“Arifiye!
Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi.
Bir yol da burada duralım.
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur
Yarınlara umutla yürüyenlere
Bir selam uçuralım”
( Orhan Veli)
Orhan Veli’nin ” Yol Türküleri” adlı şiirinde anlattığı , elleri nasırlı, yarınlara umutla bakan insanların yetiştiği Arifiye İlköğretmen Okulu’nda okudum ben.
Osmanlı’nın gerilemeye bağladığı, çöküşe geçtiği bir dönemde başlatılmış atılımlar , yenilikler. Tanzimat’la birlikte açılmış okullar. Bu yenileşme döneminde açılan okullardan biridir Öğretmen Okulları. Bundan tam (173) yıl önce yani 1848 yılında anlaşılmış öğretmenin değeri.
Avrupa’yı yakalamanın , gelişmenin, çağdaşlaşmanın yolunun eğitimden geçtiğinin ayırdına varılmış. Açılmış Öğretmen Okulları. Yenilikler birbirini kovalamış. Cumhuriyet ile birlikte daha da geliştirilmiş bu okullar. Savaştan yanmış, yıkılmış biçimde çıkan bu ülkenin gelişmesi için eğitimin öncü olması gerekmiş. Bu gereksinimi karşılamak için Köy Enstitüleri’nin açılmasına karar verilmiş.
Savaştan yeni çıkmıştı bu ülke. Devlete yük olmadan kendi okulunu kendi yapacaktı öğretmen. Köylüyle birlikte. İMECE gerekti bunun için. İş , sözden önce gelmeliydi. İş içinde öğrenmeliydi öğrenci. Köye, köylüye en iyi eğitimi yine köyden yetişenler verebilirdi.
Yoktu dünyada eşi benzeri. Yoktu bir örneği. Unesco, örnek gösterdi bu aydınlanma merkezlerini. Ne duyulmuş ne görülmüş şeydi. Yaparken öğrenirdi öğrenciler, öğrenirken yaparlardı. Beyinle kol ilk kez bu denli uyumlu çalıştı. Derslikler, işlikler, yatakhaneler birbiri ardına yükseldi.
Çabuk uyandı egemenler. Tehlikenin ayırdına çabuk vardılar işbirlikçiler.. Kazmalarla küreklerle saldırdılar bu ışığa. Kapattılar güzelim okulları. Enstitüler, dönüşüverdi öğretmen okullarına. Ben Enstitü’den dönüşen bu okulda okudum. İzlerinin tümüyle yok edilemediği bir zamanda aldım oranın havasını.
” Türk bayrağının dalgalandığı her yerde görev yapma” bilinci burada aşılandı bizlere. Okulun çatısı çökerse onarmayı, duvarı yıkılırsa yenisini yapmayı öğrendik orada. Sümüğü akan çocuğun sümüğünü silmeyi de..Ağaç dikmeyi, aşı yapmayı, tarladan en iyi ürünü almayı da…Köylüye örnek olmayı da. Nazlanmadık, yüksünmedik, gocunmadık. Çünkü ben öğretmenim.
Ben öğretmenim.
Halkımızın mutluluğu, iyiliği, rahatı ve huzuru içindir mücadelem. Atatürk ilke ve devrimleriyle yoğrulmuştur hamurum. Bir kırçiçeği gibi baş gösteririm kırlarda, bayırlarda, kaya diplerinde. Bir kır çiçeği olur gönüllerde buram buram kokarım. Derman olurum acılı yüreklere, çaresiz bakan gözlere. Umut olurum, ışık olurum yoksul köy çocuklarına. Yaşamın anlamı olurum görmeyen gözlere, işitmeyen kulaklara yürüyemeyen ayaklara.
. Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da destanlar yazan Başöğretmen Mustafa Kemal olurum. Çünkü ben bir öğretmenim.
Yarınlara umutla bakmamızın biricik yoludur eğitim. Yolumuzu aydınlatacak olan Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri ve ilkeleridir.
Ne yazık ki bu okullar da kapatıldı. İçleri boşaltıldı, ruhları köreltildi. Bugünkü eğitime ve okulların durumuna baktığımızda ne denli gerilediğimizi somut olarak görebiliyoruz. Osmanlı hayranları, Osmanlı’nın bile gerisine düşmüşler. 173 yıl önce kurulan okullar, bugünkülerden çok daha ilerideymiş. Öğretmen Okullarının kuruluş gününde yürek yakan , acı bir tablo.
Aydınlık yüzlü aydınlık düşünceli , yurtsever eğitimcilere selam olsun.