizi gerçekleştiriyoruz.” açıklamasında bulundu.

Kültürümüze sahip çıkıyor ve geleneği devam ettiriyoruz

İftar çadırı geleneğinin de aslında Osmanlı döneminden kalma bir sorumluluk olduğunu belirten Ongurlar, “Ramazan ayının kıymeti Osmanlı’da çok yüksekti. Ramazan ayında padişahlar meydanlarda dolaşır, ihtiyaç sahiplerine yardımlar yaparak onların da ibadetini daha sağlıklı şekilde yerine getirebilmesi için meydanlara büyük büyük iftar sofraları kurdururdu. Tatlının sofralardaki kıymetini şuradan da anlıyoruz; ihtiyaç sahibine erzak yardımı yapılırken dahi tatlı muhakkak o listeye dahil olur ve sofrada yerini alabilmesi için özel çaba gösterilirdi. Osmanlı’da sahurda dahi yemeğin üzerine sütlaç gibi hafif sütlü tatlılar yenilirdi. 2 asra yaklaşan tarihimizle bizler bu bilince sahip olarak üretimlerimizi gerçekleştiriyor ve Osmanlı sarayında yer alan tatlıların o günkü tariflerini günümüzde hala kullanıyoruz. Geleneğimizde yer alan ve kültürümüzün önemli parçaları haline gelen lezzetlerimizi tüketicilerimize sunarken büyük bir özveriyle hareket ediyor ve bizi ziyaret eden turistlerin de bu geleneği yaşaması için özen gösteriyoruz. Müslüman alemi için çok mübarek olan bu ayda da yine kültürümüze sahip çıkmak ve geleneği devam ettirmek adına elimizden gelenin en iyisini yapmak için gayret gösteriyoruz.” dedi.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?