Gidin bütün kitapçıları gezin, sorun, “Sizde konuşma sanatı üzerine kitaplar var mı?” deyin. Hepsi en az beş, altı kitap ismi söyler. Ama güzel dinleme sanatı üzerine kitap var mı diye sorsanız kitapçı hayretle yüzünüze bakar, “Yok Efendim,” der, “varsa da ben hatırlamıyorum”.
Sanırım dünya üzerinde dinlemenin bir sanat olduğunun farkına varan yalnız Japonlardır.
Yıllarca önceydi. Matematik profesörü olan bir arkadaşım bir bilimsel kongre ile ilgili Japonya’ya gidecekti. Veda etmeye geldi. “Sabri, sen Japonları seversin. Almamı istediğin bir şey varsa lütfen çekinmeden söyle, memnuniyetle alıp getireyim.” dedi. “İlgine teşekkür ederim,” dedim, “yalnız bir ricam var. Ginza Caddesinde gezerken bir kitapçıya uğra ve sor: Sizde güzel konuşma sanatı üzerine kaç kitap var, güzel dinleme sanatı üzerine kaç kitap var?” Kitapçının vereceği cevapları küçük bir kağıda yaz ve bana getir.”
Arkadaşım Japonya dönüşü bana uğradı ve istediğim emanet küçük kağıdı verdi. Okuduğum rakamlar beni ürpertmişti. Güzel konuşma sanatı üzerine kitapçıda mevcut eserlerin sayısı ikiydi, ama güzel dinleme sanatı üzerine yazılan eserlerin sayısı yirmi üçtü. Bu durum beni yıllarca düşündürdü.
Demek ki dinlemek, gerçek anlamda dinleyebilmek büyük bir sanattı. Ne yazık ki bu gerçek bize ne ailemizde, ne okuduğumuz okullarda öğretilmişti. Hatta niye Allah bize iki kulak vermişti de bir ağız vermişti, bunun dahi farkına varmamıştık.
SABRİ TANDOĞAN’dan Alıntıdır.
Bekir Sıtkı Esendir