Yaşamın değişmez bir kuralı vardır:
Kötü bir duruma düşmüş, büyük zarara uğramış kimi kimseler acı içinde kıvranırken, kimileri de küçük yararlarını düşünürler ve hiç umursamadan bu durumdan yararlanmaya çalışırlar. Böyle bir durumu ya da kendi çıkarlarının derdinde olanları çok özlü biçimde anlatan atasözümüzü anımsatmak isterim.” Koyun can derdinde , kasap et derdinde.”
Bir yıla yakındır salgınla yaşıyoruz. Salgın, tüm toplumun sağlığını tehdit edince herkes, can derdine düştü. Koruyucu maske dağıtılamadı. Aylarca oyalama yaşandı. Yasaklar, kısıtlamalar getirildi. Önce 65 yaş üstünün özgürlüğü kısıtlandı. Ardından gençlere ve çocuklara sıra geldi. Salgının sorumlusu olarak bu yaştakiler gösterildi. Okullar açıldı, kapandı. Eğitime erişilemez oldu.
İşyerleri kapandı. İşçiler, işten çıkarıldı. Esnaf kepenkleri kapattı. Yokluk, yoksulluk, toplumun belini büktü. Çiftçinin traktörüne haciz geldi.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi kadına şiddet çoğaldı, kadın ölümleri yürekleri yaktı. Kimini kocası öldürdü, kimini sevgilisi, kimini oğlu. Kadınlarımız can derdine düşmüşken , kadın üzerinden siyaset yarışı başladı. “Türbanlı yargıcın vereceği karar âdil olmaz” dedi birisi. Ona yanıt vermek isterken “vitrin mankeni” dedi öbürü. “Bizden önce kadının adı yoktu ” dedi kendisi de kadın olan bir siyasetçi.
Hiçbir dönemde bu denli aşığılanmadı kadın. Hiç bu denli siyaset malzemesi yapılmadı. Hiçbir zaman bu denli ikinci sınıf yurttaş düzeyine indirilmedi. El üstünde tutuldu Cumhuriyet döneminde. Baştacımız oldu Kurtuluş Savaşı’nda. Tarih boyunca hep öyleydi. Bundan sonra da böyle olacaktır.
Kadınlar, evrendeki en zarif varlıklardır. Onları anlatabilmek için şiirlere sarılırız. Bu gün de öyle yapayım. Kadınlarımıza verilen değerleri ozanların dizeleriyle anlatmaya çalışayım. Baskıya, zulme, boyun eğmeyen Pir Sultan Abdal’ın dizeleriyle başlıyayım.
“Benim uzun boylu servi çınarım. Yüreğime bir od düştü yanarım. Kıblem sensin yüzüm sana dönerim. Mihrabımdır kaşlarının arası.
Didar ile muhabbete doyulmaz.”
Nasıl da kutsallaştırmış, yüceltmiş kadını. İşte Anadolu insanının kadına bakışı. Aradan yüzyıllar geçmiş. Kadınlarımızı düşündüğümüz duruma bakalım.
Ulusal ve evrensel ozanımız Nazım Hikmet , bir başka anlatır kadınları.
“Ve kadınlar,
Bizim kadınlarımız
Anamız, avradımız, yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen
Kadınlar,
Bizim kadınlarımız”
Bugün “vitrin mankeni ” denilen kadınlar, bizim kadınlarımız. Anamız, avradımız, yarimiz . Bir başka şiirinde ise;
“Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.”
Kadını , belki de Cemal Süreya kadar güzel anlatan olmamıştır. Ne diyor Cemal Süreya?
“Bir kadını ortadan ikiye böl…
yarısı annedir,
yarısı çocuk,
yarısı sevgili
yarısı aşk…”
Kısa bir süre önce yitirdiğimiz gazeteci Bekir Coşkun, kadının gittiğinde, yok olduğunda yaşamımızda nelerin eksileceğini anlatır.
“Kadınlar bir gün çekip gittiklerinde, arkalarında ’yetim-öksüz’ kalan çok olur.
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Balkon artık sessizdir.
Koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci…
Bir anne gider…
Bir dost…
Bir arkadaş…
Bir sevgili…
Ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde…”
Ozanların yücelttiği, Cumhuriyet döneminde dünyadaki tüm kadınlardan önce haklarına kavuşan kadınlarımızın bugün işleri çok zor. Kazanılmış hakları , ellerinden alındı birer. Ortaçağ karanlığına gömüldü her biri.
Bu ülkede kadın olmak zor ..
Etek giysen boyuna bakarlar , pantolon giysen darlığına …
Birini sevmeye hakkı yoktur . Diyelim ki sevdi ve olmadı yürümedi. O zaman da ayrılmaya hakkı yoktur .
Çalıştıkları iş yerlerinde , oturdukları kafelerde , evlerine gitmek için bindikleri metrobüslerde ,uğradıkları hakaretleri saymaya sözcükler yetmez.
Herkesin anası, bacısı, kızı olan bu kadınlara uygun görülen yaşam biçimi, yürekleri dağlıyor. Siyasetçiler, erkekler çekin ellerinizi kadınların üzerinden. Küçük çıkarlarınıza, sadist emellerinize alet etmeyin.
Dünyadaki tüm kadınlar, özeldir. Tümü de değerlidir, kutsaldır. Ulu Önderimiz Atatürk’ün özdeyişiyle sesleniyorum:
” Ey kahraman Türk kadını. Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”