Telefonda heyecanlı bir ses. Yeni çıkan kitabını armağan etmek istediğini söyledi. Güzelyalı’da(Burgaz) bir arkadaşına gelmiş. Mudanya ‘da olduğumu söyledim. Üşenmeden, erinmeden Mudanya’ya geldi. Sesindeki heyecan yüzüne , sesine , ellerine yansımıştı.
Sesi, elleri titriyordu. Yüzü gergindi. Kolay değil . İlk kitabı, ilk çocuğu gibidir insanın. Öylesine sevimlidir ki eline almaya kıyamaz insan. Deniz kıyısında bir çay bahçesine oturduk. Titrek elleriyle kitabını imzaladı. Bana uzatırken gözleri ışıl ışıl parlıyor, mutluluk gözlerinden okunuyordu. Çaylarımızı içerken şiirden, sanattan söz ettik biraz. Eve gelince merakla hemen okumaya başladım. Önce adı dikkatimi çekti.
Müzik yapıtı değildi. Neden senfoniydi? Neden hüzün vardı başlıkta? Şiirleri okudukça sorulara yanıt bulmaya başladım. Daha ilk şiirlerde , ilk dizeler buram buram hüzün kokuyordu. ” Bu Günlerde ” adlı şiirinde (s.30) ; Bu Günlerde her şeyde – Bir burukluk , bir hüzün var” derken ardından ” Buram buram ayrılık , hüzün kokuyor ” diyerek duygularını pekiştiriyor.
Kitapta , (96 sayfada) (90) şiir yer almış. Şiirlerinin genelinde karamsarlık, umutsuzluk, yalnızlık , kırgınlık, hayal kırıklığı, yanılgılar işlenmiş. Geçmişe , özellikle çocukluk günlerine olan özlemini birkaç şiirinde dile getirmiş. Şiirlerine Çaresizlik, Kırgınım, Yanılgı , Gücüm Yetmiyor, Yalnızlık, Yorgunum gibi adlar vererek içinde bulunduğu ruhsal çöküntüyü çok iyi yansıtmış. Sanki yaşama sevincini yitirmiş, ömrünün sonuna yaklaştığını duyumsuyor.
” Ömür Dediğin ” adlı şiirinde bu duyguyu çok somut biçimde anlatmış. Çaresizlik şiirinde ise ” hep idam ettiler hayallerimi” dizesinde yaşadığı hayal kırıklıklarını güzel bir söz sanatı ile dile getirmiş. Yanılgılarından hiç ders almadığını ve bu nedenle kendine kırgın olduğunu da kendi dizeleriyle itiraf ediyor.
Kimileyin yaşadığı yerleri de terk etmek istiyor. Doksan şiir içinde yaşama sevincini ortaya koyan şiirleri de var. ” Anlatılası Değil” ile ” Yaşamak Güzelmiş ” şiirlerinde içinde yaşama sevincinin de olduğunu göstermiş. Hanımellerinin, sümbüllerin, güllerin renk cümbüşü ile bülbüllerin yanık ezgileri onu yaşama bağlamış.
Yaşamanın güzelliklerini görmüş, yaşamın güzel olduğunu anlamış. Annesine çok düşkün olduğunu da anlıyoruz şiirlerinden. ” Anne” adlı şiirinde ( s.17) , ” Hangi dilde hangi kelime kaç hece, Seni anlatabilir? ” dizesiyle hem annesine olan sevgisini hem de annelerin yüceliğini, özverisini anlatıyor.
” Gitme Anne” şiirinde (s.31) ise yitirilen bir annenin eksikliğini duyumsuyor; annesine olan özlemini dizelere döküyor.
Güler ERDEM, sosyal ve toplumsal konulara da duyarsız kalmamış. ” KADIN” şiirinde kadına şiddeti, kadın cinayetlerini olanca gücüyle kınamış, çığlığı ile bu konuya ilgi uyandırmak, sesini duyurmak istemiştir. Bir kadının ” Bir kadın sırf kadın olduğu için” canice, haince kahpece öldürülmesine isyan etmiştir.
Kadın duyarlılığı ile kadınların karanlık düşünceli insanlar tarafından binlerce kadının öldürülmesine karşı tepkisini dile getirmiş.Bu cinayetlerin yıllardır sürüp geldiğine de… Şiirlerini betimlemelerle, yinelemelerle , imgelerle süslemiş. ” Gecenin bir yarısı , Ay karası gözlerin düştü aklıma” , ” Kalem ateş, kelimeler kıvılcım” dizelerinde olduğu gibi güzel benzetmelerle şiire güzellik katmış.
” Mevsim Kış” şiirinde ise (s.33) her dörtlüğün başında “Hava soğuk mevsim kış” dizesi ile ” Sustum ” şiirinde ” Katran karasıdır bazı geceler” dizesini yineleyerek şiire farklı bir ahenk katmış. Sürekli aynı işleri yapmaktan , aynı yerlere gitmekten usanmış, sıkılmış. Tekdüzelik , ozanda bıkkınlık, yorgunluk , kırgınlık yaratmış. Yaşama sevincini, geleceğe ilişkin umutlarını yüketmiş. Her şeye karşın, yaşam onu başı dik, alnı ak ve onurlu yaşamaktan alıkoymamış.
Başı dik ve onurlu yaşamayı kendine hep ilke edinmiş. ” Boyun Eğmem” şiirinde bu ilkesini tüm yönleriyle aktarmış. İlk kitap olması nedeniyle kimi acemilikler de taşımıyor değil. Özellikle Halk Şiirine öykündüğü ve serbest şiirden uzaklaştığı anlarda sıkça rastlıyoruz bu acemiliklere. Nazım birimi dörtlük mü, beşlik mı değil. Üstelik bu şiirlerde ölçü de birbirini tutmuyor. Bu kadarcık kusur, kadı kızında da olur diyerek kitapta en beğendiğim ” Ruhum Hep Çocuk” adlı şiirini paylaşarak yazımı sonlandırıyorum.
RUHUM HEP ÇOCUK
Ruhumda kaç çocuk var ? Birisi gök kuşağı çiziyor renkli kalemlerle Renk cümbüşü içinde. Diğeri uçurtmalar uçuruyor gökyüzünde özgürce Diğeri mutluluk şarkıları söylüyor sevgiyle Biri muzip mı muzip, zillere basıp kaçıyor Yaramazlık peşinde Camlara taş atıyor Komşunun bahçesinden erik çalıyor O kadar çok çocuk var ki içimde Hangisine yetişeyim bilmiyorum Bildiğim tek şey , ben bu çocukları çok seviyorum.