Evlat acısıyla yüreği yanan, bu vatan uğruna canlarını veren kahraman şehitlerimizin anneler…

Evlat acısıyla yüreği yanan, bu vatan uğruna canlarını veren kahraman şehitlerimizin anneler…

Türk Diyanet Vakıf-Sen Bursa Şube Başkanı Hilmi ŞANLI, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı Şube Başkanı ŞANLI mesajında, “Kadınlarımız lehine yapılan iyi ve doğru işleri bir lütuf değil insan olmanın bir gereği olarak görecek anlayışın geliştirilmesi gerekmektedir” dedi.

Şube Başkanı ŞANLI mesajında şu ifadelere yer verdi;

“İnsanlığa sevgiyi, fedakârlığı, emeği ve umudu aşılayan kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü en içten duygularımla kutluyorum. Büyük ozanımız Neşet Ertaş’ın “Kadınlar insandır, biz insanoğlu” diyerek muhteşem bir biçimde ifade ettiği üzere, tüm insanlığın ve insan yaşamının kaynağı olan kadınlarımızın toplumda hak ettikleri seviyeye gelmesi için yapılacak her türlü çalışmanın kutsallığına yürekten inanıyorum.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kadınların katliam boyutuna ulaşan şiddet olaylarıyla, eğitimsizlik, işsizlik, çocuk yaşta evlilik gibi köklü sorunlarla baş etmek zorunda olduğunu görmek bizleri derin bir üzüntüye sevk etmektedir. Aslında ülkelerin genel gelişmişlik seviyeleri ile kadınların toplum içindeki yeri doğrudan orantılı bir seyir izlemektedir. Kadınların toplumsal yaşamdan en fazla soyutlandıkları toplumlar her alanda en geri kalmış ülkeleri oluşturmaktadır. Kadınların ekonomik, siyasi ve sosyal hayata en fazla katılım sağladığı ülkeler ise gelişmişlik seviyesinde de büyük bir ivme yakalamış olanlardır. Dolayısıyla ülkelerin gelişmesinin anahtarı, kadınlardan geçmektedir.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, ülkemizde kadınlarımızın içtimai ve iktisadi alanda arzu edilen noktada olduğunu söylemek oldukça güçtür. Yalnızca geçtiğimiz yıl adli kayıtlara geçmiş yüzlerce kadınımızı aile içi şiddete kurban verdik. Ülkemizde okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 82,9’unu kadınlar oluşturmaktadır. 35 milyonu aşkın kadın nüfusumuzun yaklaşık 11 milyonu ilkokul mezunudur. Genç kadınlarımızda işsizlik oranı yüzde 28,6’ya ulaşmış, iş bulabilen kadınlar ise erkeklere oranla ortalama yüzde 12-25 arasında daha düşük ücret almaktadır. Kamuda kadınlarımız, üst düzey yönetim kademelerinde bir elin parmaklarını bile geçmeyecek sayıda kalmaktadır. Bütün bu veriler dikkate alındığında Türkiye’nin medenileşme çabalarında hangi noktada olduğunu tahmin etmek pek de güç olmayacaktır.

Sanayi devrimi ile başlayan süreç bizlere geleneksel yaklaşımın aksine, çalışma hayatında kadınların da en az erkekler kadar başarılı olabileceğini göstermiştir. Fakat günümüzde, kadınların çalışma hayatında etkin bir rol oynamalarının, kadınlardan toplumsal düzeyde beklenen aile içi rolleri yerine getirmesini engellediği düşünülmektedir. Başka bir ifade ile toplumun kadına yüklediği ev işleri ve annelik görevleri, bir anlamda çalışma hayatının önüne geçmekte hem kadınların iş hayatında yükselmelerini hem de sürekli ve güvenceli işlerde çalışmalarını engellemektedir.

Bu durum, öncelikle geleneksel açıdan kadından beklenen rollerin aksaması ve kadının psikolojik olarak ailesi ve kariyeri arasında kalması biçiminde şekillenmektedir. Bu ikilem içerisinde ne yazık ki kadınlar çalışma hayatında yeteri kadar yer alamamakta, kariyer gelişimi noktasında geride kalmakta ve daha düşük ücretlerle, güvencesiz bir biçimde çalışmak zorunda kalmaktadır.

Şunu da ifade etmeliyim ki, Allah’ın kadınlara bahşettiği annelik sıfatı nedeniyle geri plana itilmesi, yeterli liyakate sahip olduğu halde hak ettiği görevlere getirilmemesi ve işten çıkarılacaklar listesinde en üst sıraya oturtulması asla ve asla kabul edilemez bir durumdur.

Günümüzde çalışan kadınların sorunlarını azaltmaya yönelik doğum yapan kadınlara yarım gün çalışma hakkı gibi birtakım tedbirler alınsa da iş güvencesi, çalışma süreleri, kreş imkânları, yasal korumalar ve toplumsal bilinç anlamında ideal seviyenin oldukça gerisinde kaldığımız da inkâr edilemez bir gerçektir.

Kanunlarımızda kadınları kısıtlayan herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen kadınlarımızı toplumda ikinci plana iten sebep nedir? Bir ülkede, getirilen hukuki düzenlemelerin toplumsal yaşama yansıması için toplumsal algının da bu yönde geliştirilmesi gerektiği gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Kadınların hukuki haklarını kullanması için yasal düzenlemelerle birlikte, hukuk kurallarını hayata geçirecek olan bireylerin de yeterli olgunluğa erişmesi ve uygun toplumsal kültürün oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle öncelik mutlaka, evrensel, eşitlikçi bir toplumsal kültür oluşturmak olmalıdır. Bunun yolu da kadınlarımız lehine yapılan iyi ve doğru işleri bir lütuf değil insan olmanın bir gereği olarak görecek anlayışın geliştirilmesinden geçmektedir.

Kadınlarımızı toplumsal hayattan soyutlamaya çalışan, aile içi şiddet uygulayarak adeta kadınları infaz eden, asılsız gerekçelerle kadınlarımıza ikinci sınıf vatandaş muamelesini layık gören, onların erdem ve değerini hala anlayamayan zihniyetlere karşı, tarihimiz ibret verici örneklerle doludur. Kadın ve erkek omuz omuza olduğunda bu toplumu yıkacak hiçbir güç olmayacaktır. Bugün kadınlarımızı yeniden perde arkasına hapsederek erkek egemen bir toplum yaratma peşinde koşanlar, tek yönlü, tek taraflı düşünmenin, insanlığı hangi felaketlere sürüklediğini iyi görmeli, hayatın yükü karşısında erkeklerle omuz omuza mücadele veren analarımızı, tarihi değerlerimizi akıllarından asla çıkarmamalıdır.

Bu duygu ve düşünceler içinde bir kez daha, başta evlat acısıyla yüreği yanan, bu vatan uğruna canlarını veren kahraman şehitlerimizin anneleri olmak üzere tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, tüm çalışan kadınlarımızı haklarımız ve ortak çıkarlarımız için Türkiye Kamu-Sen çatısı altında her türlü kademede mücadele etmeye davet ediyorum”

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?