MESELA; ( Hz. Peygamberin sünneti olduğu halde) Yemekten önce ve yemekten sonra ellerimizi yıkamayı unutmuş bir millettik, Kov-it den sonra el yıkamayı yeniden keşfettik, o kadar çok el yıkar olduk ki, elimizin derisini aşındırdık…
Esnafımız, özellikle fırıncı esnafı (aynı elleri ile) hem paraya, hem yiyeceğe-ekmeğe dokunmakta hiç sakınca görmüyordu, velev ki biraz cesaret gösterip fırıncı amcaya itiraz ederseniz, örneğin; ” Aman para dünyanını en pis şeyi, ekmek de yıkanmıyor, bir eldiven kullansanız iyi olmaz mıydı? ” filan deseniz… size yapmadıkları ukalalık kalmazdı, en kibar lafları; ” Para üstü vermek için adam mı tutalım…” idi, ama artık kanun zoru ile, yani “seve seve” eldiven kullanıyorlar…Bunu da öğrendik…!
Dışarıdan eve gelen insanlar ellerini yıkamazdı, ama artık bırakın el yıkamayı, batılılar gibi eve gelince duş almaya başladık. Eskiden haftada bir yıkanır isek etrafımızdaki insanlar şanslı idi, toplu taşıma araçları ekşi ekşi ter kokar idi… bunu da öğrendik çok şükür, burunlarımız bayram etti…!
Japonlara selamlaşmalarına çok özenirdim, nazik bir şekilde gövdelerinin üst kısmını eğerek selam verirlerdi, onlarda bizde olduğu gibi yeni tanıştığın insanlar ile el teması zorunluluğu yoktu, Kov-it sayesinde en sevmediğim ve (batılılardan kaptığımız kötü adetlerden biri olan) toka yapmaktan da kurtulduk…!
Bir insan her gün onlarca, yılda binlerce, kimileri de yüz binlerce (belki tuvaletten çıktığında bile elini yıkamayan) insanlar ile tokalaşmak zorunda kalıyordu,
Halbuki KOV-İT 19.00 en tehlikeli virüs veya hastalık değil, çok daha tehlikeli ve öldürücü hastalıklar var dışarıda, artık bu; “zorla toka, elini uzatmaz isen çok ayıp olur” devri de geçti çok şükür…
Hepimiz bebekleri en iyi koruyan şeyin anne sütü olduğunu unutmuştuk, 2 yıl çocuklarımızı emzirebilecek iken, 6 ayda emzirmeyi yeterli görüp, sonra sahte mamalara geçiyorduk (“Göğüsler sarkmasın” gerçek, “anne sütü yeterli değilmiş” sahte bahanemiz idi…)
Bebeklerimize bir sürü aşı ve ilaç zerk ettiriyorduk, çok şükür artık uyandık, aşıların ve ilaçların insanların savunma sistemini çökertebileceğini, hatta öldürebileceğini öğrendik, en azından bir kısmımız bunu öğrendi, buna da şükür…
Bu KOV – İT bize çok şey öğretti çoook….
1990 yılında zorunlu göç ile bende Türkiye ye geldim. Göç idaresindeki ifade alan mamur benim mesleimi hiç duymamış ve bilmediği gibi dalga geçmişti benimle umarım bu pandomi ile beraber araştırmacı mikrobiolok. Baştan tıp okur sonra biyoloji ile mikrobiolok. İlaç yapmak için de bitki hayvan ve insan üzere üç faz çalışması yapılır. Yan etkileri ile beraber patentle sonuçlanır. Şu an yapılan hiç bir aşı üçüncü fazı bitmiş değil ve patent hakkı yoktur. Ayrıca infranza aşısı jiva metal ve gümüş üzere yapılır. Jiva kaliteli olsa bile eksi 70 derecede buharlaşır kasa değil cilt altı olması gerek yada nefes yolu ile olması gerek. Kasa yapılan aşılar gümüş yonlu ise cilt altı olursa etkili olur kasa endike edilirse şu an ki gibi kas arası parazit yapar insanlarda ve önümüzde 7 sene içerisinde üreme olmaz ve yan etkileri ise tansiyon hastaları hiperleşir, kalp, beyin yani bağışıklık sistemini çokertir ve bağımlı olunur bu aşıya. Neyse benim mesleimi ne olduğunu anlamışlardır o ifademi alan memur.