Herkesin bir öyküsü olmalı. Olmalıdır. Herkes, başarılarıyla övünmek ister. Herkes, başarı öyküsü yazmaya bayılır. Öyküler, gerçekçi olmalıdır. Öykünün içinde geçen olaylar da gerçek olmalı yazan kahramanlar da. Öyküde geçen olayın yeri, zamanı da belli olmalıdır. Olaylar, kahramanlar gerçek olmazsa ona masal denir, destan denir.
İktidar, masal anlatmayı çok seviyor. Masal anlatmaya yıllar önce başlandı. İlk masalın adı “yerli araba” oldu. Kendimiz üretecek, dış dünyaya satacaktık. Tasarımıyla, üretimiyle bize özgü olacaktı. Üretimin kim tarafından , nerede ve ne zaman yapılacağı belli olmadığı için öykü gerçekleşmedi.
Yerli araba ,tarihin çöplüğüne atılınca yerini “yerli uçak” öyküsü aldı. Kendi uçağımızı kendimiz yapacak, kimselere gereksinim duymayacaktık. Tıpkı araba öyküsünde olduğu gibi yerli uçağı da kimlerin yapacağı, nerede yapılacağı belli olmayınca öykü, masala dönüştü. Kahramanlar, hayalden öteye geçemedi.
Ekonomimiz, çağ atlayacak, yoksulluk son bulacak, işsiz kimse kalmayacak, aşıyı biz üretecektik. Dünya , bizi kıskanacak, tüm uluslar, bize hayran hayran bakacaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ne uçak üretebildik ne de aşı.
Anlattıkları masallara inananlar da bir başka öykü. Bu iktidardan önce su içebileceğimiz bir bardağımız bile yoktu. Pazardan alamadığımız yiyecekleri koyabileceğimiz buzdolabımız yoktu. Ayağımıza giyecek ayakkabımız, üzerimize giyeceğimiz bir giysimiz yoktu. Suyumuzu, çeşmelerden avuçlarımızla ya da içini olduğumuz kabak taslarla içerdik. Yiyeceklerimizi buzdolabı yerine tel dolaplara koyardık. Ne ayağımızda vardı ne de üstümüzde. Ne varsa neye sahip olduysak bu iktidar zamanında oldu.
Bu denli aymazlık, bu denli bilgisizlik, bu denli tarih bilincinden yoksunluk olur mu? Bunlar, Paşabahçe şişe ve cam fabrikasının ne zaman kurulduğundan habersizler. Beykoz ayakkabı fabrikasını, Sümerbank’ı, Merinos’u, şeker fabrikalarını, demir çelik fabrikalarını nasıl yadsıyabilirler? Bunun adına salt aymazlık ya da bilgisizlik denilebilir mi?
Şimdilerde uzay öyküleri yazılmaya , söylenmeye başladı. Nedendir bilemem. Ülkemizde yakılacak orman, satılacak arazi mi kalmadı? Yoksa halkımızın hiçbir sorunu kalmadı da uzaylıların sorunlarını mı çözmeye kalkıştık? Nedeni ne olursa olsun uzaya gitmeye , uzayın derinliklerini keşfetmeye, uzaya insan göndermeye karar verdik bir kez. Böylesine görkemli bir hedeften vaz geçmek olur mu hiç!
“Bir Türk vatandaşını uzaya göndereceğiz, hatta hatta belki bayanlardan bile ben adayım diyen vardır.” diye
açıklama yaptı bir yetkili.
Hani deveye sormuşlar: ” Boynun niye eğri?” Deve yanıtlamış: ” Nerem doğru ki?” Bu örnekte görüldüğü gibi yukarıdaki tümcenin neresini değiştireyim? “Hatta hatta bayanlardan bile ” sözü bir ayrımcılıktır. Kadınları aşağılamak, küçümsemek, ötekileştirmektir.
Yaklaşık yüzyıl öncesine bir göz atalım. Tarihsel bilgilerimizi anımsayalım. Astronomi kitabı yazdıran, liselere astronomi dersini zorunlu ders olarak koyan, gökbilimlere herkesin ilgisini çeken bir deha, bir lider, bir aydınlanmacı önderimiz var. “Büyük Atatürk” derler O’na. 1956 yılında AY yüzeyindeki en büyük kratere ” ATATÜRK KRATERİ ” adı verilen bu büyük insanın yönettiği dönemde yaşayan kadınlarımızdan birkaçını anımsayalım:
Nüzhet GÖKDOĞAN
İlk kadın gökbilimcimiz 1933
Bedriye GÖKMEN
İlk kadın pilotumuz 1933
Yıldız UÇMAN
İlk kadın paraşütünüz 1935
Erine Kartal HÜRKUŞ
İlk kadın hava şehidimiz 1936
Sabiha GÖKÇEN
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu 1937
Şu yıllarda , adı geçen kadınların soyadlarına bakar mısınız? Tümü alanında bir ilk olmuş. Tümünün soyadları gökle, gökyüzü ile ilgili. İşte uzgörü. İşte yüzyıllar sonrasını yıllar öncesinden görebilen bir önder. Bizim yolgöstericimiz.
Bizler, onurlu yaşamayı, başımızı dik tutmayı, asla aşağıya bakmamayı, hep yukarılara bakmayı ” Gelecek göklerdedir” diyen Atamızdan öğrendik. Bizler, kadına değer vermeyi, kadının değerini bilmeyi “bilmem kimin karısı” diyenlerden değil;
” Ey Türk kadını! Sen yerler de sürüklenmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Ulu önderimizden öğrendik.
Bizler, öğrendik öğrenmesine de dileğimiz herkesin öğrenmesi.