“Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânum n’ola
Zâyi olmaz gül temennâsıyla virmek hâre su” ( Fuzûlî)
“Senin yüzünü anmaktan dolayı gözlerim yaşarsa bunda şaşılacak ne var? Gül alacağını umarak dikene su vermek boşa gitmez.”
Yukarıdaki ikilik (beyit) , Divan Yazınımızın usta ve ünlü ozanı Fuzuli’nin çok bilinen ve sevilen bir gazelinden alınmıştır. Seven kişi, sevgilisinin yüzünü anımsadıkça gözlerinden yaşlar dökülür. Bu yaşlar, sevgilinin yanaklarını ıslatır. Burada yanaklar, güle benzetilmiştir. Bir bahçıvanın gülü suladığı gibi seven kişi de gözlerden yanaklara süzülen yaşlarla gülü sulamaktadır . Buradaki söz sanatı” güzel neden bulma” sanatıdır. Anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.
Gül ve diken ikilisi, yazınımızda en çok kullanılan kavramlardır. Onlarsız yazılmış şiir , yok gibidir. Birkaç örnekleme yapabilirim.
Örneğin, sevgisiz ortamı anlatmak için “Karaçalıda gül bitmez.” denir. Sevgiliye duyulan aşırı özlemin zararını belirtmek için “En güzel güller en çabuk solarlar.” sözü kullanılır. Yaşamın zorluklarını ve çilelerini “Dikensiz gül olmaz.” ya da “Gülün dostu dikendir. ” sözleriyle anlatırız.
Dostlarımızın, dost bildiklerimizin vefasızlığını , değerbilmezliğini ise Pir Sultan Abdal’ın çok ünlü sözüyle anlatırız. “Şu illerin taşı hiç bana değmez ille dostun gülü yaralar beni.” Kimileyin bir dostun attığı bir gül, bir taştan daha çok yaralar karşıdakini.
İnsanlar, güller arasında dikenler bulunduğu için yakınacaklarına dikenler arasında gül yarattığına şükretmelidir.
Araya bir de gül ve dikenle ilgili bir öykü sıkıştırayım:
Gül bir gün çok sıkılmış.
Diken o kadar dikenli ki kim elini atsa dikenden geri çekiyormuş elini. Gül ,dayanamamış dikene bağırmış.
“Yeter artık ,nedir senden çektiğim. Beni sevenler senin yüzünden bana dokunamıyor” diye.
Diken çok üzülmüş bu duruma ve güle sormuş.
“Ne yapmamı istersin, söyle senin için ne yapabilir?.”
Gül yanıtlamış ; “yeter git başımdan rahat bırak beni, seni istemiyorum” demiş.
Bunu duyan diken boynu eğik bir biçimde gülü terk etmiş. Gülü dikensiz gören her el, gülü tutmaya başlamış. Bir zaman sonra gül incinmiş kırılmış dağılmış. İşte o zaman dikenin kıymetini anlamış ve dikene bağırmış:
“Gel ne olur gel kurtar beni, virane oldum yaban ellerde.”
Bu duruma dayanamayan diken koşa koşa gelmiş dikene sarılmış tekrardan ve güle demiş ki;
“Sen beni yolladın ama yaban ellerde virane oldun, benim kıymetimi bilemedin.”
Gül sormuş; “senin kıymetini nasıl anlayabilirim ki, bana yararın nedir?”
Diken cevap vermiş;” seni tutmak isteyen her el önce beni göze almalı, göze alan kişi ise seni gerçek seven olmalı “der ve gülü kucaklar.
Yaşamın her alanında zaman zaman zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Çünkü yaşam, mutluluk, kolaylık, ferahlık ve güzellikleri içinde barındırdığı gibi sıkıntı, zorluk ve mutsuzlukları da barındırır. Ama mutlu olmak veya mutsuz olmak elimizde…
Bu iki zıt duygu, bakış açımız ve algılarımızın etkisi altında.
Aile yaşantımız başta olmak üzere, işimizde ve tüm sosyal çevremizde, kişisel bir takım sorunlardan kaynaklanan zorluk ve sıkıntıları da hepimiz farklı biçimlerde yaşayabiliyoruz.
Kimimiz olayları büyütüyor; nefis, gurur, kin, kıskançlık gibi kötü durumlara dönüştürüyor.
Kimilerimiz ise bunu , hoş birlikteliklere ve güzel huylara dönüştürüyor. Yani; sabır, hoşgörü, sevgi ve güzel geçim gibi…”
Hiçbir güzellik yoktur ki güçlüklerin, çilelerin ardında gizlenmiş olmasın.
Dikensiz gül yoktur; ama gülsüz pek çok diken vardır.
Nereden çıktı bu gül ile diken konusu? Amacım öğretmenlik yapmak ya da edebiyat dersi vermek değil elbet.
Dünkü akşamki haber bültenlerini dinlerken karşılaştım bu konuyla. Konuşmanın içeriğinde” gül sulanırsa adalet gelişir, diken sulanırsa” zulüm artar” diye bir tanımlama vardı. Oradan çağrışım yaptı. Her ne kadar gül ve dikenlerin kimler olduğunu anlayamasam da bu konuya kafa yormak istedim.
İnsanlar, güller arasında dikenler arasında bulunduğu için yakınacaklarına, dikenler arasında gülün yaratıldığına sevinmeliler ve mutlu olmalılar.
Yazımı dünyaca ünlü ozan Pablo Neruda’nın bir sözüyle bitireyim:
“TÜM ÇİÇEKLERİ KOPARABİLİRSİNİZ AMA BAHARIN GELİŞİNİ ENGELLEYEMEZSİNİZ.”