Dost kavramı kişiye göre , inanca göre değişkenlik gösterse de önemli bir kavramdır. Aşık Veysel’e göre kara topraktır. ” Dost dost diye diye ninesine sarıldım; Benim sadık yarim kara topraktır ” derken dostlarından sadakat bekler.
Pır Sultan Abdal ise kendisini taşlayanların yanında yer alan dostunun çiçek atmasına içerler, ona ” Dostun bir tek gülü yaralar beni ” diyerek sitem eder. Bir halk türküsü ” Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diyerek gerçek dostu bulmanın zorluğunu anlatır. Dost nedir? Dost kime denir? Dost , her zaman , her ortam ve koşulda yanınızda olan kişidir. Ne yaparsanız yapın gerçek dostlar asla bırakmaz.
Gerçek dost , herkes çıkıp gittiğinde gelendir. Gerçek dostlar yıldız gibidir. Karanlık çökünce ilk onlar görünür. Gerçek bir dosta sahipsen dünyanın geri kalanına ihtiyacın yoktur. Senin gerçek dostun kusurlarını sana gösterendir. Büyük filozof Aristo, farklı bir bakış açısı getirir. “Gerçek dostluk fosforlaşma gibidir. Çevremizi karanlık sarınca iyice parlar. ” Bir de iyi gün dostları vardır: iyi olduğunda yanında olan, yüzüne gülen, çıkarı bittiğinde sırtından bıçaklayan dostlar.
En çok da çalışma yaşamında ve siyasette rastlanır böylelerine. İyi güne aldanıp dostlarım var sanırsın. Unutma, gerçek dostu kötü günde tanırsın. Gene de bilirsin gerçek dost asla bitmez, ihanet etmez, yarı yolda bırakıp gitmez. Gerçek dost , gölge gibidir. Eğilsen de doğrulsan da düşsen de asla peşini bırakmaz. Gerçek dost , yanlışlarından dolayı dostluğu bitiren değil, dostluğun hatırına yanlışları bitirendir.
Gerçek dost iyi günde çağırıldığında kötü günde ise çağırılmadan gelendir. Yanlış yaptığında seni uyarır ve korur. Yaptığın yanlışı yedi düvele duyurmaz. Gerçek dost, sen kendine inanmayı biraktiğin anda bile sana inanan , sana güvenen kişidir. Seni, senden çok sevendir. Gerçek dostluk , araya mesafeler bile girse büyümeyi sürdürür. Artarak çoğalır. Senin olmadığın yerde seni savunanlar gerçek dostlarındır.
Gerçek dostlar yıldızlar gibidir. Her zaman göremezsin ama orada olduklarını bilirsin. Gerçek dostlar antika gibidir. Eskidikçe değeri artar. Sahte dostlar çay gibidir. Bekledikçe demi bozar. Dost seçmek de önemlidir. Bunu küçük bir anekdotla destekleyeyim; “Bir grup, kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Söyleşi, sonunda işin ve hayatın stresinden yakınmalara döner.
Konuklarına kahve ikram etmek isteyen profesör, mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir. Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler: Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.
Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağını gösterir. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiçbir şey katmaz. Sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız, içindekine bakan olmadı.
Yaşam , kahveye benzer; iş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar, yaşama tutunmak için sadece araçlardır. Seçtiğimiz bardak , yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de… Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkartmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın! En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.
İyi ve gösterişli şeyleri seçme düşüncesi çoğu zaman galip gelir. İçindeki daima ikinci sırada gelir. Oysa unutmamak lazım ki, ambalaj ne kadar görkemli olursa olsun, kullanacağımız şey ambalajın içindedir.” Dost seçerken insanların görünüşüne aldanmak da öyledir. En kötü görünümlü insanın kafasında güzel düşünceler olabilir. En şık görünümlü insanın düşünceleri de felaketiniz olabilir. Siz daima her şeyin içindeki özüne bakın.
Size lezzet veren üzüm bağı değil, üzümün kendisidir. Yaşamdan tat almanın tek yolu, elimizde güzel ambalajlı şeyler değil, içindekilerdir. Kötü tadı olan bir kahve, paha biçilmez kristaller içinde de olsa içerken yüzümüz buruşur, içemeyiz. Enfes bir kahve sıradan bir bardakta da olsa yüzümüzde tebessüm oluşturur.
Gelin, cevizin kuruyup buruşmuş dış kabuğuna değil, cevizi kırıp içine bakalım.
Bütün tat oradadır, dışındaki kabukta değil.
Sevgiler, saygılar.